An Gelir Şiiri - Yorumlar

Attila İlhan
15 Haziran 1925 - 11 Ekim 2005
192

ŞİİR


2367

TAKİPÇİ

an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
şarkılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

Tamamını Oku
  • Arap Naci Kasapoğlu
    Arap Naci Kasapoğlu 15.06.2011 - 02:09

    Onur hanım,

    nerdeyse üçüncü Ahmet çeşmesini de Attila İlhan'ın amcasının oğlu yaptırmıştı yazacakmışsın da allahtan son anda bile olsa aklınıza gelmemiş..

    bu şiirin sizin yazdığınız saçmalıkla uzaktan yakından alakası yoktur Onur hanım..

    amma siz Onur hanım,

    bu şiiri de yorumladım tatmin oldum diyorsanız bu da başka konu..

    ben de diyorum ki size, şimdi öyle bir rüyaya dalın ki rüyanızda beni görün..gün doğmadan neler görür insan..

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 15.06.2011 - 02:00

    GELELİM SATIR ARASINA GİZLENEN GÜZELLİĞE...

    'an gelir
    -lâ ilâhe illallah-
    kanunî süleyman ölür'

    SORU: Neden araya KELİME- i TEVHİT konmuş? Herkes bilir o atasözünü: 'Dünya, Sultan Süleyman'a bile kalmamış!' Büyük bir şair, bilineni neden tekrarlamış, sizce? Neden SANDVİÇ yapma gereği duymuş? İki dize arası EN GÜZEL SÖZ... Neden?

    İnsan, ne kadar uzun ve ne kadar muhteşem yaşarşa yaşasın, mutlaka ölecektir. FÂNİdir. Fena bulacak, yok olacaktır. Kalsaydı, Sultan Süleyman’a kalırdı. Buraya kadar herkes bilir. Şimdi bu TEVHİT sözcüğünün araya neden konduğuna değinelim:

    İMAN bu söz ile açıklanır. Bu sözü diyen, MÜMİN’dir. Fakat öyle bir AN GELİR ki bu söz de yok olur. Ölür. Onun fa hükmü kalmaz! Ne zaman? Ölünce… Gerek kalmaz artık. Ölene kadar ne dediyse o! Sonra dese de çaresi ve gereği yok. O söz de F’ANİ olmuştur, ölen için.
    Sonra bir AN GELİR! O anda Allah’ın huzurundadır insan. İşte artık İMAN da hükmünü yitirmiştir. İMAN ki en önemlidir ama artık gerekmemektedir. Çünkü HAKİKAT, bütün çıplaklığıyla karşımızdadır.
    Gerçekten zeki, kültürlü, bilge bir kişiliğe sahip olan şairimiz, bu gerçeği, en yumuşak dille, usulca, satır arasına yazıp geçivermiş, MUHTEŞEM bir İMZA atmıştır. Mutasavvıf geçinen çoğu insan bunu idrakten acizdir.

    ***

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 15.06.2011 - 01:50

    “İstanbul'u suya kavuşturan Sinan susuz evde vefat ediyor.
    İstanbul devamlı bir su problemi içerisindedir. Bu problemin çaresi asırlar önce Kanuni zamanında, Mimar Sinan'ın günlerinde konuşulmuş ve en büyük çare Sinan'la bulunmuştur. İstanbul'un o günkü nüfusu çoğalınca Kanuni Sultan Süleyman, Sinan'ı çağırır, der ki:


    'Mimarbaşı, halkımız su ihtiyacı içinde. Bir at yükü suya çok miktar akçe ödüyorlar. Acaba halkımızın bu su ihtiyacını karşılamak için birşeyler düşünmez misiniz?'

    Mimarbaşı der ki:

    'Sultanım siz müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini bir dolaşayım, dışarıda mevcut suları İstanbul'a getirmenin mümkün olup olmadığını bir inceleyeyim ve ondan sonra size bir cevap veririm.'

