184.
Neredeyse emin bile olsan, arsız bir şüphe, beyninin genelde gece kullandığın bölümlerini kemirir durur. Şahsiyetsiz bir şüphedir bu; meyhanede içilen meyve suyu kadar sevimsiz. En yalnız olduğun zamanlar gösterir kendini ve düşündüğün bütün güzelliklere gölgesini düşürür. Tam gölgeleyemese de, biraz yaralar. Ya öyle değilse? Ya yanlış anladıysam? Ya bana öyle geldiyse? Gerçekte öyle değil de böyle mi demek istedi? Sorular bir türlü bitmez. Hemen telefona ya da uykuya sarılmak istersin bu manyaklıktan kurtulmak için. Ancak her zaman telefon açılmaz ve açılmayan telefon (bunu herkes bilir) uykunun en büyük düşmanıdır. Geriye tek bir seçenek kalır. Kırmızı Tuborg.. Parktaysan gazeteye sarılı. Evdeysen çıplak..
185.
Sokak yine cıvıl cıvıl. Masalar sokaklara, insanlarda masaların kenarlarına taşmış. Tüm barlardan ayrı ayrı yükselen namelerden ortak bir müzik oluşmuş. Huzursuzluğun müziği.. Ortalık patates kızartması, ucuz parfüm, ter, borusuna sığamayan meni ve potansiyel pişmanlık kokuyor. Bütün barlara sırayla girip teker teker kusmak istiyorum. Yalnız bunun için evvela sarhoş olmak lazım. Olamıyorum. İnsanın kafası bozuksa daha kolay sarhoş olur diye bir laf duymuştum. Kim uydurduysa amına koyayım ben onun. Umutsuzluk sarhoşluğa bile engel. Otuz yıldır kendimle ve yirmi yıldır da başka herkesle kavga ettim durmaksızın. İkincisini kaybettim. Başkalarına kaybetmenin pek bir zararı yok, mağlubiyet mağlubiyettir nihayetinde, boynunu eğer kabullenirsin. Ama kendimle olan kavgamdan hiçbir sonuç alamadım. En kötü sonuç bile belirsizlikten iyidir diye bir laf daha duymuştum. Aferin bu lafı uydurana. Güzel söylemiş. Zaman zaman sormuyor değilim kendime, kendimi ortadan kaldırsam galip mi sayılırım mağlup mu bu sikindirik kavgamda? ..
186.
“Ne beni Arif abi? Ben mi kaldı ortada? Umutsuzluk nedir bilir misin sen? Ortalama umutsuzluk değil ama. Hayatına giren herkesin ve her şeyin ortak sonucu olan o derin umutsuzluk nedir bilir misin? Bilemezsin elbet. İşte o yavşak umutsuzluk var ya. Adama kaçıncı tekil şahıs olduğunu bile unutturur. Kimim lan ben diye aptal aptal bakar durursun kendi içine.”
187.
Bir şey yapayım istiyorum bir şey yapmalıyım ama ne yapabilirim bilmiyorum hiç sıkıştım kaldım on metrekare odada içimden geçirdiklerimin niyet ettiklerimin şu kadarını söyleyemiyorum sadece özür dileyebiliyorum çok güzel özür dileyebilirim ben bir yapar bin özür dilerim abilerim ablalarım en taş kalplinizin bile yakarışlarım karşısında süngüsü düşer ilgim olmayan şeyler için bile saatlerce özür dileyebilirim herkes her şeyi diler mutluluk diler aşk diler bilmem ne diler ben özür dilerim özür mütehassısı oldum lay lay la la la lay çok özür dilerim sululuk yaptım yine affedin ne bir köşk ister bu şen gönlüm ne bir han lannn durduramıyorum kendimi bu ne dünya kardeşim seven sevene çok çok özür dilerim bakın vallahi ağlıyorum şu an siz hepiniz şaka sanıyorsunuz değil bilerek sululuk yapıyorum ama isteyerek değil mantıksız mı buldunuz bilerek yapmayı ama isteyerek yapmamayı değil aslında mantıksız olsun onun içinde özür dilerim canınız sağ olsun canım insanlar..
