Sabahları yorgun uyanıyorum.
“Uykunu alamadın mı?” diyorlar…
Gözler kapansa da beynim uyumuyor.
Kafamın içinde tanımadığım yüzler,
tanımadığım sesler, nesneler…
Beni bunlar uyutmuyor.
Düşünceler var bir de,
hiç aklımdan çıkmayan…
Mesela beni tanımak isteyenler,
tanıdıktan sonra hayatıma iz bırakanlar.
Sordukları şey:
“Burcun ne?”
“Yaşın kaç?”
“En sevdiğin renk ne?”
“Sevgilin var mı?”
“Sevdiğin var mı?”
“Boyun kaç?”
“En sevdiğin yemek ne?”
Biri de çıkıp sormadı ki:
“Hiç korkuların oldu mu?
Heyecanların, anıların, hatıraların,
heveslerin, isteklerin, beklentilerin,
seni ne mutlu eder?
Sana ne iyi gelir?
İçinde sakladığın bir şey var mı?”
Dışarıda oldukları için belki de,
hep dışımı sordular.
İçimi hiç merak eden olmadı.
Oysa benim içimde ne fırtınalar kopmuştu,
bilinmez ne kırgınlıklar vardı,
bir yığın kırıklık içime batardı.
Haykıramadığım ne sevinçler,
yaşadığım ne öfkeler vardı,
ne harika duygular vardı özümde…
Varsa yoksa dış görünüş,
iç görünüşü kimse merak etmedi.
Oysa içimde bir çocuk çırpınıyordu,
koşar adımlarla kıpraşıyordu kalbimde.
Varsa yoksa mal mülk, dış zenginlik…
Hiç mi önemli değildi iç zenginlik?
İçimdeki değerler yetmez miydi?
İçimde paha biçilemez sevgiler saklıydı,
dışa vurulmayı bekleyen sözler saklıydı,
sırtınızı sıvazlamayı bekleyen dost eli,
sizi sarmayı bekleyen kollarım vardı.
İçimdeki zenginliğe kimse ilgilenmedi.
İlgilenmedikleri alanlarım yüzünden,
bir süre sonra hepsini gömdüm içime.
Toprak attım her ihanetin üzerine,
gözyaşı döktüm her vedamın arkasından.
Belki gönlümde yine çiçek açtılar ama,
kıymet vermedikleri için,
değer bilmedikleri için
değerleri kalmadı gözümde.
Birçok arkadaşımı,
hatta dost ve aile bildiklerimi
kendi ellerimle uğurladım bensizliğe.
Onlar “ben terk ettim” sandı,
yanlarındayken terk edilmiştim oysa.
“İhanet ettim” sandılar,
oysa bana hiç ait değildiler.
İşte bunu hiç bilemediler.
Zor da olsa, bazı vedalar
gerekliydi, mecburiydi; bu gidişler…
Bana hiç samimi gelmediler,
hiç samimi gelmediler…
Kayıt Tarihi : 31.1.2025 22:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ali, etrafındakilere hep açık ve samimi bir şekilde yaklaşmıştı. Ama hayatındaki çoğu kişi, onun dışını gördü; yaşı, burcu, sevdiği renkleri… Oysa Ali’nin içinde paha biçilemez bir dünya, duygusal bir evren vardı: kırgınlıklar, sevinçler, hayaller, hevesler, beklentiler… Ama kimse bunları merak etmedi, kimse sormadı. Zamanla Ali, kendini korumak için bu değerli duygularını gömmek zorunda kaldı. Her ihanet, her veda, onu daha da içe kapattı. Dost sandıkları, aile sandıkları kişilerle olan bağlar koptu. “Terk eden ben miyim?” yoksa “Terk edilen ben miyim?” sorusu zihninde sürekli döndü; aslında, gerçek aidiyet eksikliği onu derinden yaralamıştı. Şiir boyunca, Ali’nin içindeki çocuk ve masum ruh hâlâ hayatta, hâlâ çırpınıyor. Ama çevresindekiler bunun farkında değil; dış dünyaya gösterdiği yüzüyle yetinmek zorunda kalıyor. Hikayenin özü, görünmeyen zenginliklerin fark edilmemesi ve insanın kendi iç değerini koruma mücadelesi: Ali, kendine sahip çıkıyor, içindeki değerleri gömüyor ama bu süreçte olgunlaşıyor ve kendi sınırlarını belirliyor.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!