Şu soğuk gecede yalnızım şimdi
Ne bekleyenim var, ne soranım var;
Artık gölgem bile şu an uzakta
Düşmandır odalar, beton duvarlar.
Hiç kimse bilemez hülyâlarımı
İçimde dinmeyen bir ıstırap var…
Rüzgârdı kapımı çalan misafir,
Göğsümün daralan her saat vakti;
Hislerim seraba dönerken bir bir
Beklerim; sanki ah, o gelecekti.
Kıvrana kıvrana biterken yollar
Sesiz çığlığıma dur diyecekti…
Bir ara gözümün önünde güzel
Bir portre canlanır, gölgesi kara.
O anda meçhûlden uzanan bir el
Sürükler onu da hatıralara.
Kanatır saatler, aşk ve acıyı
Yıkar direncimi, bir alabora…
Ve yine bir hüzün bulutu çöker
Ümit kıvılcımı hiç parlamadan
Sessizlik ruhunda, kafamda yer yer
Çalar saatleri, durmadan: dan, dan.
Yalnızlık bağrımda donar taş olur
Soluğum kesilir uğultulardan…
Artık ne bir hayal ne bir hakikat
İzine rastlanmaz o soğuk gece
Uyuşan gözlerim kapanır, fakat
Tükenmez ruhumu ezen işkence.
Dualar saklayıp Ezan sesiyle
Bir avuç İnşirah getir gelince…
İnşirah suresi: Kur'an-ı Kerîm'in doksandördüncü suresi, sekiz ayet, yirmidokuz kelime ve yüzüç harftir. Fasılaları, kâf, elif ve be harfleridir. Sure Mekkî olup 'şerh' suresi diye de adlandırılır. 'Duha' suresinden sonra inmiştir ve konusu da bu surenin konusuyla yakından ilgilidir. Hatta bazı âlimler bu iki sureyi bir sûre saymıştır.
'Duha' suresi, vahyin birkaç gün kesilmesi ve Resulullah'ın gönlüne bir sıkıntının çökmesi üzerine inmiş gönlüne ferahlık gelmişti. İnşirah suresi bu ferahlığı pekiştirerek şanını yüceltmekte ve ona verdiği nimetleri sıralamaktadır.
Surenin meâli şöyledir:
'Biz senin göğsünü açmadık mı? Atmadık mı üzerinden yükü? Ki (o ağırlığından) sırtını çatırdatmıştı! Senin şanını yükseltmedik mi? Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. O halde (işlerinden) boş olduğun zaman uğraş (ibadetle meşgûl ol) ve Rabbine rağbet et (O'nun rızasını, O'nun sevgisini kazanmağa çalış) '
Bu surede anlatıları şerh-i sadr yani Hz. Peygamberin göğsünün yarılması olayından maksadın ne olduğu tartışılmışsa da genellikle İsra hadisesindeki şerh-i sadr olduğu kabul edilmiştir. Hz. Peygamber bir defa, on yaslarında, bir defa da Mirac öncesinde 'göğsün genişletilmesi ameliyesi' ne tabi tutulmuştur. Sure, insanın manevî bakımdan yetişmesinde, kemâle ermesinde büyük önemi olan 'İnsan sadrı'na dikkati çekmektedir.