188.
O’nun benimle zoru var. Benim aklımdan zorum var. Aklımın dünyayla zoru var. Zorluk benim işim bayım. Çok kolay ve çok güzel şeyleri bile zora sokmakta üstüme yok.. Her işi zorlaştırmakta hiç zorlanmıyorum, hatta hiç uğraşmıyorum. Her şey kendiliğinden zorlaşıyor aslında. Çocukluğumdan beri. Hatta bebekliğimden. Çok zor doğmuşum mesela, direnmişim dışarı çıkmamak için. Modern tıbba ve beyaz önlüklülere meydan okumuşum o yaşsızlığımda. Zorla çekip almışlar beni…
189.
Düşünmemeliyim. Kendime bir meşgale bulmalıyım. Bir uğraş. Kitap olmaz. Kitaplar iyice canımı sıkıyor artık. Kitaplarda acı çeken herkesi kendime benzetiyorum. Kitaplardan kurtulmalıyım. Düşünmemeliyim. Kitaplardaki adamları gerçek zannediyorum. Tıpkı Selim gibi benim de ahlakımı bozuyorlar. Kitaplardan kurtulmalıyım. Hepsi beni düşünmeye sevk ediyor. Oysa düşünmemem lazım. Düşünmemeliyim..
19.
Kararlı ol olur mu? Ve bundan sonra söyleyeceğim hiçbir şeye kulak asma. Hatta dinleme bile beni. Ben şimdi şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırırım, görmezden gel. Bir kez daha konuşmak isterim, konuşma. Son kez derim, inanma.. Asla son olmaz. Son konuşma yapılamayan konuşmadır sadece iyi biliyorum. Biliyorum ama bilmiyormuş gibi davranmayı sürdürürüm bir süre. Sorular sorarım sana, cevap verme. Tutamayacağımı adım gibi bildiğim sözleri peş peşe sıralarım. Kızarım, ağlarım, yumuşarım sonra. Önceleri yalvarırım, olmazsa tehditler savurmaya başlarım. Kaybetmek üzere olan bir adamın can havliyle sergileyeceği bütün numaraları tek tek denerim ben şimdi. Kanma. Şu an değil belki ama ilerde hak vereceğim sana. Doğru olanı yaptı diyeceğim, olması geren buydu. O an ne zaman gelir bilmiyorum, ama o zamana kadar söylediğim hiçbir şeye aldırma..
190.
İyi şeyler düşünüp uyunmuyor. Geçer diye umut edip yatılabiliyor belki ama yatmak ve uyumak arasına biraz şefkat, bir kaç güzel söz ya da asgari bir tebessüm sıkışmazsa o ara açıldıkça açılıyor. O mesafe. Yatmak ve uyumak arasındaki mesafe..
191.
Abarttığımı düşünüyor. Büyüttüğümü.. Ne yapsam bilemiyorum, soluğum kesiliyor öyle zamanlarda..
Oysa bir bilse gülüşünün kıyısına sığınıp bir ömür geçirebileceğimi..
Bilse sesini her duyduğumda içimden durmaksızın bilmediğim, unutulmuş dillerde şarkılar söylediğimi..
Bilse adının geçtiği her yeri ve her şeyi durup durup, incitmemek için parmaklarımın ucuyla sevdiğimi..
192.
Eskiden beri gelecekle ilgili hayal kuramazdım. Önceleri geçmişe dönük hayaller kurardım hep. Mantık hatası var gibi değil mi? Yok. Yaşadıklarımı ya da yaşayamadıklarımı kafamda bozup, ekleyip, çıkartıp kendime tutamaklar yapmaya çalışırdım. Şimdi onu bile yapamıyorum. Geçmiş iyice silindi. Gelecek dersen. Önümü bile göremiyorum. Yarınla ilgili hiçbir fikrim yok. Eskiden umutsuzdum en azından ve bu umutsuzluğun beslediği öfkeyle bir şeyler yapmaya çalışırdım. Oysa artık umutsuz bile değilim. Olgun hayal kırıklıkları ve kalifiye bir hüzünden başka hiçbir şey yok elimde..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!