    Ve Sinan Ağa atına biner, yanına yardımcılarını da alır, Çekmece'den başlayarak kıyıları dolaşır, Beşiktaş'a kadar istanbul'un kıyılarında, dereleri, akan suları tespit eder. Bu suların önü örüldüğü, baraj yapıldığı takdirde nereye kadar yükselir, nereden nereye kemer yapılarak İstanbul'a getirilebilir, bunun günlerce hesabını yapar ve Kanuni'nin huzuruna çıkar. Sultan sorar:

    'Mimarbaşı, İstanbul'a su getirmek mümkün müdür?' Mimarbaşının cevabı:

    'Belki sultanım, mümkündür. Ancak çok ağır bir şartı var.'

    'Nedir o mimarbaşı?'

    'Sultanım, altın dolu keseleri uç uca dizmek şartıyla ancak İstanbul'a su gelebilir.'

    Kanuni'nin cevabı şu olur:

    'Mimarbaşı sen İstanbul'a su getirmenin mümkün olup olmadığını söyle. Eğer mümkünse ben keseleri uç uca değil, yan yana dizmeye razıyım.'

    Bunun üzerine Mimar Sinan kolları sıvar ve İstanbul'un dışındaki suları Kağıthane civarında belli yerlerde toplar, oradan da dere içlerine büyük geçitler yaparak İstanbul'a getirir ve şehrin belli meydanlarında umumi çeşmeler yaparak suyu akıtır. Bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur. Ve Kırk Çeşme suları akmaya başlar.

    O güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadığı için sular boşa akıp gitmektedir. O gün çok pahalıya mal olan suyu artık bostanlara, yollara akıtmak istemiyorlar ve ilk defa İstanbul'da lüle dedikleri musluğu çeşmelere koyuyorlar.

    Su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkarır, der ki: 'İstanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır.'

    Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni. O da özel olarak Sinan'a iletilir. Denir ki: 'Sen İstanbul'a böylesine güzel bir çalışma sonunda kırk çeşme sularını getirdin. Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin.'

    Ve Süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden Sinan'ın evine özel olarak yol yapılır ve su akıtılır. Böylece Mimar Sinan evinde özel suyu olan tek kişi olur.

    Mimar Sinan Şehzadebaşı Camiini, Süleymaniye Camiini ve Edirne'deki Selimiye Camiini yaptıktan sonra yaşlanır. Devir hep öyle geçmemiştir. İtibarının yüksekte olduğu devirde, kendisinin kıymetini takdir edenler bir bir bu dünyadan göçmüşlerdir. Kanuni vefat etmiştir, yerine başka padişahlar geçmiştir. Ve Sinan 99 yaşına gelmiştir. Çevresindeki dostları göçtüğü için de kendisi istanbul'da adeta yapayalnız kalmıştır. Ve yeni bir nesil yetişmiştir.

    Bir gün Sinan'ın kapısına birisi gelip dayanır. Kapıyı çalar. Sinan bastonuna dayanarak kapıyı açar, 'Buyurun' der.

    Gelen meçhul ihsan, 'Ben Topkapı Sarayı postacısıyım. Sizi divana çağırıyorlar. Herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız' der.

    Sinan Ağa, bu ihtiyar halinde, dostlarının tümünün göçüp gittiği, kendisini eserleri inşaat halindeyken görenlerin kalmadığı bu ihtiyar dünyada, 'Acaba Topkapı Sarayına niye çağırılıyorum?' diye bastonuna dayana dayana gider.

    Saraya girer, orada bir soruşturma heyeti kurulmuştur: Kadılar, ulemalar, müftüler, o günün vükelası. Sinan'a şöyle derler: 'Sinan Ağa, hakkında şikayet var. Eve su almak yasak olduğu, hiç kimse evine özel olarak su almasın' diye padişah fermanı olduğu halde, sizin evinizde özel su varmış.'

