ah! esila
seninle biz bir koyunun iki bacağıyız
sonuçta aynı dala asılacağız
baş aşağı salınırken kanlı bedenimiz
kes! artık şu dudağındaki sancılı türküyü
sinirimi hoplatıyorsun
toprak kokuyor yüzüm
dudaklarımsa çiğdem
bulutsuz göklere benziyor ruhum
mavi okyanuslar gibi enginim
uzaklardan geldim
fecrin dip noktasında aşk-ı nâlân kelebekler
yağmuru tutmuş puslu rüzgâr kadar yüklü zaman
zincirlerine balyoz indirirken mahşerin dört atlısı
uzayan gölgelerin kucağından havalanır
budala kargalar...
.....
yarım kalan bir şarkının sözlerinden
dökülen nağmeler gibi sesim
kısık ve anlamsız
söz yazarı bestecisi, kayıp
çakılı ayaklarım dört duvar, tavan arası düşlere
Dar vakitlere uyanmakta kızıl akşamlar
Fırtına sessizliğinde usum
Birazdan kopacak kıyametin vaveylası
Tüm gemileri yakacağım
Alev alev okyanuslar
bir lahitin uzantısı gözlerim
ayaz gecenin rüzgârı vuruyor
dağılan yüzüme...
kayb-ettim bacaklarımı
sekizgen bir madenin dudak uçuğunda
terleyen gecenin gözlerinde üzüm buğusu
şehir uyur ıslak avuçlarımda
beklediğim sevgili yok
gözlerimde bin bir pırıltı / umut dilimin ucunda
ah bir gelse!
paslı kafes
düğüm düğüm hıçkırık
tıkandı nefes, neylesin boğuk çığlık
patladı mavzer vuruldu ahu
soğuk duvarlarda müzmin kederler
gerçek neydi karanfil
ölülerin yıkandığı suyun ağırlığını düşündün mü hiç
bir canlının bir ömrün kirini pasını toprağa akıtmak
kolay değil hayır-
hiç kolay değil
deli deli esti rüzgâr
sallandı ağaç, kırıldı dal…
yere düşen ökse kuşunu alnından öptü toprak
ağladı kadın
yanaklarından aktı şelaleler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!