Aşkın Dönen Sensizliği

Dünya Yükünün Hamalı
375

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Aşkın Dönen Sensizliği

I. RIZA

İNSAN denilmez mi,
Akla, mantığa, hakikate yanaşana?
Bilime, fenne kulak verene,
Sevgiyle bakan, merhametle yaklaşan,
Yüreğinde vicdan taşıyana?

İNSAN denilmez mi,
Ahlâk ile yoğrulan, saygı ile eğilen,
Birlikte ağlayıp birlikte gülen,
Hoşgörüyü selam eden, anlayışı yurt edinene?

Sordum kendime:
“Rıza nedir?”
Sordum dostuma, anama, kardeşime:
“Sana benden zarar geldi mi?
Bir kırgınlığın kaldı mı içinden bana?”

Ve dediler:
“Biz senden razıyız, Allah da senden razı olsun.”
İşte o vakit,
İçimde bir bahar esti,
Ve anladım: Rıza bir güldür; gönülde açar.

İNSAN odur ki,
Hakkı gözetir, hukuku yüceltir,
Adaletin terazisini kendi kalbinde tartar.

Alın teriyle yoğrulmuş lokmasını bölüşen,
Emekle yoğrulmuş sözüne sadık kalan,
Helâl kazançla dik yürüyen
İNSAN değil de nedir?

Sen,
Başı dik bir aşkla gelirsen bana,
Ben secdeye kapanmam mı sana?
Sevgiye secde eden bir yürekten daha temiz kim var?

Ve sevmenin de bir hakkı vardır:
Onu, yalnız İNSAN olan bilir.

II. DİYARI SEN

İnsan olmayan
bilir mi hakikati,
sevebilir mi seni?

Sarraf olmayan
ayıramaz taşı inciden,
yanılsamaya inci der,
gerçeğe taş.

Ben ise,
bir yanım taş,
bir yanım parlayan bir mercan;
seni sevdikçe
kendime yaklaşan...

Kalabalıklarda
bir çakıltaşıyım
akıntıya karışmış,
ırmak olup sürükleniyorum
bir aşağı bir yukarı.

Ama içimde
bir başka akış var:
bir inci doğuyor
derinlerimden,
adı:
“Seni seviyorum.”

Göz göze geldiğim
sen misin?
Yüzünü görmeden
kalbimi titreten sen misin?
Parlayan mücevher
sıradan taşların içinden
geçip giden...

Sana âşık olmak,
hakikatin kendisiyle yanmak.
Ve o hakikat
beni kör ediyor
başkasına.

Nasıl anlatayım
hesapsız, kitapsız,
beklentisiz bir aşk bu...

Sessiz bir gemi gibi
geçiyor içimden sevdam,
kimseyi rahatsız etmeden,
gönlünden geçmek istiyorum sadece.

Senin gönlün mü bu gezegen?
Senin yüreğin mi bu dünya?

Bu gökyüzü,
bu deniz,
bu toprak…
senin mülkün değil mi?

Sana âşık olan
senin gönlünde olmak istemez mi?

Kim istemez
DİYARI SEN mülkünde
bir adım atmayı,
bir nefes almayı?

Bu garip gönül,
bu biçare sevdalı,
sana muhtaç kalmaz mı?

Sana âşık olan
gezmek ister
senin yeşil bahçelerinde,
tohum olmak ister
toprağında,
güneşe dönmek ister
bir çiçek gibi.

Çünkü
sana âşık olan
yalnız seni ister.
Ve hiçbir şey istemez
senden başka.

III. DİYARI SENSİZLİK

Ben,
ve aşkın
sac kurduk DİYARI SEN’in eşiğinde.
Unu ben,
suyu ben,
tuzu ben…
Hamurum,
yoğruldum sevdanın ellerinde.

Sen,
sac oldun,
ben altındaki ateş;
yanmam gerek.

Henüz çiğim,
pişmem lâzım,
bir ekmek gibi
kendi içimde olgunlaşmam gerek.

Her çevrilişte
bir yanım yanıyor,
bir yanım diriliyor.
Aşkın ateşinde
kavruluyorum
yavaşça,
sessizce,
sabırla.

Sen sacsan,
ben hamurum;
ve pişmek
aşkın farzı değil mi?

Tutulmak,
yanmak,
kor olmak…
Aşka ermenin
tek yolu bu değil mi?

Sevdalı,
çölde susuz kalır elbet.
Mecnun olur,
Ferhat olur,
ağır taşlar deler
bir damla vuslat için.

Ateş olur Kerem gibi,
yanar
ta ki sevgiliye varana dek.

Ve bütün bu yanışlar,
pişişler,
aşkın fırınında
bir ruhu dinlendirir.
Barışa erdirir.
Esenliğe kavuşur
DİYARI SEN mülküne varan.

Ama sensizlik?

Ah, sensizlik...

Sensizlik,
ateşsiz bir çöldür.
Gölgesiz,
yıldızsız,
sesini yitirmiş bir gece.

Sensiz kalan âşık,
bir et-kemik yığınıdır yalnızca.
Yaşıyor görünür
ama kalbi yoktur,
nefesi yetimdir.

Gezegen senin değilse,
aşk da susuz kalır.
Gönül senden yoksunsa,
bir fırında pişmeyen hamur gibi
içten çürür.

DİYARI SENSİZLİK…
Yetim bir bebek gibidir insan orada.
Sahipsiz,
çaresiz,
bir bakışa muhtaç.

Sensiz kalan gönül,
yoksuldur.
Açtır.
Ve belki de
yaşayan bir ölüdür.

IV. Mİ’RÂÇ

Yükselmek…
Bir damlanın buhar olup
göğe yürüyüşü gibi.
Ruhum da
sana doğru
bir urûc istiyor:
İnce bir çıkış,
sessiz bir merdivenle
DİYARI SEN’e.

Mi‘râç…
Sadece göğe değil,
bir gönle varmak da olabilir mi?

Senin aşkın
bir miraç vesilesi,
bir çıkış kapısı değil mi?

Gönlün,
Cennet’in katları gibi kat kat;
her bir adımda
bir hakikate uyanıyorum.
İlkinde barınmak,
ikincisinde çiçeklenmek,
üçüncüsünde neşelenmek var.

Sonraki her katta,
sana biraz daha yakınım:
sığınıyorum,
kökleşiyorum,
dönüşüyorum…

Yedinci katta
esenliğe eriyorum.
Sekizinci katta
bir sır çözülüyor:
İlliyyûn
— yücelerin yücesi,
senin en derin aynan.

Ve orada,
tenhada bir sedir ağacı...
Sidretü’l-Müntehâ.
Kimse geçemez oradan öteye,
orada biter her söz,
susar her nefes.

O ağacın altında
yüzünü düşlüyorum.
Gönlün gibi geniş,
gönlün gibi yalnız bir sedir...

Ya gönlün
bir Arş’ta ise?
Ya seni sevmek,
görünür evrenin ötesine
bir bakış fırlatmaksa?

Olmadı...
Damla olayım.
Yağmura karışayım.
Göl, ırmak, deniz,
sonra
okyanus olayım sana bakan.
Her yoldan sana akayım.

Ya da
bir yıldız olayım
geceyi yaran.
Uzaklardan bile
sana döneyim,
sana yükseleyim,
sende eriyim.

Çünkü Mi‘râç
sana çıkmaksa,
dönüş yok artık bana.

Dünya Yükünün Hamalı
Kayıt Tarihi : 26.7.2025 22:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!