ARİFE GECESİ
Ben her Arife gecesi yatağıma yatıp sessiz ve gecenin koyu karanlığına dalınca ruhumla ve hayalimle bir yolculuğa çıkarım.
Kalkıp düşerim yola, herkes uyurken ben yolsıra doğru düldüzüne giderim.
Elimi yüzümü yurum abdesimi alırım ve düldüzü türbesine gelir on iki imamlara, düldülün izine duâmı ederim.
Sonra kabristana iner kapısından içeri girmeden orada bütün yatanlara topluca bir fatiha okurum kimseyi ayırmadan.
Sonra sularımı doldurup sevdiklerimin başına giderim. Ebe, dede, anne, baba, kardeş, yiyen, hala, teyze, emmi, dayı sevdiklerimi dolanır duâ mı okuyarak onlarla olan güzel anılarımızı hatırlayarak onlarla sohbet eder ve sularını dökerek Fatiha okurum ruhlarına, bana göre ruh eğer ölümsüzse onlar her zaman yanımızdalar biz görmesekte.
Sonra ayrılırım oradan ķöye girerim. Köy konagından yukarı dere mahaliye dönerim ama her eve ve her haneye dikatlice bakarak o evlerde kimler yaşadı? kimler geldi? kimler geçti? hepsini zihnimden geçirerek devam ederim yoluma...
Gazi Keskin'e varınca onların kapısının kenarındaki duvar taşının üstüne oturur ve soluklanırım. Geçemem hızlıca, burada bir Gazim vardı! çocuklugunu bilirim bakkala koşararak gelişi hâlâ hatırımda.
Ne güzel delikanlı olmuştu, deli dolu hepimizin gençliğinde olduğu gibi macera tutkunu, bazen tutamıyoruz gençleri elimizde, onun da kaderi bu mu? desek kayıp gitti gencecik gençliğini yaşamadan, düşündükçe üzülürüm ona da duâ mı okur ilerlerim.
İskender sakallının birinci badalına oturur kalırım.
Burada bir İlhanım varıdı; iki üç yıl yazları kubaştık, ben davarı güttüm, ilhan ise dölleri güderdi. Sarışındı, biraz saçları uzasa, güneşe hiç dayanamazdı, her bulduğu gölgeye atardı kendini. Seslenmezsem beş dakikada uyurdu. Yılanmı sokar! böcek mi ısırır! serinlik çıkana kadar hep gözüm üstünde olurdu. Sonra İzmir'e gitti evlendi ve yuvasını kurdu ama dikkatsizlik mi? desek, yoksa kader mi? bilmem ki inşattan düşüp ayrıldı aramızdan, çocuğunu büyütemeden! Düşündükçe üzülürüm, ona da duamı okur kalkarım oradan.
Oradan ilerler bizim doruk mahalleye gelince; köşede sürekli bana bakan bir şey mi isteyecek diye her zaman bekleyen Nezaket Mert'i görürüm. Babasıyla pek barışık olmasakta o hiç küsmezdi bize! onlarda göçtü, sevdi ve birine kaçtı, yuvasını kurdu, önce kızı oldu sonra ikinci çocuğunu dünyaya getirdi ancak hastanede bir hafta on gün yatması gerekirken, garibanlık işte hastane masrafı çok olmasın diye evine çıktı ve ani bir kan kaybı sonucu aramızdan ayrılıp gitti. Kızının birini bu dünyada bıraktı, diğerini de kendiyle döşüne aldı ve gitti aramızdan, düşündükçe yaşayamadığı gençliğine üzülürüm ve onada bir duâ okur ilerlerim yoluma.
Biraz ilerleyince orada hala kızı Seyhan Dönmez'e rastlarım. Yüzü biraz kansız, bembeyaz! Toprak yermiş çocukluğunda. Erkenden severek evlendi ve köyden o da gitti. Garibanlık nereye gitse peşinden ayrılmadı ve doğru düzgün bir gün görmedi. İstanbulda elektirikli su ısıtıcısı ile legende su kaynatacagım diye! elektirige kapılıp iki çocuğunu bırakıp gitti aramızdan, düşündükçe üzülürüm. Kader mi? Garibanlık mı? desek bilmem ki, onada duâmı okur ilerlerim.
Daha iki adım atmadan orada Nihat Dönmez karşılar beni! "Adamım" diyerek karşılar beni ve evlerinin karşısına oturur, anılarımıza dalarım. 9-10 yaşlarındayız yalınayak, buzun üstünde kışın kaydığımızı ve okula beraber gittiğimizi, dölleri ve davarları hep beraber gütmemizi düşünürüm. Nihat'ın babası vardı ama hep Almanya'da olduğu için göbel gibi büyüdü! bazı insanlar acımasız oluyor, çok sopa yerlerdi bekçiden, kardeşiyle nihadım sanki babasına olan hıçlarını çocuklarından çıkartır gibi! Bazen yanında olamazdık bazen de gücümüz yetmezdi kurtarmaya, sonra o da evlenip gitti Almanya'ya ve orada kansere yakalandı, onun da tedavisini doğru dürüst almadı bile bile! içkiyi sigarayı bırakmadı ve ne kadar söylesemde yaşamak istemiyor gibi üç çocuğunu bırakıp gitti aramızdan, düşündükçe üzülürüm kader mi? desek bilmem ki...
Kalkar ilerlemeye devam ederim paşaalin çeşmenin üstüne oturur kalırım. Kuzunun dereye doğru gider gözlerim. Orada dayı oğlu Ercan Çalar'ı görürüm onunla da beraber büyüdük, aynı yaşıtız ve o da erkenden babasız kaldığı için çabuk büyüdü! hem anasına hem kardeşlerine sahip oldu.
