Ben suyu ilk, anamın içdenizinde tanıdım. Varlığının ayrımına vardım. Onda, her şeyimi tamam ettim: Gövdemi, dalımı, yaprağımı su havzasında…
Sonra doğdum. Doğduğumda ilk, dağı gördüm: Deveci Dağı’nı. Bizim köyümüz O’nunla karşı karşıya oturur. Yüzü O’na dönüktür. Doğduğumda O, yine oradaydı. O’nu gördüm. Tanıdım.
Şiirlerimi ilk, suya ve dağa yazdım. Kir- pas kaldırmaz suya ve heybetli, güçlü dağa. Suya yazdıkça dirildim, yeşillendim; dalım, yaprağım çıktı; dane oldum, döküldüm; aç ağızlar doyurdum. Suya yazdıkça arındım; ne suç tanıdı defterim, ne kabahat…
Dünyanın kara kaplı defterinden düşüldüm. Suyun duru defterine yazıldı künyem. “ Dostuna yarasını gösterir gibi ” … Gölgesi ardına düşmeyen gibi… İnsan yüreğinin dibinde bir beyaz çakıl taşı … İnsan eliyle uzansan hemen orada … Her zaman, her yerde gibi…
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler
Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını