Sana bu mektubu kilometrelerce mesafelerden yazıyorum diye bir dizeye başlasam klasik türk filmleri aklınacak gelecek biliyorum. Lakin orada oynayan karakterler,masum ve saf aşkın temel öyküsünü anlatıyor dizeler. Ve bense buz tutmuş kaldırım taşlarını incelerken karanlık sokağın aydınlık ışıklarına doğru gelmediğin şehrimden,elini tutmadığım penceresi güneş görmeyen odamdan yazıyorum.
Bizi sahipsiz bırakıyordun los ışıklar altında çaresiz ve acımasızca. Buz tutmuş ellerimle yoklarken cebimi seyre dalmışım deniz kenarında uçuşan martıları hafiften sesleri dinliyor rüzgara karşı seyrek seyrek yürüyordum.
Sabaha karşı güneş kendini hafif belli ederken,kalp ritmime gece çökmüş sanki.
Ve şimdi seninle uzun bi yolculuğa çıkmak vardı kimselerin olmadığı caddelerle.
Her hangi bir şehirde,hiç bilmediğimiz bir odada sarılarak uyumak vardı.
Herşeyden uzakta.
Herkesten uzakta.
Herkesin yabancı olduğu sokakta el ele yürümek vardı seninle.
Son kez geldim sana sanki gidecek başka bir yerim yokmuş gibi geldim.
Ben herşeye,herkese inanırdımda bir seni başkasıyla el ele gördüklerini anlattıklarında inanmazdım.
Bu satırlar sana bıraktığım son şey.
Anlıyorsun değil mi beni?
Hayır anlamıyorsun.
Zaten sen beni hiç anlamadın.
Kayıt Tarihi : 6.5.2016 11:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!