ey freron! ! !
üç ünlem, beş hayret, altı öküz bıraktım kapına
cigaram bitmedi henüz, her gün akşam vakti çıkıyorum b/itleri vurmaya
fahri kullar kapısında hünkarcığın, çanaklarda un yok yallığa
ey teknesinde cam yoğuran kadın
hergün eksilen parmaklarının kanıyla yaslan sırtıma
tufandan kalsın sözlerinin ardıl zaman kuşları
meçhul sevi masallarında yitirdin esrik yüzünü
çünkü uyuyor zaman
yıkılıyor yangınla şehir
eteğinden suları boşaltıyor gece
böyle kayboluyor insan
Levent Sayım'a
içmek
derin derin derinlere çekilmek
şu çöplükte öpüşen çocuklar
işte karanlığa yazıldı yazı
insan çıkacak ellerinden
suya haramiler konakladı
anlaşılmayacak şafağı sökülen hüzün
aşk çağırmaz elbiseleriyle
haziranda ölmüş geç ölmüş demektir
ayrılıklarımızı anlatarak büyütüyoruz perçemini leylakların
halbuki hiç sevememişlerin destanlarıyla efsunladık günleri
haziranda ölmüş geç ölmüş demektir
yabanıl şarkılar dinliyoruz soldurarak umudunu aylakların
-Abdullah Çevik’e-
Soğuk kuyulardan seslenerek uçurdun kuşlarını
Biliyordun ansiklopedileri, bütün sahafların adreslerini
Kaybolmak ne acıdır, ne elemli bir hâl
Doğuramadan dudağındaki parlak çocuklarını
'ellerine kan sürülmüş babaları görmek ürkütmez bir ölüyü'
yeni yüklendi tozları raflar…
akşamı elleriyle kapatan çocuğun kâkülü olmaz!
sorulmaz bir çobana fildişi kuleler…
......................................................geçerken görülen basitlik....
sana yolluyorum tekrardan mektupları
yine yak yine ağla Begonia
ankara kalesinin kuytu, uğranılmayan köşesinde
sensizliği taşlara kazıyorum
yıldızlar bizi bağışlayamazlar,
insan belli eder sırrını göğe bakınca
çünkü, karanlık herkesin sığındığı noktadır
anne kokusundan kopunca




-
Esra Erdoğdu
Tüm Yorumlarİlk kokular anımsatır bana, sonra şarkılar geçmişte yaşananları.
Gece güne kavuşmadan dökülür tezgaha kelimeler
Hiç gelmeyen baharda
Sonbahar niyetine dökülen yaprakta...
Her okuduğumda her bir kelimeyi kayboluyorum derinlerinde