Bir Şafak Vakti
Üzerinde ''kara gözlün'' ismini görünce, zarfı yırtarcasına açtı. Okumaya başladığı mektubu, her kelimesine bir can adar gibi defalarca bastı bağrına. Kolay mıydı ki... yüreğine saplanmış hasret denen o hançerin sızısına bir teselliydi bu mektup. Bir can değil, bin can adarcasına sarılmaz mıydı insan.
Bitmesini hiç istemediği mektubun son cümlesini okuduğunda, birden bire donup kaldı. Sonra kendisini biraz toparlayıp bir kez daha, bir kez daha okudu bu son cümleyi. Artık üst üste sevinç çığlıkları atıyor, elindeki mektubu ikide bir sıkı sıkıya bağrına basıyor, gayrı ihtiyari öptükçe de öpüyordu. Bir yandan da şarkılar mırıldanıp, hiç bilmediği, şimdiye dek hiç yapmadığı danslarla odanın ortasında coştukça coşuyordu.
Nasıl böyle sevinmesindi ki! Yıllardır görmediği, hatta bir haberini bile alamadığı kara gözlüsü hem mektup göndermiş hem de ''bir şafak vaktinde'' çıkıp geleceğini yazıyordu.
Umutsuzluğunun zifiri karanlığını yırtan umut ışıkları doğmuştu artık. Kara gözlüsü hangi şafakta geleceğini yazmasa bile, bir şafak vaktinde gelecekti ya. "-Bu neden yarının şafağı olmasın" diye geçirdi içinden. Hemen alış verişe koştu. Yiyecek, içecekten ne bulduysa dolu dolu alıp eve getirdi. İki odadan oluşan evini pırıl pırıl temizledi. Tüm hazırlıkları bittiğinde, saat gecenin biriydi daha. Şafak sökmesine saatler vardı hala. Heyacanını ne kadar bastırmak istese de bir türlü başaramıyordu."Ya bugünün şafağında gelirse" beklentisi heyecanını ve sevincini arttırdıkça arttırıyordu. Ardı ardına da hayaller kuruyordu bu arada. Kara gözlüsü zile basacak, o'da hemen koşup kapıyı açacaktı. Önce bir süre uzun uzun bakışacaklardı. Kara gözlüsü tüm yakışıklılığı ile karşısında duruyor olacaktı artık.
Bunları düşünmek bile dizlerinin bağını çözmeye yetmişti. Biliyordu ki dayanamayacaktı. Hemen oracıkta yığılıp kalacak, son bir hamleyle de atılıp sevdiğinin bacaklarına sarılacaktı. Sevdalısı da kollarından tutup kaldıracak ve yılların birikmiş özlemiyle bağrına basacaktı. Belki de saatlerce öylece kalacak, sarılıp koklaşacaklardı. Zaman da bir türlü geçmek bilmiyordu. Hangi elbisesinin kendisine daha çok yakışacağına karar verebilmek için saatlerce aynanın karşısında kalmıştı. Masanın üstündeki çiçekleri şekilden şekile sokmuş, sık sık da pencereden sokağa bakınıp, kara gözlüsünün gelişini hayal edip durmuştu.
Şafağa da az bir zaman kalmıştı artık. Sabırsızlığı da her geçen dakikayla birlikte had safhasına varmıştı. Daha fazla dayanamayacağını anlayınca aşağı inip kapının önüne çıktı. Sokak ise karanlıktı henüz. Birden, uzaktaki bir karartının kendisine doğru yaklaştığını farketti. "Ya gelen o ise" diye düşününce, kalbi adeta yerinden fırlayacak gibi oldu. Karartıya doğru yavaş yavaş, ağır ağır adımlarla yürüdü ama gelen kara gözlüsü değildi.
Umut ve sabırla yoğrulan bu bekleyiş, güneşin doğuşundan sonra da bir süre devam etti. Sonra, içindeki duyguların tümü, yerini derin bir umutsuzluğa bıraktı. Biliyordu çünkü... Kara gözlüsü ''bir şafak vakti''nde demişse, şafak vaktinde gelirdi mutlaka.
Bu, yepyeni bir hüznün ilk sabahıydı daha. Yukarı çıkıp kahvaltısını hazırladı ama bir lokma bile yiyemedi. Bu ilk şafakta sevdiğinin karşısında olacağını düşlemişti hep. Birlikte yapacaklardı kahvaltıyı. Hatta iş yerine telefon açıp, bugün işe gelemeyeceğini söylemeyi bile kararlaştırmıştı.
