Bay Melun Şiirleri - Şair Bay Melun

0

TAKİPÇİ

Bay Melun

Eski bir dans gecesi. Kadınlar kırmızı, erkekler mavi. Topuklar uzun, başlar diri. Sağlam atılıyordu adımların hepsi. Kolay gelinmemişti geri. Son bir dans gecesi. Sonda havada kalan bir veda busesi.

Balodan ayrıldılar ve değiştirdiler adresleri. Son danslarını yaparken, önceki danslarından çok daha kötü oynamalarından anlamalıydılar. Anlamadılar. Öldüler hepsi. Bir adım daha atamadılar o balodan ileri. Son bir dans gecesi. Akıllarda kalan tek şey, çilesi.

Bir sene saklandılar. İkinci sene pes ettiler. Üçüncü senede gelmediler geri. Hafızalarda eski bir dans gecesi. Kadınlar kırmızı, erkekler mavi. Kutluyorlar sûni zaferi. Balo bitince ölmeyecekmiş gibi. Uçup gidemediler kuşlar gibi. Yosun tuttular taşlar gibi. Bir yılan da onlara sarıldı ve dans etmeye başladılar yeniden. Son bir dans gecesi. Bir daha gelmediler geri.

Devamını Oku
Bay Melun

Kasvet. Boğuyor gibi aldığım nefes. Sonsuz güzelliklerin hepsi saklanmış, çirkinler her yerde. Utanmıyorlar. Her gün uyanmaya. Her gece uyumaya. Bir nefes daha eksiltmeye güzelliklerden, doymuyorlar. Bir veda dahi edilmeden, yok oluyor hayaller. Geçer diyorum, geçmesini bekliyorum. Ve geçiyor kasvet.

Sevgi. Ne kadar yüce bir duygu. Işık tutuyor gönlüne ve düşmekten korkmadan koşuyorsun. Bir daha seviyorsun bir köşe başında, ya da bir yol ortasında. Utanmıyorsun sevmekten. En güzeli çünkü duyguların. Telaşların hepsi tanıdıkken, kayboluyorlar bir zifiri gecede. Ama biliyorum. Geçer diyorum, geçmesini bekliyorum. Ve geçiyor sevgi.

Hüzün. Kalabalık yaşanmıyor. Yalnız yaşanıyor hüzün. Terk edilmiş bir ev gibi, tek başına zamana meydan okuyor. İki göz tek görüyor, iki kulak tek duyuyor hüznü. İki gönül tek yaşayamıyor ama. Ondan birinde daha çok kalıyor. Kendi başına daha çok kahroluyorsun o yüzden. Onun yüzünden. Geçer diyorum, geçmesini bekliyorum. Ve geçiyor hüzün.

Devamını Oku
Bay Melun

Nehrin başında, yüreği ağzında, gözleri aşağıya baktıkça yükseliyordu. Atlamaya and içmişti bir kere. Geri dönüş yoktu. Bir yanındaki taşa baktı, bir de suya. Taşa baktıkça suyun nefesini tutuşunu dinliyordu. İkisi de yan yana onu bekliyorlardı. Hemen geçemeyen zamanın resmi çekilirken onlar da poz verecekti. Ve hep beraber bırakacaklardı kendilerini. Bir anda. Hiç hesapta yokken.

"Have been here" dan "had been here" a geçtikten sonra anlıyoruz bazı şeyleri. Had bilenlere bu zaman yolculuğu bir arınma oluyordu. Kirleniyorduk çünkü. Ama çocuktuk. Kirlenmek en çok bizim hakkımızdı. Toprakla oynamaktan, suya girip çamura aldırmamaktan zevkli bir şey bilmezdik şu hayatta. Bilmediğimiz için o suya yıllar önce atılan zehire de aklımız ermezdi. Hem hayallere zehir mi karışırmış? Karıştırmadık. Karıştık.

Atladılar. Onunla beraber. Yazın serinliğini tüm bedeninde hissetti. Elinde sımsıkı tuttuğu taşla arasına girmesine izin verdi o serinliğin. Artık özgürlerdi. Sahne değişmişti. Boyut değişmişti. Zaman değişmişti. Bu yolculuğa çıkmadan önce bu noktaya geleceğini asla bilemezdi. Sahi nereden gelmişti o nehrin kenarına? Artık hatırlıyordu. Her anı. Her fotoğrafı. Her hikayeyi. Her yaşı.

Devamını Oku
Bay Melun

Aynı şarkılara dönüp duruyorum. Dua mı, takıntı mı bilmiyorum. Oysa bir başkaldırıydı her şarkı. Gözlerimi kapatıyor, dinliyor ve çiziyorum. Yeni hayallerimi, gerçeklerimi, ve yas'ımı kutluyorum. Donarak baktığım geçmişe eriyor, bitiyor, ısınmaya devam ediyor ve buharlaşıp uçuyorum.

Kalabalıkları izliyor, aralarında kayboluyorum. Ya da kendimi buluyorum. Güçlü yalnızlık ve bitkin aşklardan korkuyorum. Yine de yürüyor, yürüyor ve haykırmaya devam ediyorum. Dokuz sene ocakta bekliyor, onuncu senede kaynıyor ve taşıyorum. Dökülen parçalarıma veda etmeye de, ocağın altını kapatmaya da zaman olmuyor, yine de hayallerimden onlara veda ediyorum.

Bitiriyorum. Kapağını kapatıp şükrediyorum. Bir rüzgar esiyor ve ciğerlerime dolduruyorum. Ve üflüyorum. Sadece bir nefes deyip geçmeden, ona da veda etmeyi öğreniyorum. Bitirdiğim eski bir kitabın kapağını bir daha açıyor, gülüyor, ağlıyor, yazarın kafasının içinde ben de yaşıyorum. Bana yazdığını biliyor, başkasına yazılmış gibi okuyorum. Anlamıyorum. Bitiriyorum.

