BGG 054 Meğer siz ne kadar güzel Gaziant ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

BGG 054 Meğer siz ne kadar güzel Gaziantepli-baba kızmışsınız Sevgili Rahmi-Işıl Özgentürk! (Benim Güzel Gazianteplilerim)

054
Meğer siz ne kadar güzel Gaziantepli-baba kızmışsınız Sevgili Rahmi-Işıl Özgentürk!

Bir “Güzel Gaziantepli” olduğunu biliyordum Işıl Özgentürk’ün.
Yazmayı istiyordum ne zamandan beri de… Sadece hemşerim olduğu için değil, iyi bir sinema yazarı, sinema adamı, iyi bir öykücü olduğu için de seviyordum onu.
Ta 80’li yıllarda sevmişim ki, o zamanlar oturmuş, “Oğlak” adlı öyküsünü oyunlaştırmışım.
Ona yönelen duygularımızı böylece yansıttıktan sonra yazımın başlığıyla ilgili bir açıklama da yapmak istiyorum. Önce “Meğer siz ne kadar güzel bir Gaziantepli-baba kızmışsınız Sevgili Rahmi-Işıl Özgentürk! ! ” diye bunu açıklamalıyım.
Işıl Özgentürk’e böylesine seslenme yürekliliğini, içtenliğini gösterebilmeme, kendisiyle ilk kez yüz yüze gelmemiz neden oldu. Onu saatlerce bıkıp usanmadan dinlemem neden oldu… Gaziantep’teki söyleşisinde…
Türkiye genelinde, zaman zaman kendisini kimi tartışmaların ortasında bulan Özgentürk, Mart 2006 sonunda Mimar Mühendisler Odasınca düzenlenen Gaziantep Tabipler Odası Konferans salonundaki söyleşisinde de daha önce sık sık ele aldığı konulardan kimilerini yansıttı.
Ülkemin en önemli sorununu eğitim eşitsizliği, cinsel ayrımcılık, özürlüler ile azınlıkları görüyor Özgentürk. “Türkiye çok şey kaybetmiştir bu nedenlerle” diyor. “Vurguncudan ağzının payını almıştır. Hortumcusu, vurguncusu 20 senesini yemiştir. Bir 20 senesini de terör örgütü yemiştir. Türkiye’nin yeni bir çatışmaya tahammülü yoktur.” diyen Özgentürk, doğudaki çatışmaların alevlenmesinin, en çok Doğu, Güneydoğu Anadolu insanlarına zarar verdiğini söylüyor. Bu da sevgi duyduğu o insanlar için üzülmesine neden oluyor. Çatışmalarla birlikte bölgenin korkulu günlerine yeniden dönmesi ihtimali bile, bir çok insanımızın olduğu gibi onun da içini burkuyor. Onun yüreğini bir yazar, bir düşünür olduğu için daha çok burkuyor elbet.
1942 yılında Gaziantep’te doğmuş Işıl Özgentürk. Annesi Sabriye Bentürk. Bir güzel kadın ki… Seviyor yörenin örenlerini, açık, kapalı müzelerini… Elinden tutuyor, büyüttükçe küçük kızı Işıl’ının,
“Şurası ‘bugün artık Zeugma’ dediğimiz Belkıs’tır, şurası Rumkaledir, bu Birecik Kalesidir, bu Yesemek’tir, Karkamış antik kentidir…” diye dolaştıryor adım adım.
Yetiniyor Sabriye anne, “Burası Barak ovasıdır. Bunlar Barak köyleridir, bunlar Barak insanlarıdır. Bir yaman olur barak insanları, bir güzel olur türküleri, türküleri söyleyenlerin de sesleri bir yaman olur ki ‘yaman’ derim sana…”
Işıl Özgentürk, bugün bizlerin bile hala yetirince tanıyamadığımız antik yörelerimizi, daha parmak kadar çocukken öğreniyor bir bir. Yöre insanlarımızla tanışıyor.
