Öyle ya mülkün sahibi siz değildiniz. El ‘di. Ve El mülkünün nasıl dağılacağına da siz zındıklar karar veremezdiniz! Yani bu söz karşısında siz istiskale uğruyor, istiskale uğramanın ıskatı ile oluyordunuz. Bu tür kısır döngü veren çıkmazlar içinde siz de teslimiyet göstermekle, ancak mutmain oluyordunuz!
El, üreten ilişkinin; karşılıklı bağıntı içinde, kolektif bir hareket olduğunu çok iyi biliyordu. El iyi bildiği bu kısımla sizin aranıza kendisini veli nimet kıldı. Artık efendiler bizim velinimetimizdi. Bu bir illüzyondu. Bu bir algıydı. Algıyla iman ahdi yapılıyordu.
İman edenlere bol keseden hoşlandırma vardı. Vaat vardı. El fizyolojik ihtiyaç yerine geçmişti. El tehdidini de şirinliğini de yerine geçtiği bu algıya göre yapıyordu. El keyfine göre rızk dağıtan velinimet, olduğunu söylüyordu.
Oysa El ’in rızk verdiğini nereden bilecektik? “ Deveye bakın onu nasıl yarattı” diyordu demesine de deveyi o denenin yarattığını nerede bilecektik? Cevap yoktu! İşte El bu türden bilinmeyene gaibe inanmaya iman diyordu.
Yakında adem dirler bir şehre azîmet var
Uçdı bu fezâlardan mürg-ı dil-i nâlânım
Ârâm idemez oldum efkâr-ı seyâhat var
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta