Bir akşam vakti indi üstüme şehir,
Gölgeler uzadı, kuşlar sustu.
Unutulmuş bir masalın cümlesi gibi
Yarısı eksik, yarısı fazla
bir hüzünle yürüdüm kaldırımlarda...
Rüzgâr, taş döşeli bir caddeyi süpürüyor şimdi,
Zaman;
camdan bir kuş gibi çırpınıyor avuçlarımda.
Kırılmış bir aynanın ucunda
kendime bakıyorum:
her parçasında başka bir sima
Çay bardaklarında dinlenen zamanlardı cümlelerim,
Bir sigaranın ucunda ömrü ölçülen düşler gibi.
Çekildim içime,
Bir duvar çatlağından sızan yalnızlıkla.
Bir ses var duyamadığım,
İçimden fısıldıyor sanki yosun tutmuş bir duvar.
Çatlaklardan sızıyor zamansız bir anı
Kendi küllerimde boğuluyorum, sabaha karşı,
Bir çay kaşığında kararıyor geçmiş.
Kaç yıl öncesinin hatırası bilmiyorum,
ama hâlâ sıcak,
ama hâlâ eksik bir selam gibi.
Gözlerim, içi boş bir bavul gibi duruyor pencerede.
İçine hiç gidilmeyen, yollar doldurmuşum
ne acı!
yolları değil,
gitmeyi sevmemişim meğer.
Gece,
ayakkabısını çıkarıyor usulca,
gökyüzünün yaygısında yürüyor
çıplak ayakla
Yıldızlar...
küsmüş çocuklar gibi
saklanıyor bulutların arkasına.
Ve ben,
bir düş bahçesinde
kırık saatler ekiyorum toprağa.
Biri geçmişe,
biri geleceğe,
biri hiç olmayana çalıyor.
Bilmiyorum,
hangi saatte kaldı kalbim?
Belki de
zaman dediğimiz şey,
sana ‘merhaba’ demeye utanan
bir geçmişin aynadaki yansıması gibi
Kırık, yıkık, ve de hüsran.....
Kayıt Tarihi : 23.7.2025 17:48:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!