Anne kız antik yörelerimizi dağ bayır dolaşırken, heykele merak sarıyor Işıl çocuk. Gaziantep’in dağlarından tepelerinden topladığı, heykele benzeyen biçimli taşlarla başlayan o merakı bugün de sürüyor.
Gelelim Işıl Özgentürk’ün sinema ilişkilerine. İlkin ünlü komedi yıldızımız Kemal Sunal’ın ölümüyle gündeme gelen “Balalayka” bilindiği gibi bir Ali Özgentürk filmidir. Peki bu güzel filmin senaristi kim? Işıl Özgentürk.
Sunal’ın ölümünden sonra rolü Uğur Yücelin üstlenmesiyle “Balalayka” eğlenceli bir yol filmi olmuş. Batum’dan İstanbul’a doğru yola çıkan içi Rus kızlarıyla dolu yaşlı bir otobüs sahne olarak kullanılmış filimde.
Baba vasiyeti üzerine Batum’dan aldıkları tabutu sözünü ettiğimiz otobüsle İstanbul’a götüren üç kardeşin neşeli, kimi zaman da hüzünlü öyküsünü anlatıyor Işıl Özgentürk Balaylaka’da.
Şimdi ise bu güzel film dünyanın her bir yanını dolaşarak hemen hemen tüm film şenliklerinde övgüyle karşılanıyor, coşkuyla alkışlanıyor.
Ülkemizde de batıda da, hemen hemen her film ödülü için, seçici kurul üyeliğine çağrılanların başında geliyor “Benim Güzel Gazianteplim” Işık Özgentürk.
Bu da onun mükemmel bir sinema adamı olduğunu kanıtlıyor. Ne denli gurur duysak azdır kendisiyle.
Her yıl Mayıs ayında Ankara’da gerçekleşen Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali kapsamında düzenlenen “kısa film öyküsü” yarışmasının değişmez jüri üyesidir o.
Sözü edilen Şenlik kapsamında kurulan senaryo yazım atölyesinin de öğretmenidir.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfınca düzenlenen Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin “Yılın En İyi Türk Filmi” ile Halikarnas Balıkçısı Kısa Film Maratonu Koşucuları olarak bilinen Uluslar arası Çevre Filmleri Şenliğinde maratona katılmaya hak kazanan genç sinemacıların belirleyicilerinden biridir aynı zamanda Işıl Özgentürk.
Bitmedi… Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı'ca düzenlenen festivalde yalnızca seçici kurul üyeliği yapmıyor, bunun yanı sıra düzenlenen açık oturumlara da konuşmacı olarak katılıyor.
Işıl Özgentürk, “Yılanı Öldürseler”, “Bekçi”, “Su da Yanar”, “Seni Seviyorum Rosa” ile “Balalayka” filmlerinin senaristi, ayrı zamanda “Seni Seviyorum Rosa” nın yönetmenidir. Bunlar sadece ilk aklıma geliverenler. Daha ne çoğuk aktiviteleri var! ..
Beni kendisine en çok bağlayan yönü ise, yaşamım boyunca en çok sevdiğim insanlardan birinin kızı olmasıdır. Kim bu güzel insan biliyor musunuz?
Yıllarca Gaziantep Erkek Sanat Enstitüsü’nde beden Eğitimi Öğretmenliği, bunun yanı sıra Gaziantep Gençlikspor kaleciliği, daha sonra, uzun yıllar boyunca ilimiz Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı yapan Rahmi Türkben’in kızı değil miymiş meğer bizim Sevgili Işıl Özgentürk’ümüz!
Bu gerçeği kendisinden öğrendiğimde aklım başımdan gitti. Sevincimden kanatsız uçtum.
Rahmi Türkben öğretmenimin Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı yıllarında köy köy dolaşma şansını da elde etmiş, yörelerimizi, çocuk yaşlarında daha bir güzel öğrenmiş Işıl Özgentürk.
Bilmiyordum, yeni öğrendim. O zamanlar bir jeepi varmış Rahmi Öğretmeninim. Jeepini kendisi kullanırmış.
Görevli olarak köylere gitmesi gerektiğinde de devletin parasına kullanmaz, benzini kendi kesesinden doldururmuş deposuna jeepin.
