aşağı inmesi adımlarımın.
becerememek yani
son fasılın ince sazını.
ve anlatmak istediğin hiç bir şeyi
anlatamamak,
yürek acılarını.....
Karlı dağdan kopup gelen sel misin?
Poyrazlardan esip gelen yel misin?
Rüyâlarda gördüğüm güzel misin?
Söyle bana dilber, kimsin, nesin sen?
Şu düştüğüm derde çâre misin sen?
Devamını Oku
Poyrazlardan esip gelen yel misin?
Rüyâlarda gördüğüm güzel misin?
Söyle bana dilber, kimsin, nesin sen?
Şu düştüğüm derde çâre misin sen?
Tarih: 02.06.2015 08:45:00
Konu: Yokuşlu yorum
Ak tozdan nevri dönmüş ufacık torulara (Çam ağacının yeni yetişeni) bir dokun bin ah işit. Sıcak da öyle yaman ki, soluk almak kabil değil. Gün devrilirken karşı tepelerden ufuğun alacası bir nefeslik serinlik yollasa da gün ortasının alazı beyliğini sürdürmekte hala.
O yokuşta ve yokuşu düzlüğe bağlayan, tepesinde kurtçukları ve alakargaları hiç eksilmeyen, yaprağından fazla kozalağı olduğundan, ölü mü diri mi yanına varmadan bilinmeyen bir garip çam ağacı hakkında anlatılan efsaneler neredeyse tüm köy halkının gözünü korkutmuştu. Öncelikle ve ille de yokuş.
Özellikle yazın; pudra şekeri kıvamındaki toprak yürüdükçe ayakların altını bir güzel besler, kendinizi pamuk yığınında gezer hissinden zar zor sıyırırdınız.
Geceleri bu yokuştan geçmekle, dazlak çam ağacının yanından yakınından geçmenin pek hayra alamet olmayacağı ve buraların pek tekin olmadıkları, dilden dile yayılmış ve biz çocuklara kadar ulaşmıştı.
Köy de olsa sudan sebeplerle de olsa insanlar arasına nifak sokmaktan pek bir hoşlanan insanlar da varmış elbet ama çok haklı gerekçeler olmadan kimse de kimseye ne diş biler ne de tavuğuna kış derdi.
Günlerden bir gün biri diğerinden beş-on yaş büyük iki delikanlı güreşe tutuşurlar, yaşça büyük olan küçük olanı mağlup eder biraz da şakayla karışık küçüğün gururunu incidir.
Küçük bunu içine sindiremez elbet ve kendince bir plan yapar. Büyük yukarı köylerden birine bir hizmet görmeye gider mesafe de uzun olunca eve geç vakitte dönmek vacip olur. Ay aydınlatsa da etrafı, malum yerde kendi gölgesinden korkmaya başlar bizim pehlivan ama gene de bozuntuya vermemeye çalışır ve başlar ıslık çalıp türkü söylemeye. Tam da yüreğinden bütün korkuları attığını düşünürken kendini bir anda yokuşun püfür püfür kabarmış tozuna yuvarlanmış bulur.
Önce bir kaç dakika sesi çıkmaz, dili tutulmuştur korkudan, sonra yalvarmaya başlar. Can şeytanım yapma, bal şeytanım etme diye. Bu yalvarmalardan sonra üzerinde tepinen ağırlık bir anda yok olur.
Daha önce güreşte Allah yaratmış demediği genç bir kenara saklanıp kıs kıs gülmektedir onun perişanlığına. Bir söz vardır tabiri caiz değil, yüzü gözü toza toprağa bulanmışlara bizim yörede 'Küllük Şeytanı' gibi derler, adamcağız tam da bu şekildedir.
Perişan bir halde gelir evine ve başlar o yokuşta başına neler geldiğini anlatmaya ama gene de süngüsünü düşürmez, eh neden düşürsün şeytanla güreş tuttu....
Bu da bizim başıboş yokuşumuz.
her yaşın nimeti de mihnetide bulunduğunu bilerek zor yokuşları aşmak dileğimle saygımı bırakıyorum.
Şiirin ulaşabildiği, anlamın anlatılamayan derinliği, insan yaşamının bilinmezliği, sayısız başı boş yokuşlar; dizlerimiz tutulur birden, sonunda uçurumdan bizi de yuvarlar...++ Paylaşım için teşekkürler.
hayatla dalga geçen şiirleri daha çok seviyorum. hele ağzında sakız gibi patlıyorsa bir küfür, ona da selam olsun. saygılar sana Usta.
Ölümün soğukluğu zaten iliklerimize kadar işlemiştir.Sizler,
güneyden biraz sıcak üfler misiniz.En azından ayaklarımız titremesin.Saygılar Cevat Bey.
hayatınız hep çıkışlarla dolu olsun...yetenek bir tanrı vergisidir...basamaklarıda bize süslediniz ya;tebrikler doğrusu....
Hayat iniş ve çıkışlarla dolu...Bazı çıkarız, bazı da ineriz...
Çetinse günler; boşver...Bağır, çağır...Yine düzlükler gelecektir, bilelim...
güzel şiirler cevat cım kutlarım
Bu şiir ile ilgili 8 tane yorum bulunmakta