Güpegündüz düş gibi, beyaz bir at kapımda,
İçimdeki çocuğa kuyruğunu sallıyor;
Süslü koşumlarıyla sanki Hünkar biniti,
Ne var ki adım atsa, ön sağı topallıyor...
Ağzına şeker sunup okşadım yelesini
Ve dindirmek istedim ukdemin çilesini;
Eğilip inceledim aksayan ön bacağı,
Batkınından kurtardım nalı düşmüş toynağı.
On diş sarmısak dövüp em sürdüm beresine,
Rahatlamıştır deyip gülümserken o da ne! ? ..
Toynağın oyuğundan uç verdi can pençesi,
At gitgide parslaştı, günün kor bilmecesi...
Evet, öyle olsa da, mantık buna bigane,
Ya temelli çıldırdım, ya da sanrım divane;
Bu aykırı durumda ben kendimi unuttum,
İçimdeki çocuğu ıslık çalıp avuttum...
Devasa cüssesiyle alt tarafı bir kedi,
Ellerimi yalayıp önce korkumu yedi;
Anladım ki, düş atı hayalimle sürüşmüş,
Vahşi atalarının ongununa dönüşmüş.
O, pars endam koşarken özgürlük soluyacak,
Yükünü sıfırlayıp kalıbına dolacak
Ve azim ormanının hükümdarı olacak;
Sonra, pars taylaşmaya başlayacak nasılsa,
Etcillikten bıkacak genetik doğasınca.
Düşündüm: At parslaştı, pars taylaşsa ne olur? !
Balacan masum bilinç, iç dizginden kurtulur,
Fıtratıyla münasip öz anlamını bulur.
Düş gücünü sınamak, böyle bir şey, ey Bilge!
Denemesi kolay da, ışık yoksa, yok gölge.
Meramının mizanı, söylemine Sırat’sın,
Kıssadan hisse bu ya, varsayalım, o at’sın! ..
YUSUF BİLGE
19 EYLÜL 2012 Çarşamba-İstanbul
* Sanrı: Halüsünasyon, gerçek zannedilen hayal.
* Ongun: Totem
Kayıt Tarihi : 23.9.2012 17:00:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!