Saklı sevdamsın iki yıldız arasında,
Eski ve yeni yıllar sayfasında...
Lavanta kokusu yayılır etrafa;
İz bırakılan koca dünya darasında!
ozamanlargeçerdigecelerdenvehecelerdenbirbando
t......................e................e.............................r
l......................ğ.................s............................a
a.....................i..................i..............................t
k.................... ş.................k.............................o
ç.................... e.................a.............................r
Varlığım, yokluğum, hasretim...
Şimdi nerdesin, hani nerde?
Bir yudum can kattın da cana;
Hani o canım, şimdi nerde?
Yokluğunda hasretim bana,
Gecenin son demlerinde, kırmızı perdelerini ve kırmızı abajürünü kapatıp usulca kırmızı yatağına uzandı. Aklı hâla o kırmızı dudaklardaydı ve tüm gece onları düşünmüştü. Nereye baksa, kırmızı dudaklar aşağı yukarı hareket ediyordu. Değildi ya, sanki yanındaymış gibi, öylesine ürkek ve çekingen vaziyetteydi ki, sanki kırmızı kırmızı canavarlar üzerine hareket ediyor ve kırmızı dişleriyle onu parçalıyorlardı.
Olamazdı, olmaması gerekirdi. Kırmızı duvarlar arasında, açık kırmızı bir sayfa üstüne koyu kırmızı kalemle “Artık buraya kadar! ” yazmaması gerekirdi. Oysa her şey ne kadar güzel başlamıştı. Tek hayalleri, kırmızı bir evdi; Kırmızı kapı, kırmızı duvarlar, kırmızı masa, kırmızı halılar, kırmızı yatak örtüsü, kırmızı vazolar, kırmızı güller.. Gün gelip hepsine ulaşmışlardı, ulaşmışlardı da, neydi ansızın onu ondan koparan sebepler, anlamıyordu... Aklı bir türlü bunu almıyordu.. Uyuyamadı. Yatağından kalktı, kütüphaneye yürümeye başladı, kırmızı merdivenlerden geçti, kırmızı kitaplığa yaklaştı ve kırmızı ciltli bir kitaba elini uzattı. Kitabın üstünde “Aşk Dediğin Laftır” yazılıydı. Yaklaşık bir ay evvel, Beyoğlu’nun kırmızı kaldırımlarında yürürken ismi Kırmızı olan bir kitapçının raflarında rast gelmişti. İsmi ilginç geldiğinden olsa gerek satın alıp kırmızı ciltlerle dolu kütüphanesine kazandırmıştı. Ama, bir hayli yoğun olduğundan, okuyamamıştı.Konusu neydi,ne anlatırdı, ne düşündürürdü bilmiyordu. Gözbebeklerinin içinde kırmızılar gittikçe artmaktaydı. Esiri olduğu uykusuzluğun içinde uyuyamazdı. Yavaşça kırmızı koltuğuna oturdu ve kırmızı abajürün ışıltısını hafiften açarak okumaya başladı: Bir şehir, evli bir kadın, üniversiteli aşığı ve “kırmızı yatağı”.. Şafak çöktü, güneş kırmızı alevlerini yeryüzüne sundu… Akşam oldu,güneş dünyaya kısa sürelik ayrılışını duyurdu.. Ama, o hâla eline aldığı kitabı okumaya devam ediyordu ve kitabın sürükleyici anlatımı içinde kırmızı düşüncelerde gidip geliyordu.. Kitabı bitirdiğinde, kitabın konusundan esinlenerek yüreğine bıçak gibi bir saplantı düştü; “Acaba aldatılıyor muydu? ..”
Yok, yok olamaz, yapamazdı bunu ona.. Küçük de olsa ihtimal vermiyordu buna. Ama olabilirdi de..Ya öyleyse? .. Koltuğundan bir hışımla fırladığı gibi yatak odasına koşar adımlarla koşar adımlarla ilerledi. Kırmızı dolabı açtı, içinde bir şey bulamadı. Kırmızı kazaklarını, kırmızı gömleklerini, kırmızı paltosunu, kırmızı çoraplarını, kırmızı jartiyerlerini, dolabında ne varsa silip süpürüp gitmişti. Mutfağa gitti, birşeyler bulabilirim umuduyla kırmızı buzdolabının üstüne baktı, bulamadı..Kırmızı tabakların altlarına baktı, bulamadı. Kırmızı masanın gizli bölgesini aradı,yine bulamadı.. Son çare olarak banyoya gitti. Geçen haftasonu, beraber gittikleri tatilde yanlarına aldıkları kırmızı bavulu gördü. Bavulu açtı, açmasıyla gözlerini biraz daha açması bir oldu. Bavulun içinde küçük bölmede bir resim saklıydı, senelerdir beraber kırmızı bir dünya kurmak istediği aşkını, sevdiğini, birtanesini, sarışın, sarılar içinde bir başkasıyla görüyordu. Daha fazla dayanamadı ve resmi, kırmızı alevler arasına gömdü.
Bu aşk için tek nokta yakışmaz, yakışanı üç nokta,
Askeriyede iş görür, sevende fayda vermez nota!
Dert dediğin nedir ki canım; senden gelsin yeter ki;
Ecel ancak çalar kapımı, görmesem seni bir hafta!
Her şarkıcıdan sanatçı olmaz,
Her mankenden de şarkıcı olmaz.
Bakma onun boyuna posuna,
Her yakışıklıdan manken olmaz..
Bir ömür sizle beraber olmak..
Evvel tanışmak birbirimizle,
Sonra gözlerimize bakarak,
Çözmek bir bir bilinmeyenleri! ..
Bir ömür sizinle beraber olmak...
Yol kenarında dizilir sıra sıra ölüler
Gökyüzü, beklenen büyük gün bu der
Her biri titretir saygıyla mezarını
Karşıdan geliyor şairlerin en hası
Çırpınır yapraklar, bir garip seremoni
Maviye çalardı gözlerin,
Gözlerin sürpriz çalardı.
Sana bakış,bir tutam aşktı,
Sevdaya dalardı gözlerin.
Çevren zifirden gül bahçesi,
Bukalemuna sormuşlar: ''Ne için renk renksin bu alemde? ''
Aldanmayın görünüşüme demiş benim içim sapsade
Derbeder'e sormuşlar: 'içtiğin en tatlı şarap hangisi? '
Elvan diyârından gelen, yumuşak-sert şarabım Bade!
Ahmet gerçekten mi? Sen artık yok musun? Paydos mu dedin bu dünyaya... Bak bunları ağlayarak yazıyorum umarım bu bir şakadır...