Biz küçükken
Herkesin teyzemiz
Herkesin amcamız olduğu
Tarifi zor zamanlarda
Atların nal sesleri kulaklarda çınlardı
Bir müzik kutusu gibi
Ritim tuttuğu Arnavut taşlı
O daracık sokaklarda
Her işe besmeleyle başlardı büyükler
Ve ellerinden tutup torunların camiye giderdi dedeler
Akşam yemeğine başlanmazdı
Payı gönderilmeden imkânı az komşuların
Ne cep telefonu vardı, ne de bilgisayarlar
Ama haberleri vardı birbirinden insanların
Her zaman akmasa da çeşmenin suyu
Kuyuları vardı evlerin
Sularını çektiğimiz, bazen bizi yorsa da
Açık hava tiyatrosu gibiydi
Hem yazlığı hem kışlığı
İç içe tasarlanmış, iki veya üç katlı
Kerpiçle sıvanmış taştan evler
Biz içinde koştururken bitmezdi hiç yolları
Durmadan kudursak ta
Baba yarısı değil
Babanın ta kendisi olan, ciğerleri yanan
Amcalarımız, dayılarımız vardı
Yetişmek zorundaydık, etrafa bakınsak ta
Arkalarında yürürdük, epeyce zorlansak ta
Amcamızın kara kaplı, esrarengiz o kitabı
Söylerdi ne varsa
Gizlice çevirdiğimiz
İçimizi yaksa da
Çekilmekten kızaran kulaklarımız için endişelenmezlerdi
Hatırı sayılır ve bizi gerçekten seven büyüklerimiz
Neredeyse kopsa da
E bizde az değildik
Antrenmanlıydık koşmaya
Ve bir sihirbaz maharetiyle sırra kadem basmaya
Ne biz yorulduk kaçmaktan
Ne de onlar vazgeçti bizi yakalamaktan
Ramazan günlerinde, iftarda camilerde
Ekmek lokum verilirdi, namazın bitiminde
Biz muhakkak ordaydık, safların en önünde
Abdest almayı, bazen unutsak ta
Yıkanmamış ayaklarımız
Çekilecek kulaklarımız gülümserdi, amcamızın ellerinde
Belki planlanmazdı, gün gün geleceğimiz
Belki sorulmazdı, her gün derdimiz
Ama ihmal edilmezdi asla terbiyemiz
Nedeni olan kavgalar yaşanırdı
Yine de aşılmazdı bazı sınırlar
Adaletli davranılır, tatlıya bağlanırdı
Büyüklerdi mahkememiz
Televizyonun renklisi değil, renksizi yoktu henüz
Akşamları geç yatılmaz, erken kalkılırdı
Rızk kapıları
Sabah namazında açılırdı
Sabahın o ılgıt nefesinde
Atların sırtında gidilen bağlardan mahsuller toplanırdı
Sonra çarşıya gidilirdi
Dükkânını açardı herkes, kepenk sesleri arasında
Bereket yağar ve kimseler aç kalmazdı
Ağaçların gölgesinde, yalansız sohbetler edilirdi
Kıssadan hisse alınırdı
Ama kimse başkasının payını almazdı
İhanete rastlanmazdı
Civardaki insanların, bakılınca gözlerinde
Biz küçükken
Onurluydu anne ve babalar
Çınar ağacıydılar
Boşanmazdılar hemen, acıları olsa da derinden
Kararlıydılar
Ve bırakmazlardı arkalarından
Kime verileceği tartışılan, gözü yaşlı çocuklardan
Biz küçükken
İhtiyarlar elemişse ununu
Veya bilmez olmuşsa yaşını
Söylense de bazı evlatları
Bilmezdiler huzur evinin
Taşları ihanetle döşenmiş, yürek yakan yolunu
Her şey güzel değildi ama kıymetliydi gözyaşları
Gülmek değildi hep hayattan anladıkları
Biz küçükken genişti evlerimiz
Avlularımız vardı, gökyüzüyle birleşen
Yer bulurdu her zaman yaşama sevincimiz
Ve görülmezdi kim olursa, geleni incittiğimiz
Büyümek istemiştik hemen
Bütün çocuklar gibi geç kalmıştık sanki
Limandan kalkacak gemiye
Oysa bilememiştik o yıllardı belki de
Bize verilmiş en nadide, en dönülmez hediye
Avucumuzdaydı dünya
Büyüdük uçtu gitti
Biz çocukken
Hayallerimiz kadar büyüktük
Küçük bedenlerimize sığardı ruhlarımız
Ama ne evlerimize ne dünyalara sığmazdı işte
Kayıt Tarihi : 21.2.2010 01:11:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!