Devamını Oku
Bay Melun

Karanlık yeni bir gün. Güneşin bulutların arkasında saklandığı bile meçhul. Yorgan üzerimden kaymış, üşümüşüm. Yine başım dönmüş kalkarken, sesim kısılmış, zor nefes alırmışım. Bugün de son olacaktı, olmamış. Yine hastaymışım.

Eski bir tanıdıktı, daha da acılaşmış. Küçükken çok acı diye yanına yaklaşmadığım, kendime iyi baktığım zamanlar meğer ne kadar tatlıymış. Evlenmiş, yaşlanmış, daha da çökmüş hastalık. Acısı eskiden sadece kalpteydi. Artık tüm vücuda dağılmış.

Meğer ne kadar ağırmış hastalığın yası. Şanslıymış, tedavisi bulunmuş, artık uğramayacakmış kalplerin bereketli topraklarına. Sadece canı çok acıtan bir aşı daha. Küçük de bir izi kalacakmış aşının. Sonra tazeleme aşısı. Bir iz daha. Sonra geçecekmiş ama. Yası da geçecekmiş.

Devamını Oku
Bay Melun


Gökyüzüne bıraktım hayallerimi
Rüzgar götürdü her gün bir buluta
Her bulutun üzerine bir tanesini bıraktı
Her gün yağdı bir tanesi bir bahtı karaya
Bahtı kara serinledi önce, sevindi

Devamını Oku
Bay Melun

Elini cebine attı. Üzerine yağan karlardan ıslanmış, buruşuk kağıt parçasını çıkardı. Tek tek silinen yazılara baktı. Okumaya çalıştı. Okuyamadı. Sahi ne yazıyordu o kağıdın başında? Sevgi? Huzur? Macera? Hatırlayamadı. Elleri kesilen bir sazende, yahut nefesi kesilen bir klarnet sanatçısı gibiydi. Ümitleriyle yeni günlere uyanan birisiydi. Bir bir ümitleri silindi.

Hep merak ederdi, nasıldı acaba limandan kalkan bir gemiye el sallamak. Veda etmek bir yolcuya. Onlar da giden gibi korkar mıydı bir daha aynı günlere dönememekten? O çok korkardı. Daha önce hiç aynı güne dönmemiş olmasına rağmen, en azından silinmeyen ümitlerine geri döndüğünü düşünürdü. Nihayetinde söz uçar, yazı kalırdı. Yazı söze özendi. Söz zaten kayıptı, ümitlere yerini bile bırakamamıştı. Sözsüz ümitler, silinen yazılar ve yersiz ümitlerle oturdu kara ağacın altına.

Neyse ki adından ötürü tükenmediğini sandığı bir kalemi vardı. Yeniden yazabilirdi silinen ümitlerini. O da hatırlayabilirse... Bir yağmur dinse, yazacaktı. Bir ateş yaksa, sönecekti. Beklemekten başka çaresi yoktu. Alışkanlıktan, beklerken sigarasını yaktı. Kara ağacın gölgesinde doğan yeni gölge oyunlarını izlerken, baharı geldi aklına. Baharı vardı. Yağmurun mis kokusu, baharının kokusunu bastırsa da, baharı yine de vardı. O da hatırlayabilirse...

Devamını Oku
Bay Melun

Yeniden bir aşk şiiri yazabilir misin usta?
Bunca sene, bunca keder sonra?
O koskoca kara kışlardan sonra.
Halbuki daha yolun başındasın.
Koskoca Trump gelmiş 80 yaşına.
Sen daha kaç yaşındasın ki?

Devamını Oku
Bay Melun

Kendinden giden çirkindir
Nedir gerçek güzellik
Güzel zaten güzel midir
Yoksa gören güzel gördüğü için midir
Aç bak mesela sende varsa
En üzgün olduğun günün fotoğrafına

Devamını Oku
Bay Melun

Biliyor musun küçüğüm, aslında nasıldı o günler? Hep sıcaktı ama rüzgarı hiç eksik olmazdı. Bunaldım mı diye sormak hiç aklıma gelmezdi. Çünkü o zaman güneş bugünlerdeki gibi yakmazdı. Sadece şu an baktığım gibi bakamazdım. Ne sana, ne de güneşe.

Yalancılarla doluydu her yer. Hem de ustaydı hepsi. Yüzleri asık, eğlendikleri mekruh. Nefsi de o çekiyor zaten. Kandırıyor o da herkes gibi, aman diyim sen kanma. Gülüşünü saklayanların gülüşlerine odaklan. Benim, elini ağzına götürdüğün, onu usulca indirip gülümsediğim zamanları hatırla. Asla unutma küçüğüm, kahkahalarını gösterenler aslında acılarını da gösterirler.

Söylesene diyorsun ya, işte söylüyorum. Yoktun ya hani öncesinde, çok şey unuttum ben de. Bir çoraplarıma, bir de hüzünlerime sahip çıkamazdım. Kağıttan hayallerde bir parça kağıt bile yoktu çünkü. Şimdi sen o uzun yola çıkıp gitmediğini düşün. Solunda güneş yok, sağında rüzgar. Hangisi ağır basardı? Hangisini duyardın, hangisine sarılırdın? Hangisini daha çok özlerdin? Bilemiyorsun değil mi? Ben de bilmiyordum. Şair demiş ya hani, güzeli oynattılar, çirkini söylettiler. Söylesene diyorsun ya, söylemek zor küçüğüm. Ağlarsın, kıyamam.

Devamını Oku