Böyle güzel bir insana da bu yakışırdı zaten.
Liseyi kentimizde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nde öğrenimini sürdürmeye başlayacaktır Işıl Özgentürk. Bu okulda tiyatroya sevdalanır. Aynı üniversiteden çevresine topladığı gençlerle bir Üniversite Tiyatrosu oluşturur.
Aralarında İktisat Fakültesinden Ali isimli Adanalı bir genç de vardır. Bu ikisi çalışmalar sürecinde durmadan tartışırlar. O kadar ki tartışmalarının kavgaya vardığı bile olur.
Sonra ikisi de ayırımına varır ki, tartışmalarının, kavgalarının tek nedeni, oluşturacakları eserin daha iyi olması içindir.
Eh, bu da barışmalarına, birbirlerine daha çok yakınlık duymalarını sağlar. O kadarla da kalmaz, bir süre sonra da nikâh masasına oturmalarına neden olur.
Sözünü ettiğimiz bu Ali, sizin de yakından tanıdığımız ünlü sinema adamımız “At”ın, “Balaylaka”nın yaratıcı yönetmeni Ali Özgentürk’ten özgesi değildir.
Gaziantepli bütün sanatseverler adına söylesem abartmış olur muyum?
Seni seviyoruz Işıl Özgentürk, iyi ki varsın!
Rahmi Türkben, senin öğrencin olmaktan ne büyük sevinç duyardım!
Sadece Erkek Sanat Enstitüsü’nde okuyanlar tanımazdı onu. Onu bütün Gaziantep tanırdı. Rahmi Türkben’den söz ediyorum.
Bu güzel insan, Mehmet Ali Demir’in müdürlük yaptığı Saçaklı eteklerindeki sanat okulunda Beden Öğretmenliği yapardı. Bir yandan da maçlarda Gençliksporun 10 numaralı formasını taşıyarak bu takımın golcülüğünü yapardı.
O yüzden tanırdı kendisini bütün Gaziantep… Hem tanırdı, hem severdi.
Gençliksporun on binlerce taraftarı, onun güzel kurtarışlarını hayranlıkla izlemek için gelirlerdi stadyuma. Fenerbahçe’nin kalecisi Cihat Arman neyse, Gençlikspor’un Rahmi Türkben’i de oydu.
Kalede Rahmi öğretmen varken, yüreği hiç daralmazdı Gençlikspor taraftarlarının. Onun hiç gol yemeyeceğini bilirlerdi. Panterdi o, panter! Kara şimşekti!
Rahmi öğretmenimin sayesinde ne takımlara boyun eğdirdi benim de taraftarı olduğum Gençlikspor!
En büyük rakibimiz Şehreküstü’ydü. Şehreküstülüler az ilenmemiştir ona.
“Ah, Rahmi ah! ” demişerdir hep. “Sen olmayacaktın, bu Gençlikspor görürdü gününü…”
Ama ne yazık ki onlar görmüşlerdi günlerini hep. Sonraları Galatasarayın gözbebeği olan Koca Talât Özkarslı bile kurtaramamıştı Şehreküstü’yü. Talat da benim gibi Sanat Okulu öğrncisiydi o zamanlar. Okulda öğretmeniydi Rahmi Türkben genç yaştaki bu müthiş golcünün, sahada rakibi.
Bütün kalecilerin korkulu rüyasıydı Talât, ama Rahmi öğretmenin karşısında sinek vızırtısı kalırdı.
Şehreküstülü taraftarlar hep bir ağızdan tempo tutar, moralini bozmaya çalışırlardı Kaleci Rahmi’nin:
“Bir baba hindi heeey Allah
Rahmi sindi heeey Allah! ”
Gaziantep takımlarının iki önemli bombası vardı. Biri Çınarlı’da oynayan sol açık Rahmi, ikincisi Gençlik’in golcüsüBaba Fevzi. Baba Fevzi de Bugün İstanbul’da Gaziantepliler Derneği’nin başkanlığını yapan Baba Fevzi öyle şutlar atardı ki, kalenin fileleri yırtılırdı.