Sûreye ad olan 'göğsün genişlemesi (şerh-i sadr) ' olayının ilkini Allah Resulu şöyle açıklar: Ebû Hureyre (r.a) , Hz. Peygamber'e, ilk peygamberlik belirtisinin ne olduğunu sorar. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle cevap verir: 'On yaşlarında iken sahrâya (çöl) çıkmıştım. Başımın üstünde bazı sesler işittim. Bir adam diğerine, 'İşte bu o değil mi' diye soruyor, diğeri 'evet' diyordu. Bunlar daha önce gördüğüm hiçbir kimseye benzemiyordu. Yürüyerek yanıma geldiler. Birisi kollarımdan tuttu. Hiçbir şey hissetmiyordum. Birisi 'yan yatır' dedi. Zorlamadan ve çekmeden beni yatırdılar. Birisi, 'göğsünü yar' dedi. Göğsüme çıktı, kan ve acı olmaksızın, göreceğim şekilde göğsümü yardı. 'Kin ve hasedi çıkar' dedi. Kan pıhtısı benzeri şeyleri çıkarıp attı. 'Şefkat, merhamet ve rahmet doldur' dedi. Çıkardığı şey gümüşe benziyordu. Sonra sağ ayağımın baş parmağını hareket ettirdi ve şöyle dedi: Haydi git ve selâmet bul'. Oradan, küçüklere karşı şefkatli büyüklere karşı merhametli olarak döndüm' (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 139; İbn Kesir, Tefsîru'l Kur'ani'l-Azîm, İstanbul 1985, VIII, 451)
Taşınması Hz. Peygamber'e ağırlık veren yükün sırtından atılması 'geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlanmış olması'dır. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: 'Allah, bu fethi sana, geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamak, üzerine olan nimetini tamamlamak, seni dosdoğru bir yola iletmek ve seni sanlı bir zaferle muzaffer kılmak için ihsan etti' (el-Feth, 48/2-3) .
Hz. Peygamber'in şanının yüceltilmesi; kelime-i şehadet, ezan, namazdaki tehiyyât, Allahumma salli ve Allahumma bârik duaları gibi doğrudan O'nunla ilgili dua ve niyazlarda açıkça görülür. Ancak, onun ins ve cinnin peygamberi oluşu, âlemlere rahmet olarak gõnderilmesi, evrensel ve son tevhîd dinini temsil etmesi en büyük şereftir.
Her zorluktan sonra kolaylığın iki defa tekrar edilerek bildirilmesi, müminleri zorlukları göğüslemeye teşvik etmektedir. Ancak bu kolaylıklara ulaşmak için yüce Allah'a yönelme ve kulluk gereklidir.
Yaşar BayarKayıt Tarihi : 9.11.2006 12:59:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Resulullah-s.a.v-'in göğsünün yarılması diye bir hadise söz konusu değildir. Bununla alakalı rivayetler uydurma rivayetlerdir.
Miraç diye bir olay mevzu bahis değildir. Bunu bizzat Allah, İsra suresinin 90. ayetinden 96. ayetine kadar olana ayeterinde ve Enam suresinin 35. ayetinde yalanlamaktadır. Zaten "İsra'nın" manası uçmak ya da bir binekle uçurulmak değil, geceleyin hızla yürütülmektir ki, Resulullah-s.a.v-'de aynen bunu yapmış ve bir gece, Mekke'den kalkıp, Cirane nam mevkideki mescid-i Hayf'ın olduğu yere tefekkür ve tezekkür etmek için yürümüştür ki, bu yürüyüş tıpkı, Nur dağına( Hıra mağarasına) yaptığı yürüyüşlerin benzeri bir yürüyüştür.
İslam dini akıl ve mantık dinidir. İslam'a akla ve ilme ters şeyleri sokan hurafeciler ona bilerek ya da bilmeyerek en büyük kötülüğü yapmışlar ve hala da yapmaktadırlar.
Şu soğuk gecede yalnızım şimdi
Ne bekleyenim var, ne soranım var;
Artık gölgem bile şu an uzakta
Düşmandır odalar, beton duvarlar.
Hiç kimse bilemez hülyâlarımı
İçimde dinmeyen bir ıstırap var…
Rüzgârdı kapımı çalan misafir,
Göğsümün daralan her saat vakti;
Hislerim seraba dönerken bir bir
Beklerim; sanki ah, o gelecekti.
Kıvrana kıvrana biterken yollar
Sesiz çığlığıma dur diyecekti…
Bir ara gözümün önünde güzel
Bir portre canlanır, gölgesi kara.
O anda meçhûlden uzanan bir el
Sürükler onu da hatıralara.
Kanatır saatler, aşk ve acıyı
Yıkar direncimi, bir alabora…
Ve yine bir hüzün bulutu çöker
Ümit kıvılcımı hiç parlamadan
Sessizlik ruhunda, kafamda yer yer
Çalar saatleri, durmadan: dan, dan.
