Çehrem parça parça aynalar kırık
Mazim darmadağın hayaller kırık
Beynimi kemiren sual amansız;
Beni saran bütün ümitler kırık…
Ilık ılık esen rüzgarın
Nağmesinde çoban kavalı
Yankısı suların buğusunda
Sanki toprak soluklanır
Soluklanır cemreler düşünce
AŞK NEDİR
Aşk nedir, bilir misin?
Cefaya sefer yolu
Sır nedir, bilir misin?
Vefaya döner yolu
Ağaca dost, komşuya dost, süfli olmayana dost olacağız!
Kendimize ve gayrimize dost olacağız!
Tarihe ve coğrafyaya dost olacağız!
İşimize, aşımıza ve eşimize dost olacağız!
Zamana, eşyaya ve mekâna dost olacağız!
Derdimize, çilemize, zehrimize dost olacağız!
Bağdat’ın Kapısını açan Genç Osman yüreğinde Alperen Ruhuyla gördüğüm Ağın; Çanakkale’ye en fazla şehit vererek ala-i makama yükselerek şühedanın manevi iklimi ile taçlanan Ağın; Fethi Gemuhluoğlu gibi kadim bir dost yüzü ile bizlere selam veren Ağın; Niyazi Yıldırım’ın kaleminden destanını ezberden okuduğumuz Ağın; Ve,ecdat hatıralarıyla bir daha dile gelen o güzide muallimler ordusu ile 24 Kasım’ın şu müstesna gününde asıl alkışlara layık güzide beldemiz Ağın…
Ağın Derneği ile Manas Yayıncılığın birlikte gerçekleştirdiği ve tarihe şerh düşülecek, asil ve vakarlı duruşu bu mesleği dorukları taşıyan Muallim Abdullah Lütfü Efendiyi doğumunun 152. yılında anacağız. Bu vesile ile torunları muhterem insan Feridettin Atatuğ’un hazırlamış oldukları ‘—tahtasız Hoca’ romanı bizleri son 150 yılın tarihiyle bir daha yüzleştirecek.
Burada bizleri buluşturan hadise o kadar önemlidir ki, hayatımızı belki de yeni baştan tanzim gereğini uyandıracaktır. “—göründüğün gibi dosdoğru ol” ayetinin omuzlarımıza yüklediği ağır yükle bizleri sarstıkça sarsacaktır.
Ve hele Gazi Atatürk’ün sadece öğretmene yönelerek söylediği sözlerde bütün milletin geleceğinin vebalinde öncelikle muallimler olduğu beyanı gayet açıktır; “—“Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz” Ve devamla, “- Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, nesiller ister”
Asrımızın bilim haysiyetini son nefesine kadar koruyan Rahmetli Prof. Dr. Erol Güngör Hocanın en fazla korktuğu; “—kendi içine kapalı, korkak, ürkek, mıymıntı, pısırık vs aydın profilidir! ” Bu ülkede, kendi insanına şüpheyle bakan aydınlar yetişti! Kendi insanını sevemeyen, onun güzel meziyetlerini göremeyen ve de kendi dışındaki dünyaya imrenen bir garip ruh haleti gelişti!
1850’lerde dünyaya gelen bir şahsiyetin, bir muallimin ‘—hayat hikâyesini’ bütün dürüstlüğü ile dile getiren ve içerisinde çok güçlü edebi tasvirleri gördüğümüz bizatihi torunu tarafından başarıyla kaleme alınan bir roman!
Sıfırın altında soğuk yüzü var
Baharsız mevsimin boğuk yazı var
Başıboş mu sanırsın âlemi sen
Dalların boynu eğik niyazı var
Kahrımı taşır nice virane var
Ne kahinlik kusar,
Dudaklarım!
Ne hainlik besler,
Fikrim!
Yırtıcılıksa,
Ne şahinliğe muradımız!
Eski dünya, huzuru çimlendirmekte
Yeni dünya, mazlumu çiğnettirmekte
Domaniç yaylasından Dalmaçya kıyısına
Bizi taşıyan iklim, nal sesinde duyulur
Her bahar sabahında, Türk’ün zafer muştusu
Dokuzyüz altmış yedi, otuz beş yaş
Hiç sönmedi, yüreklerde bu ataş
Aynı türkü, aynı şarkı söylendi
Bordo-Beyaz Şampiyon, gözlerde yaş
Bu ne heyecan, bu ne coşku Yarap!
Bu ülkenin en büyük baş ağrısı nedir derseniz?
Bizleri en fazla ürküten/ veya korkutan,
Toplumun asıl dinamiği,
Taşıyıcı zırhı,
Ailenin giderek çözülmeye başlamasıdır!
Bizler evliliği,
Abi nasılsın beni unuttunuzmu yeni gördüm sizi selam ve saygılar
Bildiğim kadarıyla Elazığlı bir şairimiz.Gerçekten çok kaliteli.Şiirlerinde etkilenmemek mümkün değil.