Yeni evlendiğim yıllarda onun evinde kiracı olarak oturmaktan ne büyük keyifler duymuştum!
Rahmi ile Baba Fevzi sayesinde yıllarca Gaziantep Liginde önemşi yerleri olmuştu Çınarlısporl’a Gençlikspor’un.
Ne zaman ki bu ikili futbolculuk defterini kapattı, Gençliğin de sonu oldu, Çınarlı’nın da... Sonraları Gaziantep futbolunun parlayan yıldızı artık Şehreküstü olacaktı. Şekreküstü’yü de şehreküstü yapan Talat Özkarslı’ydı elbette.
Beni çok severdi Rahmi öğretmenim. Benim bir spor dalıyla uğraşmam için az uğraşmamıştı.
Önce voleybolcu olmamı denedi. Beceremedim. Ardından basketbola yönlendirdi. Yine beceremedim. Son olarak futbolda karar kıldık.
Bende nefes darlığı olduğundan yeterince koşamazdım. O nedenle kaleci olmaya özenmiştim. Bana özel kalecilik dersleri verirdi beden eğitimi derslerimizde bu güzel öğretmenimiz. Onun öğretisiyle sokak takımlarına göre iyi bir kaleci olmuştum ben de.
Mahallemizdeki futbol takımımızın deli kalecisiydim 12-13 yaşlarımdayken. Gol yememek için kendimi çamurların içine atar yuvarlanırdım.
Az dayak yememişimdir annemden, bu kaleciliğim yüzünden. Üstüme başımı yırtıp kirlettiğim için… Dahası o zamanlar Momo çamaşır tozu da filan da yoktu.
Rahmi öğretmenim tam bir halk çocuğuydu. Öbür öğretmenler bizimle birlikte aynı masaya oturmaktan kaçınırdı. Ama o bizimle gülüşe şakalaşa yemek yerdi yemekhanemizde.
O bir Beden Eğitimi Öğretmeniydi ama her şeyden önce de iyi bir yöneticiydi. Bunu fark etmekte gecikmemişti zamanın Mili Eğitim Müdürü. Hemen yanına alıp yardımcı yapmıştı.
Kim bilir belki de, kendisi kadar güzel bir insan olan okul müdürü Mehmet Ali Demir önermişti kendisini Milli Eğitim Müdürüne.
Bencil değildi sonraları Tunceli Senatörü seçilen Demir. “Benim okulum böyle müthiş bir beden eğitimi öğretmenini kaybetmesin” diyemezdi. Ona göre, bir insanın lâyık olduğu mevkie gelmesi önemliydi. Bu müdürlükten de öte, bir ağabeylik göreviydi.
O yıllarda Ticaret Lisesi’nin müdürü Hakkı İnan’dır. O da çok değerli bir insan, çok önemli bir eğitimciydi. Ticaret Lisesi Müdürlüğünden Milli Eğitim Müdürlüğüne atanan İnan, bir süre sonra çok sevdiği, beğendiği öğretmenlerinden Rahmi Türkben’i de Milli Eğitim Müdür Yardımcısı yapacaktır.
Önce Milli Eğitim Müdür Yardımcısı, sonra Gaziantep Milli Eğitim Müdürü olan Rahmi Türkben öğretmenim, sanki gezici köy müfettişiymiş gibi köy köy dolaşırdı. Bir jeepi vardı. Kendisinin kullandığı bu jeepe küçük kızı Işıl’ı da alır, köy köy, okul okul dolaşırdı. Tıpkı Şair Canbaba’nın babası “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi” Hasan Ali Yücel gibi…
Ne mutlu’ydu Işıl’a, onun Can oğul gibi “Geldi mi de gidici” değildi. “hep, hep acele” değildi “işi… /Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi…”ninki gibi…
Atlastan bakmazdı Işıl kız babası “nereye gitti /Öyle öyle ezber” etmedi “gurbeti…” Çünkü babasının yanında oldu hep. Sakızını bununun ucuna yapıştırdı, bu güzel baba, Rahmi Türkben. Yanından ayırmadı hiç sevgili kızını.”