Gözleri dolu dolu Ağlamaklıydı... Elinde olmadan döktüğü, yanaklarına süzülen bir kaç damla gözyaşını da silmeden öylece bırakmıştı. Bitkin bir şekilde yerinden kalktı ve Minibüs bekleyeceği durağa adeta hüznünü döke döke yürüdü. İşten geldiğinde ise, ikinci şafağın telaşı başlamıştı hemen. Sabah sararan umutları ister istemez tekrar yeşermişti. Kara gözlüsü belki de yarının şafağında gelirdi.
Her şeyi tekrar dikkatlice gözden geçirdi. Ardından aynanın karşısına geçip, görünebileceği en güzel şekilde tekrar giyinip süslendi ve ikinci şafağı beklemeye koyuldu.
Zaman yine aynı hayallerle akıp gitti. Şafak vaktine az bir zaman kala tekrar sokağa indi ama, ikinci şafağın da güneşi doğmuş ve kara gözlüsü yine gelmemişti.
Derken bir hafta, bir ay, sekiz ay hep böyle geçti. İşten eve döndüğünde, üç-dört saat ya uyuyor ya uyumuyor, tekrar bir dahaki şafağı beklemeye koyuluyordu.
Aradan sekiz ay geçmişti ama, o hala sabır ve umutla her şafakta kapısının önüne çıkıp, karşılamak için kara gözlüsünün yolunu gözlüyordu. Bir hafta sonuydu o gün. Posta kutusuna gelen tek mektup vardı. Yine o göndermişti. İlkinde olduğu gibi yine adresini belirtmemişti kara gözlüsü. Mektubu büyük bir heyecenla açıp okumaya başladı. Bu mektubun da son cümlesi bir şafak hikayesiyle bitiyordu yine. Bu son cümleyi okuduğunda, merdivenlere öylece yığılıp kaldı. Aylardır biriktirdiği gözyaşları damla damla süzülmeye başladı yanaklarına. Ardından "-Ey kara gözlüm! Seni beklemeyeceğim bir şafak vakti mi olacak?" diye içli içli söylenerek hıçkırıklara boğuldu. Yaşlı gözlerini, kara gözlüsünün son satırında yazdığı ''-hiç beklemediğin bir şafak vaktinde çıkıp geleceğim'' cümlesinden bir türlü ayıramıyordu.
Ne yazık ki, aynı günün akşamı çok rahatsızlanmıştı. Zaten aşırı uykusuzluk ve yorgunluk bayağı yıpratmıştı kara gözlüsünün yolunu her şafakta bekleyeni. Üstüne üstlük, bugünkü gelen mektup oldukça hüzünlendirmişti, kederlendirmişti kendisini. Bu kadar halsizliğine ve yorgunluğuna rağmen hala yarının şafağının hazırlığını yapmak istiyordu. Fakat gece yarısında başlayan rahatsızlığı gitgide artmaya başlamıştı. En çok samimi olduğu ve çok sevdiği Komşusunu çağırdı yanına. Gittikçe çoğalan bir halsizlik ve ardından da yarı baygınlık hali oluşuyordu kendisinde. Komşusu acilden ambulans çağırdı ama ambulans gelene kadar vücudu tamamen hareketsiz bir hal almıştı. Acilden gelen sağlık ekibi hemen nabzını ölçtü ve komşusuna dönerek üzgün bir sesle ''başınız sağ olsun" diyerek kara gözlüsünün yolunu bekleyenin üstünü örttü komşusunun getirdiği bir çarşafla. Bir anda komşuları toplandı evine. Uzakta kalan ailesine haber verdiler. Ve şafak vakti girdikten az sonraydı ki, kapı zili çalındı. Ailesinden birileridir diye açtılar komşuları. Ama yukarıya çıkan, elinde bir demet çiçekle gülümseyen yakışıklı biriydi. Ve hem de, hem de kara gözlüydü.
Sözünde durmuştu kara gözlüsü. Sevdiğinin hiç beklemediği bir şafak vaktinde çıkıp gelmişti.
Yaşar Aydın
Not: yazdığım ilk öykümü sizlerle de paylaşmak istedim.
Yaşar AydınKayıt Tarihi : 24.8.2011 01:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!