Bugün Günlerden Hiç
Bugün günlerden hiç.
Benim adım yok,
senin adın yok,
biz diye bir şey yok.
Kanatlanıyor içimizden
binlerce kara kanatlı karga.
Kalbim kayıp.
Senin kalbin uzaklarda bir yerde.
Sessizsin, yorgunsun, yoksunsun, yoksun.
Benimse göz kapaklarım kapanıyor,
ölüm geliyor gibi.
Bu harabe hayatın duvarları
yıkılıyor üstüme birer birer yine.
Leylekler göç ediyor,
turnalar, kartallar, kırlangıçlar…
Bir ben kalıyorum serçeler gibi bu şehirde.
Bir kırlangıcın kanadına takılıp gidiyorsun gibi sen de.
Bir ben kalıyorum geride,
bir ben yoksul,
bir ben senden yoksun.
Unutmalı her şeyi.
Unutulmalı zaten.
Unutulacak her şey
unutulan her şey gibi.
Sözleri unut,
yeminleri unut,
sözler hep yalan…yeminleri unut.
Yeminlerimizi unut.
Sebepsiz bu ayrılığın
tokat gibi çarptığı bugün,
her şey yalan.
Şarkılar yalan, sevmeler yalan,
gözler yalan, sevişmeler yalan.
Duyduklarını unut,
söylediklerini de unut.
Sildim, çıkardım, kazıdım,
kestim ellerimdeki ellerinin izini.
Acımıyor ellerim, avuçlarım.
Acıtmıyor hiçbir şey.
Acımıyor dokunduğun hiçbir yerim.
Ellerinle diktiğin yaralarımın
dikişlerini söktüm tek tek.
Acımıyor tenim,
acımıyor kalbim.
Kalbim…
Kalbim…
Kalbim…
Bana neden böyle yaptın?
Neden yaptın?
Neden yaptın, söyle…
Neden yaptın?
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim;
avuçlarında taşıdığın
ellerimin gölgelerini.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim;
parmak uçlarında sökülen
kendi kaderimin ipliklerini.
Sadece sessizce durup öylece izlemek istedim
titreyen kalbimi tutuşundaki
o kırılgan anları.
Sadece öylece durup sessizce izlemeyi istedim:
yalnızca seni sevmeyi,
yalnızca seni sevmeyi,
yalnızca seni sevmeyi…
Hep bir şeyler eksik gibi,
hep bir şeyler yarım,
hep bir şeyler yok.
Anlatamıyorum,
anlatamıyorum—
anlamıyorsun.
Sadece öylece durup sessizce izlemeyi istedim;
bütün suskunluğumla seni,
yokluğa yazılmış bir kader gibi sevmeyi.
İnanmıyorum,
inanmıyorum,
inanamıyorum gittiğine.
İnanmıyorum.
Sadece öylece durup sevmek istedim seni.
Sadece öylece durup dokunmayı.
Bana ne yaptın?
Neden yaptın?
Öyle güzeldi ki…
Ve öyle,
öyle işte…
Ama yok—
yok bitmedi bu viran hikâye.
Ne zaman olur bilmem,
hangi mevsime denk düşer…
Ama yolum yine sana varacak,
biliyorum.
Ne kadar sürecek bu ayrılık bilmiyorum.
Ama bir gün,
gölgenin düştüğü yere
ben de varacağım…
Ve yine sen olacaksın
karşıma çıkan.
Kavuşacağız.
Vakti gelince.
Bilmem ne zaman olur…
Ama bir gün,
kesin.
Yine sana geleceğim.
______
Bu şiir,
insanın kendi içine düştüğü o dipsiz kuyulara, ışığın bile ulaşamadığı o sessiz çukurlara adanmıştır.
Kendi acısının gölgesinde büyüyen, geceleri kendine kefen, sabahları kendine yara yapan bütün yalnız ruhlara…
Bu dizeler,
çürümüş bir hatıranın küllerini avuçlarında taşıyanlara, kayboluşu kader gibi giyinenlere, unutulmanın soğukluğunu iliklerine kadar hissedenlere…
Kendine bile yabancılaşmış, kendi adını bile kendi sesinden duyamayan, karanlığın içinde kim olduğunu unutan herkese…
Bu şiir,
kırık aynaların karşısında yüzünü değil, sadece içindeki boşluğu görenlere;
ömür boyu sürecek suskunluklara, geri dönmeyecek adımlara, gölgesini bile ardında bırakamayanlara adanmıştır.
Ve en çok da,
kalbi hâlâ atmasına rağmen çoktan ölmüş olduğunu yalnız gecelerde fark eden o kadim iç karanlığa…
İçte yanan ama asla ısıtmayan o siyah ateşe…
Bana, sana, bize…
Öyle işte…
Kiyaz
Kiyaz KılınçKayıt Tarihi : 24.11.2025 18:49:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!