Sobanın başında titreyen bir alev,
taş evin içine çökmüş kalbi;
kim bilir kaç yürekle ısındı,
kaç sessiz hayalle yandı,
dudağında donmuş bir çocuğun sorusu:
“Annem neden yok?”
Cevapsız bir soru,
çünkü bazı acılar var ki,
konuşamazlar,
sadece ağır ağır yayılırlar geceye.
Küçük iki beden battaniyeye sarılmış,
kimsesizliğin soğuğuyla titreyen,
duvarda çatlamış bir anı saklı
solmuş bir fotoğraf karesi,
yaşamakla unutulmak arasında,
sessizce bekleyen.
Ahmet, karla örtülü o patikada,
sırtında bir çuval değil,
eksilen ev seslerinin yüküyle yürür,
uzaktaki kasabaya değil,
yakınlarındaki umuda doğru,
kardeşine uzanan her adımı,
babaların yemini gibi sıkı ve ağır.
Küçük Hasan düşer çamura,
annenin sesi gelir yitik rüyalardan,
donmuş toprağa düşen kar taneleri gibi,
“Dayan oğlum, biz buradayız…”
Ama bazen ‘buradayız’ bile yoktur,
sadece soğuk, keskin bir sessizlik.
Ve Mesut,
enkazın altında, kızının elini tutar,
zaman durur, dünya susar;
bir baba,
çocuğunun sıcaklığını kaybettiğinde,
evrenin ışıkları söner sanki.
Ama o eli bırakmaz,
çünkü bırakmak,
yüreğinin tamamını toprağa gömmek demektir.
Aile, bazen bir ev değildir;
duvarlar değildir, soba değildir,
bir gözyaşıdır,
sessizce paylaşılan,
bir acıdır birlikte bölüşülen,
ve umut,
bir arada büyütülen.
Ve her kışın ardından,
yıkılmış taş evlerin arasında
bir çocuk kahkahası yükselirse yeniden,
bil ki,
aile hâlâ yaşıyor.
Kayıt Tarihi : 4.6.2025 08:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aile, aynı sofrada değil belki ama aynı duada buluşabilmekmiş. Farklı yüreklerde aynı sızıyı hissedebilmekmiş kıymet bilmek. Unutulan ne çok değerimiz var, ama hatırlatan yürekler oldukça umut hep bir köşede bekler. Yüreğinize sağlık, kelimelerinizde eski bir sıcaklık var; insanın içini ısıtan…
TÜM YORUMLAR (2)