BGG 027 Hastanede canlarını, “musiki toplantıları”nda ruklarını kurtarıyordu insanların Op. Dr. Cemil Özbal (B. G. Gazianteplilerim)
Annesiydim ben annemin. Sabahlara kadar sancılanırdı o. Bense “sancıları dinsin” diye lastik tulumuna doldurmak için su kaynatırdım. Bununla yetinmez, mangalın ya da sobanın üzerinde kiremit ısıtırdım. Kiremidi havluya sarıp karnına koyardım. Bir süre acısı diner, uykuya dalardı. Ben de uykuya dalardım başucunda.
Her yıl babam beni yanına katar Elbistan içmelerine gönderirdi annemi. Biliyorduk artık niçin sancılandığını. Safra kesesinde taş vardı. “Bu taş düşsün,” diye içmeceye, şifalı su içmeye götürürdüm onu.
Aile doktorumuzdu Cemil Özbal. Annemin bu amansız sancılardan ancak ameliyatla kurtulabilirdi. Ama bıçak altına yatmaya korkardı annem. O kadar çok korkardı ki, geceler boyunca sancıların acısına katlanmayı göze alırdı.
Yıllarca sürdü her yaz Elbistan içmecelerine gitmemiz. Son gidişlerimizden birinde, annem bir gece öylesine büyük sancılandı ki, artık ne benim sıcak su toralarım, ne ısıtılarak havluya sarılmış kiremitlerim yarar sağlayabildi.
İnleyişleri yeri göğü tutuyordu anacığımın. Ölüp ölüp diriliyordu. Onunla birlikte ben de ölüp ölüp diriliyordum.
Babam, “İnat etme artık Zeliha... Ameliyattan başka çaren yok. Gel kabul et bunu...” diyerek gözlerine bakıyordu, kimbilir kaçıncı kez.
A! .. Annem “olur” dercesine başını sallıyordu bu kez. Kendimizi Amerikan Hastanesinde bulduk.
Zorlu bir ameliyat olmuş. Yumruk kadarmış annemin safra kesesindeki taş. İçmece sularıyla hamur gibi yumuşayıp yüzlerce parçaya bölünmüş. Doktor Özbal o taşları tek tek çıkarttı. Saatler sürdü ameliyat.
Ertesi sabah yeniden doğmuştu annem. Ben de... Kendimi Cemil Özbal’ın karşısına buluyordum. Ağlıyordum. Gözyaşlarım ellerini ıslatıyordu.
“Teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler doktorum...” diyordum biteviye.
Ameliyatan sonra bitmedi Doktor Cemil Özbal’la ilişkimiz. Belki de daha yeni başlıyordu...
Onun yeni bir yönünü keşfetmiştim. Bir müzik öğretmeniydi o. Koro yönetiyordu. Onun yönettiği koroya girdim. Gidip gelmeye başladım. İşte o günden sonra benim de ruhumu kurtardı Özbal. Boşlukta olan ruhuma ilaç oldu müzik.
Meğer boşuna sevmezmiş babam Hacı Arif Beyi, Tamburi Cemil’i, Mesut Cemil’i, Selahattin Pınar’ı, Yessari Asım Aksoy’u, Münir Nurettin’i? ..
“Düştü enginlere ince bir hüzün...”
“Rüzgar uyumuş, ay dalıyor, her taraf ıssız...”
Bu akşam gün batarken gel, sakın geç kalma erken gel...”
“Bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz...”
Doktor Cemil Özbal’ın korosuna ilk gittiğim gün geç kalmıştım. kapıdaydım. Girip girmemekte duraksıyordum. Ama içeriden öylesine yürek tellerini titreten bir keman sesi geliyordu ki, girmemek olası değildi. Kapıyı usulca aralıyorum, giriyorum. Ne görsem! Babam! Kemanı çalan babamdı!
“Bir neşe yarat hasta gönül, sen de biraz gül..”
Ben başladıktan kısa bir süre sonra babam ayrıldı korodan. “Buna ben i neden oldum? ” diye az üzülmedim.
Kemanına el koymaya niyetlenmiştim ama onu evimizde asla bulamadım. Babamın o güzelim kemanının yerini tangur turgur metal bir cümbüş almıştı. Artık babam büyük bestecilerin hüzünlü yapıtlarını çalmıyordu. Oyun havaları çalıyor, kıvrak şarkılar, fanteziler söylüyordu...
Babamın kemanından ümidi kesince yeni bir keman almaya karar verdim. Aradığım kemanı Okullar pazarının vitrininde buldum. Mal bulmuş mağribi gibi sarıldım. O güne dek biriktirdiğim tüm harçlığımı yatırıp aldım kemanımı. Gece de kemanımla yattım. Ama sabahleyin kalktığımda sevgilim yoktu koynumda.
“Anne, kemanım nerede! ”
Annem sus pus? .. Sonunda söyledi. Babam kemanımı geri vermiş aldığım yere. “Bir daha da keman almaya, keman çalmaya niyetlenmesin! ” diyerek kesin tavrını koymuş.
O gün öğrenecektim babamın yakın bir zaman önce ince hastalığın sınırından döndüğünü. Eskiler “Keman çalanın vereme yakalanacağına” kesin gözüyle bakarlardı.
“Ah! ” derim çoğu zaman “Ah, keşke o kemanım elimden alınmayaydı, onu çalmayı öğreneydim de verem olaydım! ”
O günden sonra değerli öğretmenim Doktor Cemil Özbal’ın korosuna sadece şarkıları sesiyle katılanlardan biri olarak sürdürdüm onların aralarında bulunmayı, bir süre. Ama bu süre içinde en mutlu günlerimi yaşadığımı itiraf edip durdum hep kendime.
Keşke sağ olsaydın sevgili Özbal. Sana keşke “Sağol...” diyebilseydim sana. Çünkü sen gerek neşterinle, gerek müziğinle, pek çok kişiye sağlığını kazandırdın.
Fevzi GünençKayıt Tarihi : 25.6.2009 11:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!