hava puslu bir dağ gibiydi bu sabah
uykuya hiç gitmedi gözlerim dün gece
zihnimde kerbela savaşları
doludizgin koştururken
yalnızlığın kılıcı
öyle keskindi ki
un ufak etti anıları
belleğimiyse
paramparça
perdelerse çok üzgündü hatta kuş desenli yastığım
masanın üzerindeki kağıt kalem bile
saatler ve zaman durmuştu
katmanlı bir sessizlikle kaplıydı duvarlar
-ölüm gibi
mezar kadar soğuktu odam
ruhumda kırkayaklı kederler sürünürken
gözlerimde titreyen minicik sevgi kırıntıları
öz sevincini ve sesini kaybetmiş
kalbimse sürekli ağlıyordu
susturamadım
yastığım göl
yorganım taş gibi ezildim
küçüldükçe küçüldüm bir nokta gibi
belki de bir son -hiçlik çöktükçe
çöktü üzerime
içimdeki çocukların korusu sustu
bir hıçkırık gibi dolandı boğazıma
damarlarım inceldi kanım süzüldü avuçlarıma
annem yoktu karanfil yoktu
sevdiklerim mini tekirimde
öylece oturdum
yaşlar yağmur gibi aktı göz pınarlarımdan
bir hiçlik intiharı gibiydi elem
sonra
Tanrı geldi toprağı yutuyordu sanki ayak izleri
öylece baktı - sustu an sustu vakitler
gözlerinde ölü yıldızların cenazesi parlarken
çekip gitti aniden
arkasından
güneş doğuyordu sessizce
altın bir ırmağın kolları gibi dökülerek sisli dağların arasından
tüm renkler usulca uyanıyordu uzaklardan
doğanın kucağından ışıltıyla
ve içim ürkekçe durmadan sarsılıyordu
çiçek fısıltılarıyla
anladım ki
karanlık ve ışık ikiz kardeşlerdi
içimde var olan masalın daimi kahramanları
o halde ağlamakta güzeldir yalnızlıklarda
kahkahalarla gülmekte kalabalıklarda
hepsi bizimle yaşamın içinde var olan
çözülemeyen büyük sırlarda gizli
bizi alacak olan o kapı
açılana dek sonsuzluğa
öğrendim ki - başka bir dünya yok-
-içimizde ve dışımızda-
.................................
2006202517:26
Kayıt Tarihi : 22.6.2025 21:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!