Bir polisiye romanı gibiydi yaşamım, Sırlarla dolu, kestirilemez keder. Rus romanıydım ben, dert ve dram, Yırtık paltom, azalan votkam ile heder.
Farkına varamadım hızla akan zamanın, Bazı konuları aşamadım, susturamadım içimdeki sızıyı. Unutamadım cümleleri, sözleri , Kalbimi yaşanmışlıklardan arındıramadım
Ahmet Haşim gibi, geceyi sevdim derinde, Kendi benliğimi, çirkinliğimi karanlığa gömmek için. Kazanmak için savaştım, kendimle cebelleşerek,
Bilmezdim ki kazanırsam kaybedecektim
Bir kuş uçar, kanadı yasta,
Çığlığı saklı bulutlar arasında.
Kalbim yanıyor eski yarasında.
Ey hüzün, neden döküldün buraya,
Bir zamanlar sevda dolardı göğe,
Kuş, gökyüzüne doğru kanat çırptıkça özgürlüğün tatlı rüzgarını hisseder, fakat bu özgürlük, yalnızlığın ağır yükünü de beraberinde getirir. Tıpkı bulanık çıkmış bir fotoğraf gibi, ne kadar yükseğe çıksa da içindeki belirsizlik, karışıklık ve kederden kaçamaz. Gökyüzü geniş ve sınırsızdır, ama kuşun içindeki yalnızlık, bu genişliğe rağmen hep yanı başındadır. Her kanat çırpışı, onu dünyadan biraz daha uzaklaştırır gibi görünse de, içindeki acıdan ve dramdan kaçmak mümkün değildir.
Bu yalnızlık, tıpkı büyük ağaçların altında ya da havuzun kırık taşları arasında hissedilen bir keder gibi, derin ve kaçınılmazdır. Bazen, alıp başını gitmek istersin, uzaklara kaçmak… Ama bilirsin ki, ne kadar uzağa gitsen de içindeki bu ağırlık seninle gelir. Kuş, yükseklerde süzülürken, bu duyguların pençesinden kurtulamaz, onları geride bırakmaya çalışsa da her zaman peşindedirler. Tıpkı benim de kaçmak isterken kalmak zorunda kalmam gibi, kuş da her defasında içsel sıkıntılarıyla yüzleşir.
Bu uçuş, insanın varoluşsal mücadelesini, acının, kederin ve yalnızlığın içindeki anlamı arayışını temsil eder. Özgürlük, sadece yükseklere çıkmakla değil, bu duygularla yüzleşmek ve onları kabullenmekle mümkündür. Vurdumduymazlık, acı ve dram, bu yalnızlığın bir parçası haline gelir; ancak belki de en büyük özgürlük, bu gerçeklerle barışıp onları kabul edebilme gücünde saklıdır. Her kanat çırpışta, her adımda, bu yüklerle yaşamak zorunda olsak da, asıl sınav bu yükleri taşırken bile içimizdeki huzuru bulabilmektir veya o bulma yolunda ölmek...
En sevdiğim renk diye bir şey yok ama ısrar edersen beyazla gömüleceğim..
Benim diye bir şey yok, kalbimin attığı beden bile kiralıksa neyin benim olduğunu savuna bilirim bilemem..
Ben, ben diye övünemem, büyük şeyler atlattık dediyimiz şeyler zamana karıştıkça küçüldü hep..
Birisi için yaşaya bilirim, ama kimse için ölemem..
Kusursuzluğu öğrenmek için işlediğim kusurlarım kadar güçlüyümdür en fazla..
Hep özlüyorum, nasıl olduğunu bile bilmediğim huzuru..
Yolun ortasında durdum,
Sağım kayalık, çözüm uçurum.
Ne bir iz var geçmişte,
Ne bir çağrı gelecekte.
Bakışlarım anlatır hislerimi derin, derince
Gözlerimdeki sevdayı sana fısıldarım sessizce.
Göz göze geldiğimizde dilimde sükut, ama bakışlarımda çığlık, Gözlerimden sana akan sevda cümleleriyle doluyum gizlice.
Eski günlerde bir özlem içimde,
Yankılanır eski şarkılar rüzgarında.
Karanlıklar içinde kaybolmuşum,
Hüzün dolu anılar sarar içimi..
Pişmanlıkla yoğrulmuş yaşanmışlık,
Zamân-ı gamdır, her nefes hüzünle doldu, Alemin fâni yüzü bende dertler buldu.
Bir âh ederken gönlümden geçer seherler,
Bu yolda gam çekmeyen, yâre ermek buldu.
Akıbet-i ömrümde kalmaz bir iz bile,
Her zerrem toprak olur, sanki bir hicr ile. Feryâdım semâda yankı bulmaz, nâfile, Gönlümde süküt saklı, akşam karan bile.
Seher vakti inerken gönlüme gam yelidir,
Bir damla nur ararım, içim küle gelidir.
Dualar titrerken kirpiklerimde sessiz,
Kalbimle konuşan bir hüzün elçisidir.
Yıldızlar gözyaşı gibi düşer semâdan,
Karanlıkta kayboldum yıldızlar şahit .
İzi var, yolu yok ay şahit.
Bir başıma kaldım, soldum gece şahit.
Hava soğuktu sığınacak bir yer bulamadım
Susukunum , kalbimdeki çığlık konuşuyor .
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!