Yalnızlık bağrımda donar taş olur
Soluğum kesilir uğultulardan…
Artık ne bir hayal ne bir hakikat
İzine rastlanmaz o soğuk gece
Uyuşan gözlerim kapanır, fakat
Tükenmez ruhumu ezen işkence.
Dualar saklayıp Ezan sesiyle
Bir avuç İnşirah getir gelince…
İnşirah suresi: Kur'an-ı Kerîm'in doksandördüncü suresi, sekiz ayet, yirmidokuz kelime ve yüzüç harftir. Fasılaları, kâf, elif ve be harfleridir. Sure Mekkî olup 'şerh' suresi diye de adlandırılır. 'Duha' suresinden sonra inmiştir ve konusu da bu surenin konusuyla yakından ilgilidir. Hatta bazı âlimler bu iki sureyi bir sûre saymıştır.
'Duha' suresi, vahyin birkaç gün kesilmesi ve Resulullah'ın gönlüne bir sıkıntının çökmesi üzerine inmiş gönlüne ferahlık gelmişti. İnşirah suresi bu ferahlığı pekiştirerek şanını yüceltmekte ve ona verdiği nimetleri sıralamaktadır.
Surenin meâli şöyledir:
'Biz senin göğsünü açmadık mı? Atmadık mı üzerinden yükü? Ki (o ağırlığından) sırtını çatırdatmıştı! Senin şanını yükseltmedik mi? Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. O halde (işlerinden) boş olduğun zaman uğraş (ibadetle meşgûl ol) ve Rabbine rağbet et (O'nun rızasını, O'nun sevgisini kazanmağa çalış) '
Bu surede anlatıları şerh-i sadr yani Hz. Peygamberin göğsünün yarılması olayından maksadın ne olduğu tartışılmışsa da genellikle İsra hadisesindeki şerh-i sadr olduğu kabul edilmiştir. Hz. Peygamber bir defa, on yaslarında, bir defa da Mirac öncesinde 'göğsün genişletilmesi ameliyesi' ne tabi tutulmuştur. Sure, insanın manevî bakımdan yetişmesinde, kemâle ermesinde büyük önemi olan 'İnsan sadrı'na dikkati çekmektedir.
Sûreye ad olan 'göğsün genişlemesi (şerh-i sadr) ' olayının ilkini Allah Resulu şöyle açıklar: Ebû Hureyre (r.a) , Hz. Peygamber'e, ilk peygamberlik belirtisinin ne olduğunu sorar. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle cevap verir: 'On yaşlarında iken sahrâya (çöl) çıkmıştım. Başımın üstünde bazı sesler işittim. Bir adam diğerine, 'İşte bu o değil mi' diye soruyor, diğeri 'evet' diyordu. Bunlar daha önce gördüğüm hiçbir kimseye benzemiyordu. Yürüyerek yanıma geldiler. Birisi kollarımdan tuttu. Hiçbir şey hissetmiyordum. Birisi 'yan yatır' dedi. Zorlamadan ve çekmeden beni yatırdılar. Birisi, 'göğsünü yar' dedi. Göğsüme çıktı, kan ve acı olmaksızın, göreceğim şekilde göğsümü yardı. 'Kin ve hasedi çıkar' dedi. Kan pıhtısı benzeri şeyleri çıkarıp attı. 'Şefkat, merhamet ve rahmet doldur' dedi. Çıkardığı şey gümüşe benziyordu. Sonra sağ ayağımın baş parmağını hareket ettirdi ve şöyle dedi: Haydi git ve selâmet bul'. Oradan, küçüklere karşı şefkatli büyüklere karşı merhametli olarak döndüm' (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 139; İbn Kesir, Tefsîru'l Kur'ani'l-Azîm, İstanbul 1985, VIII, 451)
Taşınması Hz. Peygamber'e ağırlık veren yükün sırtından atılması 'geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlanmış olması'dır. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: 'Allah, bu fethi sana, geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamak, üzerine olan nimetini tamamlamak, seni dosdoğru bir yola iletmek ve seni sanlı bir zaferle muzaffer kılmak için ihsan etti' (el-Feth, 48/2-3) .
