Ey sevgili!
Bu sana yazdığım kaçıncı mektup,
kaçıncı yalnızlık türküsü bilemem.
Hep aynı cümleler, aynı nağmeler kulağına çaldığım.
Zaman sarıyor diyorlar her yarayı.
Sarmıyor sevgili.
Ve sırtını döndü adam.
Usulca toprağa düşen yağmuru seyre koyuldu.
Sesi kendi yüreğinde çığ gibi büyüyordu.
Kadın elini anlına koydu.
Adam yağmuru, kadın adamı pür dikkat izliyordu.
Biz kızı en çok babası yaralar bayim ve bi o kadar da yaraların dikisinde izi olur parmaklarının. Kocaman elleriyle kocaman dünyalar inşa edebilir kahverengi gözlerine yavrusunun ve en uzak hayallerine dahi taşıyabilir tuğlaları Avuclarinin kırmızılığına aldırmadan.
Fakat başka bir baba daha vardır bayim. Canının yandigini bile bile devam eder parmaklarını geçirmeye, yara aldigi yerlerine yavrusunun. Iste en çokta o kız büyümekten korkar bayim. Eksiktir çünkü. Babasının tırnaklarında kalmıştır umutları ve ayak uçlarında çürümüştür Düşleri. Zamanla Gördüğü her adamda aslında ilk adamı aramıstır. Zira yarası ağırdır ve kanayan yanlarının tek ilacıdir ilk olan.
Hatta biliyor musun bayim. O yara hep kanayacaktir. Ve belkide hayat boyu dikiş tutmayan tek yara olarak kalacaktır..........
Kaybolmuş bir ateşböceğiyim güneşin bağrında. Yaşamam için delice karanlıklar gerek bana. Derin ve kimsesiz kuyular, sessiz ve ışıksız sokaklar lazım bana. Yalnızca ben olmalı bende. Başka ses başka beden fazla bana. Kimsesizlik isterim ben. Dûşünmemek, hissetmemek isterim. Yok olmak gibi mesela. Zamanın gerisinde, herkesten, her şeyden uzakta, benden bile geride kalmak isterim. Ruhsuz, bedensiz, bensiz, birazda yalnız. Hatta oldukça yalnız. Çaresiz, tükenmiş, bitmiş, yok olmuş ya da olacakmış.
Karışık işte.
Kaybolmuş bir ateşböceğiyim güneşin ortasında. Ne yerim ne de zamanım anlayacağın...
Birini seversiniz bir gün.
Huzuru avuçlarınıza, umudu parmak uçlarınıza, aydınlığı omuzlarınıza bırakan birini.
Ve sonra sebepsiz gülümsemelere konu edersiniz ismini.
Aklınızdan yüreğinize giden yollara taşlar döşersiniz en ağırından.
Hemde başlarda üfleyerek dahi uçurabileceğiniz çakılların, sonlarda sonsuzluk kadar ağır geleceğini bilmeden.
Birini özlersiniz bir gün.
Kalabalık bir cadde, yolunuzu kesecek bir öğle vakti. Bin bir çeşit ayak izinin içinde, kendi izlerinizin eşini görmekte zorlandığınız kalabalık omuzlar çarpacak gözlerinize. Mevsim ne olursa olsun, yokluğun ayazını tadan elleriniz ceplerinize hapsolacak adımlarken her bir sesi.
Kimine omuzlarınız yol vermekten çekinirken, dertleriniz dökülecek sağ tarafa doğru ve yalnızca bir üzgünümle uğurlayacaksınız yanınızdan çatık kaşlarıyla uzaklaşan bedeni.
Öğle vakti olmasına rağmen, derdinizi anlarcasına ağlayacak belki de size gök mavisi. Her şeye rağmen ayaklarınızı sürümeye devam edeceksiniz, her bedenin yükünü serpe serpe dağıttığı kaldırımlarda..
Nereye gittiğinizi çoğu zaman bilmeyeceksiniz. Geldiğiniz yerin kapısını çarparken dahi kaybolmayı düşleyeceksiniz. Hatta bazen adınızı bile unuttuğunuz günlerin hayaliyle gülümseyeceksiniz.
Köşebaşlarında boş sokaklar arayacaksınız. Gözlerinizin kenarında biriken nehirleri dökerken bir duvar dibinde, fark etmesin isteyeceksiniz hiç bir ayak izi. Malesef ki tüm alem derdinizin içinde gezmek ister gibi baltalayacak yalnızlığınızı.
Her köşeden biri geçecek önünüze. Bazı yüzler tanıdık gelecek, bazı sesler sizin sesiniz gibi. Tokalaşmaya dahi mecaliniz yokken, tutup bir de sarılacaklar kan gövdenize. Her "nasılsın? "a bir "iyiyim"bağışlayacaksınız
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!