Can Yücel, baba-kızın bu aşkını görseydi, kıskançlıktan tatlı tatlı çatlardı her halde.
Bilemiyorum şimdi nerelerde o güzel insan. Öğrenciliğine doyamadığım o güzel öğretmen, Rahmin Türkben! Hâlâ yaşıyorsa, ömrü uzun olsun, yaşamıyorsa toprağı bol olsun, Tanrı Işıl’ına sabırlar versin.
EK: Bana soruyorlar. “Yazdığın insanların hiç mi olumsuz yanı yok? ” diye. Olumsuz yanı olan kimseleri yazılarıma konu etmiyorum zaten. Ama övüp göklere çıkardıklarımın da olumsuzlukları bana iletilirse, onları da yazmaktan geri kalmıyorum.
İşte bunlardan biri benim çok sevdiğim, saydığım; şair, yazar, Av. Bilge Hayri Balta dostumdan geldi.
“Gençlik yıllarımızda Çınarlı takımında sol açık oynardı Rahmi Bey. Kendisi Gaziantep’e İstanbul’dan gelmişti. Beşiktaş’ta otururmuş. O yüzden adı Beşiktaşlı Rahmi olarak geçerdi. Çok iyi bir sol açıktı. Böyle müthiş bir sol açığı Türkiye genelinde görmedim.
Kilis’e, Elazığ’a, Malatya’ya deplasmana gittiklerinde birlikte yolculuk yaptıkları, yengilerinde sevinçlerini, yenilgilerinde üzüntüyü paylaşmışlar Rahmi Türkben’le.
Bir takımda iki oyuncu bir birine ne kadar yakın olabilirse, onlar da birbirlerine o kadar yakın olmuşlar. Rahmi gerçekten de iyi oynardı. Sol açıkta topu yakaladı mı sol çizgi üzerinde kaleye doğru iner, hiçbir savunma oyuncusu arkasından yetişemezdi.
Benim gibi zayıfça ve biraz da uzunca idi. Benim adımı da koşarken onun gibi öne eğik koşmamdan, onun gibi yatarak topa vurmamdan olsa gerek, “Rahmi-Heyri” koymuşlardı.
1959 yılında Gaziantep Milli Eğitim Müdürlüğüne yazman olarak alınmıştım. Buraya alınmama Gezci Başöğretmen Ömer Özbaş neden oldu. Bir gün Hocam Emin Kılıç’ın evinde bir yazı üzerinde çalışıyorduk. Hocam söylüyordu ben de yazı makinesi ile yazıyordum. Ömer Özbaş, benim on parmakla çok hızlı yazdığımı görünce beğenmiş. O zamanki Gaziantep Milli Eğitim Müdürü Aziz Gözaçan’a benden söz etmiş. O sırada da Millî Eğitim Müdürlüğünde işe alındım.
Artık, Milli Eğitim Sicil Bürosu’nda daktilo olarak çalışıyordum. Burada asıl anlatmak istediğim Rahmi beyle ilgili olanı. Takım arkadaşım Rahmi Bey, bir de baktım orada Milli Eğitim Müdür yardımcısı olarak çalışıyor. Sandım ki bana yakınlık gösterir, beni korur gözetir... Öyle olmadı. Beni tanıdığı, yüzüme bakıp durduğu halde, bir gün olsun “Hoş geldin, nasılsın? Bir sıkıntın olursa bana gel! ” bile demedi. Olur muydu bu, birlikte aynı takımda oyun oynayasın, pas alıp veresin de adam dönüp yüzüne bakmaya. O günden bu yana okumuş fakülte bitirmişlerin yakınlığına pek güvenmem. Bir yıl kadar birlikte çalışmamıza karşın bir kere olsun yüzüme gülümsemedi bile.. Unutamadığım bir olay olduğu için Rahmi Bey olayını futbol yaşamımı anlatırken araya sokmuş bulundum.”

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 22.6.2009 18:51:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç