Levent Sayım'a
içmek
derin derin derinlere çekilmek
şu çöplükte öpüşen çocuklar
işte karanlığa yazıldı yazı
insan çıkacak ellerinden
suya haramiler konakladı
anlaşılmayacak şafağı sökülen hüzün
aşk çağırmaz elbiseleriyle
......................................................geçerken görülen basitlik....
sana yolluyorum tekrardan mektupları
yine yak yine ağla Begonia
ankara kalesinin kuytu, uğranılmayan köşesinde
sensizliği taşlara kazıyorum
'ellerine kan sürülmüş babaları görmek ürkütmez bir ölüyü'
yeni yüklendi tozları raflar…
akşamı elleriyle kapatan çocuğun kâkülü olmaz!
sorulmaz bir çobana fildişi kuleler…
hadi kamil kumbargaz'a koşalım
tefler olsun illa ki tefler
raks ve kadın
hadi kamil kumburgaz'a koşalım
kemiği at şeyda'nın uzağında
bugün!
işte şimdi!
anla be kardeşim bugün!
sudan'da yüz seksen yedi tebessüm
su dilli leyleklere eski yağmurlarını getirecek
çocukluğumun tekerlemeleri
matineler, tirenler ve gıri aydınlığıyla ankara
bağlanarak gecesinden gecesinden
verem savaş dispanserleri, kanser araştırma merkezleri
ıslanmak harici bir hırkadır
toprağa düşer yarın, yanarsın
döngellerde takılı rüyalar, umutla sınırlara ulaşmakta bir düş
kurgusu kendini yaralayan, çocukluktan elmalar bulaşmakta yanağına
“evet yazılmıştır, evet görülmüş
dönerek dallarında söğütlerin mahfil mahfil
karanlığına ant içerek gecenin, varılmıştır”
(Ölmüş Serçeler Destanlaması, Bab-ı Hazan)
İlk kokular anımsatır bana, sonra şarkılar geçmişte yaşananları.
Gece güne kavuşmadan dökülür tezgaha kelimeler
Hiç gelmeyen baharda
Sonbahar niyetine dökülen yaprakta...
Her okuduğumda her bir kelimeyi kayboluyorum derinlerinde