    'Evet,' der, 'Cihan Padişahı bana öyle özel olarak müsaade etmişti. İstanbul'a yaptığım su hizmetinden dolayı sadece benim şahsıma müsaade etmişti de almıştım.'

    'O zaman şu müsaadenizi, fermanı görelim de ses çıkarmayalım. Kimseye verilmemesine rağmen, sizinki devam etsin.'

    Sinan'ın cevabı şu: 'Ben o zaman Cihan Padişahından ferman istemekten hicap etmiştim. Fermanım falan yok, ama su benim evimde akıyor.'

    Divan müşkül durumda kalır, konuşmalar olur: 'Sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde suyu aksın.' Oradan başkaları cevap verir: 'Bu Âl-i Osman'a hizmet eden sadece Sinan mı? Sinan gibi daha nice hizmet edenler vardır. Ya onların da evine özel su verilsin, ya da Sinan'a da bu ayrıcalık tanınmasın.'

    Divanda uzun münakaşalar olur, son olarak verilen karar şudur: 'Sinan gibi diğer hizmet edenlerin de evine su bağlanamayacağına göre, Sinan'a verilen su kesilmeli, fakat şimdiye kadar kullandığı su fermansız kullandığı için bir cezaya mucip olmamalıdır.'

    Ve bu karardan sonra Sinan evine gelir. Üzgün, bezgin, fakat fazla müteessir değil. Çünkü Sinan hizmetini Allah için yapmıştır. Kendisine bir ayrıcalık tanınsın, özel bir mükafat verilsin diye değil.

    Ve Sinan 100 yaşına girerken hastalanır yatağa düşer. Vefat sırasında bir bezi suya batırıp da dudağına çalmak isterlerken bakarlar ki, evindeki musluktan su akmıyor. İstanbul'a su getiren Sinan, susuz evde vefat eder. Vefat sırasında bu olayı başında konuşanlara verdiği cevap enteresandır:

    'Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü değiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptık ve mükafatını da ahirette bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediği için müteessir değiliz. Yaptığım hizmet helal olsun...'

    Bu olayın bizlere verdiği mesajlar vardır. Dünyaya, şana, şöhrete, dosta, ahbaba, arka olmalara fazla güvenmemeli. Dünya öyle güvenilecek, insanlar öyle bel bağlanacak kadar vefalı değillerdir. Şartlar değişir, bugün sırtımız çok sağlam yerde olur, çok itibarlı insanlarla yakınlığımız olur. Ama yarın bir de bakarız ki, onların hepsi göçüp gitmiş, biz de dayanacak kimse bulamamışız.


    'Hey gidi dünya hey. İstanbul'u suya kavuşturan Sinan susuz evde vefat ediyor.'


    Allah Rahmet Eylesin.”

    ÂMİN!..

    ***

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 15.06.2011 - 01:49

    'çeşmelerden akar sinan'

    SORU: Sinan, neden çeşmelerden akar? (Onca eseri varken...)
    Mimar Sinan, İstanbul’a suyu getiren, her eve ulaştıran çok büyük bir mimardır ve ne kadar acıdır ki SUSUZLUKTAN ÖLMÜŞTÜR. Koca şehrin bütün çeşmelerinden Mimar Sinan’ın emeği akmaktadır, çok ama çok yaşlıdır ve BİR BARDAK SUYA MUHTAÇ HALDEDİR. O suya gidemez, su ona gelemez. Dünya kadar SİNAN akar çeşmelerden, SİNAN’a faydası olmaz ve ölüm nedeni SUSUZLUK olur.


    ***

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 15.06.2011 - 01:44

    'kubbelerde uğuldar bâkî'

    SORU: Bu dizede kimden bahsedilmektedir?

    Buradaki Bâki, bildiğimiz Bâki değildir. BÂKİ olan Allah’tır. Onun için mezar taşlarına: “HÜVEL BÂKİé yazılmaktadır. Her şey fâni, yalnız Allah Bâki’dir. Neden kubbelerde uğuldamaktadır? Kubbelerin altında, insanın fani olduğu, ölümün nerede olursak olalım bizi bulacağı söylenmekte ve ayağımızı denk almamız öğütlenmektedir.