Hz. Peygamber'in şanının yüceltilmesi; kelime-i şehadet, ezan, namazdaki tehiyyât, Allahumma salli ve Allahumma bârik duaları gibi doğrudan O'nunla ilgili dua ve niyazlarda açıkça görülür. Ancak, onun ins ve cinnin peygamberi oluşu, âlemlere rahmet olarak gõnderilmesi, evrensel ve son tevhîd dinini temsil etmesi en büyük şereftir.
Her zorluktan sonra kolaylığın iki defa tekrar edilerek bildirilmesi, müminleri zorlukları göğüslemeye teşvik etmektedir. Ancak bu kolaylıklara ulaşmak için yüce Allah'a yönelme ve kulluk gereklidir.
Yaşar Bayar
Güclü kalem kiymetli sairimizi can-i yürekten kutluyorum, degerli vaz-u nasihat niteligindeki bu güzel calismasini tebrik ediyorum.
Güldeste siir grubumuzda paylasiyorum...
Secici kurula tesekkürler...
Saygi ve hürmetlerimle..
Şu ZUlMANİ, KARMANİ ÇORMANİ adam yine sözüm ona dokundurma yapmış.
Buna dur demek için ne yapmalı bilmem ki..
Fare sığamadığı deliğe, bir de k.çına kabak bağlayıp girmeyi denermiş.
Amel desem hemencecik sadece ishal anlamını anlayan ağız ishaline yakalanmış adam..
Dinle ve olur olmaz konuşma. Cehaletinle, aymazlığınla daha fazla komik olma.Kendi nezdinde sözüm ona savunduğunu zannettiğin ulvi değerleri de daha fazla yıpratma..
Amel, arapçada eylem belirten bir kelimedir.Eylem yani iş demektir, amel.Bu kelimenin sülasesinden çok sayıda kelime türer arapçada.
Mesela...mamul oradan gelir..mamulat da oradan gelir..imal de oradan gelir..imalat da oradan gelir..istimal de oradan gelir..suiistimal de oradan gelir...ameliyat da oradan gelir. teamül de oradan gelir..Daha bir çok kelime türer bu kökten
Öte yandan, yapmak kelimesi de Türkçede eylem ve iş bildiren bir kelimedir, bir fiilidir.
O kelimeden de bir çok kelime türer. Yapı,yapım, yapısal, yapıt, yapma, yapmacık, yapsatçı, yaptırım
gibi bir çok kelime türer..
Veya senin yazdığın yapay yazılar da geçen yapay kelimesi..
Şimdi şu cümleni ele aldığımızda nasıl bir zevksizlikle karşı karşıyayız.
bu çağda bu güzellikte teknoloji mamülüne karşı “EL YAPIMI” bir mamülün galebe çala bileceğini göstermesi açısından çok önemsedim.
Cümle zaten anlam olarak saçma sapan..Anlamını düzeltmek imkansız..Ancak anlamsız da olsa dil zevki olarak ya Osmanlıcayı esas alarak yazarsınız cümleyi. ya da Türkçeyi esas alarak
Günümüz dili ile yazacaksınız şöyle yazarsınız.
Bu çağda bu güzellikte teknoloji ürününe karşı “EL YAPIMI” bir ürünün, üstün gelebilmesini göstermesi açısından çok önemsedim.
Eğer osmanlıca dil zevki ve üslubu içinde yazacaksanız şöyle yazarsınız..
Bu devirde , bu güzellikte, teknoloji mamülüne karşı “EL İMALATI” bir mamülün galebe çalabileceğini göstermesi zaviyesinden çok kıymete şayan buldum.
Her neyse.
Ameleyi solaryuma sokmuşlar yine de benimkisi amele yanığı demiş.
Biz ne anlatırsak anlatalım. Devrin ruhunu yakalayamayan, son kullanma tarihi geçmiş, katalog ömrünü tamamlamış vaiz bozuntuları ''ağız amellerine'' devam edecektir.
Ama bana bulaşma..
Git, sen şiirlerinin altındaki değiş tokuşlarınla vakit geçir. Al gülüm , ver gülümcü, mübadeleye dayalı yorumlarla ve yorumlarınla uğraş..Kimin arabasına binersen onun düdüğünü çalmaya devam et.
Bana bulaşma..
TÜM YORUMLAR (20)