Atlar Koşuyor Şiiri - Kiyaz Kılınç

Kiyaz Kılınç
63

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

Atlar Koşuyor

Atlar Koşuyor

Atlar koşuyor kalbimde.
Duyuyorum.
Deli edici sesler.
Eziliyor tüm çimenler ve çiçekler…
Biraz durun ne olur.
Durun ki sakinleşsin yüreğim.
Öldü kelebekler;
atlar koşuyor,
dört nala atlar.

Yoruldum.
Yıldızları örtün üstüme…

Gece, ellerini boynuma doluyor şimdi;
sıkıyor boğazımı…
Nefesim usulca kararıyor,
içimdeki her ışık birer birer kapanıyor.
Ruhumun haritası yırtılıyor.
Hangi yöne koşsam uçurum,
hangi kapıyı çalsam kapı duvar bana.

Atlar hâlâ koşuyor içimde;
kalbimin en kırılgan yerleri eziliyor.
Her adımda biraz daha küçülüyor içimdeki dünya,
sanki biri avuçlarıyla sıkıyor göğsümü böyle sıkıca
Öyle ağır bir karanlık ki
yükünü taşıyamıyor omuzlarım.

Gözlerimin içinden geçen karanlık,
kendi iskeletimi seyrettiriyor bana.
Bir odanın duvarları kadar yakın ölüm bana;
bir kapının tokmağı kadar soğuk yalnızlığım.
Ayaklarım, ayaklarım…balçıklara batmış bir ağırlık gibi,
kımıldayamıyorum.

İçimde bir şey çırpınıyor…
Kuş değil, rüzgâr değil, insan değil…
Kalp değil…
Çırpınıyor işte.

Adını bilmediğim bir karanlık
kaburgalarımı içeriden tırmalıyor.
Yaşamak, kirli bir masanın üzerinde
unutulmuş bir bıçak kadar sıradan geliyor artık.

Atlar koşuyor kalbimde;
kanatlarımı unuttuğum bir uçurumun kıyısında gibiyim.
Her adımda biraz daha kararıyor içim.
Gece, beni kendine benzetmek için
siyah mürekkebini kaburgalarıma sürüyor.
Mürekkepler,
Koyu kara mürekkepler…

Düşün,
kendi aynanda dilsizsin,
kendi evinde misafirsin,
kendi kalbinde sürgünsün,
kendi bedeninde…ölüsün.

İçimde bir göl var;
dibinde kendi cesedimi seyrediyorum.
Su soğuk, su sessiz, su sabırlı…
Ben değilim. Ben hiç değilim.
Ben hiçbir şey değilim.

Atlar koşuyor kalbimde;
dört nala atlar.
Hiç durmayan bir acının nabzı gibi.
Göğsüm, içi boş bir oda;
duvarlarıma çarpıp duran seslerle dolu.
Gecenin koyu bir lekesiyim ben;
kaybolsam fark edilmem.

Kırık bir aynanın köşesinde,
gözlerini kaybetmiş biri gibi
kendi karanlığıma saplanıyorum.

Bir gün, diyorum,
bir gün bütün bu koşu bitecek.
Duracak atlar, her şey bitecek.

Biraz sessizlik ver bana,
biraz yokluk,
biraz da unutulmuş bir nefes…
Belki o zaman çöker içimdeki kasırga
ve atlar,
Belki o zaman, belki o zaman işte..
nihayet
durur.

Atlar koşuyor içimde;
göğsüm bir savaş alanı.
Ben, ölülerin arasında dolaşan
suskun bir tanık gibiyim.
Ayak izleri, kalbimin çürüyen yerlerine basıyor;
acı, kendine yeni yollar açıyor damarlarımda.

Ve sonra, sonra içimde bir kapı aralanıyor sanki
ama ardında oda yok, ışık yok,
ben bile yokum.
Sadece kendi sessizliğimin küf kokusu var;
yıllardır açılmamış bir çekmece gibi
içimde çürüyorum.

Rüzgâr bile beni es geçiyor artık.
Bir insanın varlığı bu kadar hafifler mi?

Üzerime kapanan karanlık
belki de ilk defa haklı:
Bu dünyanın ağırlığı
benim omuzlarıma göre değil.
Her şey fazlalık;
her şey fazla parlak,
fazla yüksek,
fazla canlı.
Her şey çok fazla…

Ve şimdi içimde, her şeyi yutan bir karanlık kıvrılıyor.

Bir yerlerde bir şey kopuyor.
belki bir damar,
belki bir anı,
belki de kendime ait sandığım bütün yanılgılar.

Atlar koşuyor içimde;
gecenin kemiklerini kırarcasına.
Karanlık, karanlık saç diplerime kadar sızmış.

Şimdi bana
yıldızlardan bir kefen verin.
Bir de karanlıktan ince bir ip.
Kendimi geceye bağlayayım.
Hiç olmazsa,
düşerken sessizliğimle boğulayım.

Bir gölge gibi geçip gideyim dünyanın arasından.
Kimse sormasın adımı.
Yıldızları örtün üzerime,
geceyi kapatın,
ve bırakın,
koşan son atın o son nal sesinde
ben de yavaşça yok olayım.

Gözlerimin ardında
intihar etmiş bir gülüşün sessiz filmi dönüyor.

Yıldızları örtün üstüme,
göğü kapatın,
ve bırakın…
bu gece,
kimseye görünmeden
kendi içime gömüleyim.

Ve nihayet,
kalbimdeki fırtına
kendi külleriyle
sussun…

Yıldızları örtün üstüme…
Gözlerimin ardında
intihar etmiş bir gülüşün sessiz filmi dönüyor.

_________

“Karanlık, insanın kendi sesine bile yabancılaştığı en eski hatıradır;
ve her şiir, o hatıranın içinden yükselen geç kalmış bir ağıttır.”

Bu şiir,
içindeki yangını yıllarca kimse duymadan taşıyanlara;
acı çektiğini bile söyleyemeden paramparça olup sessizce dağılanlara;
kalbini kıranların affını değil, izini taşımaya mahkûm edilenlere adanmıştır.

Bu satırlar,
ihanetin küllerinde nefes almaya çalışanların,
bir zamanlar sevdiği bir gölgenin soğukluğu yüzünden
kendi kalbinde üşüyenlerin üzerine kapatılmış bir ağıttır.

Ve en çok da bir daha asla iyileşmeyeceğini bilerek yine de yaşamaya devam eden
o derin, o sessiz, o kanayan yaraya yazılmıştır.

Kiyaz

Kiyaz Kılınç
Kayıt Tarihi : 20.11.2025 13:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!