    ***

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 15.06.2011 - 01:40

    'son umut kırılmıştır
    kaf dağı'nın ardındaki'

    SORU: Nedir bu kırılan son ümit?
    CEVAP: Bazı efsane ve masallarda Anka Kuşu’nun, Kaf Dağı’nın ardındaki ölümsüzlük şerbetini bulup getireceğine inanılırdı. Oysa buna dair son ümit de kalmadı. Ölümden kurtuşu yok!



    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 15.06.2011 - 01:26

    Sakin olalım, lütfen! Kimse kötü bir söz sarf ermedi, edecek değil. Her ölenin ardından RAHMET DİLERİZ biz. Derdimiz, şiire açıklık getirmek, şairin sanatını ortaya çıkarmak.

    Hayranız. Tamam da neden hayransınız?

    Bu şiiri çok güzel, şah eser! Tamam da NEDEN şah eser?

    Onu anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Benim particiliğim ve aşırı tutuculuğum yoktur. Beni şiir ilgilendirir. Şu yukarıda yazılanı anlamak...

    Asla taraf tutmam. Şiirse şiir, değilse değil! İsterse ateist yazmış olsun, güzelse güzel. Hatalıysa hatalı, mükemmelse mükemmel... Daha anlayamadınız mı beni?

    Tarafsız bakarım şiire ben.

    ***

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 15.06.2011 - 01:11

    'son umut kırılmıştır
    kaf dağı'nın ardındaki'

    SORU: Nedir bu kırılan son ümit?

    'kubbelerde uğuldar bâkî'

    SORU: Bu dizede kimden bahsedilmektedir?

    'çeşmelerden akar sinan'

    SORU: Sinan, neden çeşmelerden akar? (Onca eseri varken...)

    'an gelir
    -lâ ilâhe illallah-
    kanunî süleyman ölür'

    SORU: Neden araya KELİME- i TEVHİT konmuş? Herkes bilir o atasözünü: 'Dünya, Sultan Süleyman'a bile kalmamış!' Büyük bir şair, bilineni neden tekrarlamış, sizce? Neden SANDVİÇ yapma gereği duymuş? İki dize arası EN GÜZEL SÖZ... Neden?

    Okur geçer, alkışlarsınız. Bu sorulara bir cevap verin hele de şairin ne kadar büyük, şiirin ne kadar güzel ve değerli, okuyanların da sanata ve şiire ne kadar değer vererek alkışlamakta olduklarını görelim!

    Haydi kızlar okula! :)
    Haydi arkadaşlar şiire! :)

    Antalya gecelerinde, dört duvar arasında, uykusunu açmak için Türk kahvesi içen, şiir okuyan, yazan ve cümlemizin dünyevi ve uhrevi mutluluğu için endişe eden, çözümler düşünen, yazan ve ulaştırmaya çalışan bu Akdeniz insanından tüm insanlara yaşilli mavili sevgiler, köpük köpük mutluluklar, kabulü umulan dualar...

    Şairimizin taksiratı af, mekânı cennet olsun!

    ***

    Cevap Yaz
  • Arap Naci Kasapoğlu
    Arap Naci Kasapoğlu 15.06.2011 - 01:01

    Bak Onur kardeş!

    Attila İlhan'ın sayfasını da kirletmeye kalkarsanız sonra söyleyeceklerimin altından kalkamazsınız..!

    sonra bu meselenin çapı bir anda çok büyür..bilesiniz..!

    Cevap Yaz
  • Rüzgar Eken Sosyopat Çiftçi
    Rüzgar Eken Sosyopat Çiftçi 15.06.2011 - 00:52

    tek kelimeyle enfes

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 143 tane yorum bulunmakta