Evlendi çocukları oldu ve emekli oldu. Köye gelip gidiyordu, artık eşe dosta bir iş düşünce koşuyordu, bizede dağ gibiydi! Ve onun orada olması tam yiyip içeceği zamanı gelmişdi ki bir dut ağacına çıkıp düştü, bir hapaz dut yüzünden çocuklarının mürvetini görmeden çekip gitti aramızdan çok severdim. Yemesini artık pekte sevmiyorum dudu! şimdi buna kader mi? desek bilmemki onada bir duâ okur dönerim aşaya doğru...
Köprünün başına iner oradaki tahtaya oturur, Kabiş Alilere doğru bakarım, orada Mitat Ayar'ı görürüm o biraz benden büyüktü; köyden de erken göçtüler İzmir'e! bir yaz gelip kardeşiyle, annesine babasına evlerinin yerine bir ev yapıp anasını ve babasını otutturup gittiler. Sonra bir gün gelip oturmadı o evde, kardeşiyle peş peşe ayrılıp gittiler aramızdan, bu acıya nasıl dayanır, sevdiklerinin yüreği; Mithadım kanser, abisi kalp krizi sonucu ayrıldı aramızdan. Kader mi? desek bilmem ki duâ mı okur ayrılırım oradan
Biraz ilerler Ünüsler'in kapıdaki ağacın üstüne otururum. Oradan karşıma Selattin Demir çıkar o da benim iyi çobanlık arkadaşlarımdandı. Çok yedik içtik beraber ben kaval çalmayı ondan öğrendim. Heveslendim! çok güzel kaval çalardı. Çalmadıgı türkü yoktu kavalla, o da evlendi ayrıldı köyden. Çocukluktan selom da da toprak yeme hastalığı vardı ve daha ilkokula giderkene sigara içiyordu güya sigara o hastalığı silermiş:) babası alırdı sigarasını belki de! o sigara yüzünden erken yakalandı kansere! son aylarda gelmişti ve veda eder gibi yanıma, aklımda kaldı dün gibi o da ayrıldı aramızdan, çocuğunu büyütmeden. Kader mi? desek bilmemki onada duâmı okur kalkarım oradan.
Biraz daha ilerler köy içinden kedicinin evin arkasındaki ağacın üstüne oturur kalırım. Karşı evden okul arkadaşım Sultan Uyar bakar bana pencereden ve balkondan. Kadersizim erkenden o da annesiz kaldı, ben onu hep Ebe ve dedesiyle hatırlıyorum. Köyde hiç yüzü gülmedi ve erkenden evlenip gitti köyden. Çocuklukta gülmeyen kaderi büyüyünce de bırakmadı peşini! aniden yakalandığı kanser bir anda aldı gitti onu da aramızdan, duyunca çok üzüldük. Kader mi? desek bilmem ki; onada duâmı okur dönüp gelirim evime pek derman kalmadı yüreğimde.
Eve gelince de aklıma Sinanım gelir. Her hafta köye yanıma gelirdi, son gelişinde zaten haftaya görüşürüz diye gitti yanımızdan; bazen ne yapsan ne desen, gençlerin deli akıyor kanları! tutamıyorsun elinde. Arkadaşlarıyla köye gelip giderken mıcıra kaptırdı arabayı, süratte varmış tabi uçtu gitti ellerimizin arasından. Daha on yedi yaşında idi. Kader mi? cahillik mi? desek bilmem ki...
Okurken iyi düşünün! Bu yazdığım kişilerin hiçbiri elli beş yaşını geçemedi, on altıyla elli beş arası yaşam süreleri bunların. Her biri o hanelerde; Annelere, babalara, kardeşlere, bacılara, dayılara ve amcalara, ne acılar ne kederler ne üzüntüler bırakıp gittiler bilemezsiniz...
Siz de benim gibi dünyanın neresinde olursanız olun böyle bir yolculuğa çıkıp arife gecesi aramızdan ayrılanlara bir fatiha okuyup, sabah olacak bayramlarını kutlar, gönülden gönlümüzce ellerinden öper ve sımsıkı kucakladıgınızı hissedebilirsiniz.
Köye gelip, köyü dolaşıp gezerkene, her haneye dikatlice bakın! O evlerde adı bayram olan o günlerde ne acılar ne hasretler vardır bilemezsin...
Bayram diye yüzleri size gülümsese de ince ince kalplerinde sızlayan bir yanları vardır mutlaka unutmayın...
Bunu hem düşünür hem üzülürüm .
Sadece bunlara mı üzülürüm ? Hayır. Kilit vurulan evlerimize, azala hanelere köyümde azalan nufuza, dört mevsimi olan ülkemin bereketli ovaları varken bu fakirliğimize bir kilo et alıp yiyemezken, samanlık gibi ot dolu dağlarımıza yaylalarımıza, koyunsusz, kuzusunu, ineksiz, danasız dağlara yaylalara bakar, bakar üzülürüm.
Oku diye başlayan bir dinimiz korkma diyen bir Atamız varken bunca Cahilliğe korkaklığa üzülürüm.
Hak hukuk Adalet oyuncak olmuşken doğruyu iyiyi bulup seçemdigimize yanarım.
Buna da kader mi desek bilmem ki .
H G 29.3.2025.
Hacı GürbüzKayıt Tarihi : 4.4.2025 00:04:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!