Az biliniyordu yazgılarım.
Tüm kitabeler okunacak
bir yere konurdu aslında.
Kendi ürkülerimden dev kanatlı atmacalar yaratmıştım.
Pençelerinde serçeler ağıt yakıyordu.
Omzuma konacak denilen talih kuşlarıda rötar yapmış olmalı, gözlerimin erimine ulaşamadan yitip gitmiş olmalılar.
Yenilgilerimin çığlığı kulaklarıma asılıp kaldı.
Şimdi çınlamalar arasında kaosun resitalinde sayıyorum yok oluşun finâlini.
Tüm gürültülerden kaçmak istiyorum.
Belki bu da bir delirium belirtisi.
Sonra bir yalnızlık öyküsü birikiyor hafzalama, dünya ötesi hayali olan ne varsa zumluyorum gönül penceresinden.
Sonra bir şafak vakti
asıyorum varoluş gerceğini,
Varlıkla yokluk arasındaki nirengi noktasına.
Oradan bakıyorum dünyevi hallere.
Tüm çirkinlikleri pis kokularıyla birlikte yakmak istiyorum bir tutam kuru ot bulup.
Büyük yangınlardan korkarım hep ya,
Ateşin baslangıcına dönüp;söndürüyorum gerçegin kara yüzünü,
bulutlardan aldığım bir damla suyla.
Tüm mutlulukların güneşin parlayan yüzünde olduğunu sanıyordum.
Ama, güneşte gözlerimin
ferini almak istiyor benden.
Hatırlıyorum sonra!
Tüm yeşilliklerin güneşe aldandığını,
Anlıyorum ki; çok sevmenin mutluluk olmadığını.
Bazen, vahşi yanım ortaya çıkıyor.
Bir baykuş sinsiliğinde pusu kuruyorum geceye, anlıyorum diğer kuşların gece görüşlerinin olmadığını.
Bazen de, anlıyorum ki, bir rüya aleminde anadan üryan kalıp utandığımı.
Kişiliğimi, klişe sözcüklerle yıkayıp,
Anlıyorum kendimi arındırdığımı.
Elimdeki dümen, varlıkla yokluk arasında bodoslama gidip gelirken,
Pusulayı şaşırıp; kendi yanılgılarımda
Gerceğin ta ortasına anlıyorum nasıl mıhlandığımı.
Tuncay Aytaç
Kayıt Tarihi : 11.11.2025 21:15:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!