Köyde yaz sıcağı, çocukların alnında ter değil—merak boncuğuydu. Acur kabakları, tarlanın kenarında büyürken, biz de kendi bedenimizi tanımaya çalışıyorduk. Ama ne kitap vardı, ne rehber. Sadece çamur, su, söğüt dalı ve birbirimize anlatamadığımız kıvımsal dürtüler.
Acur oyulurdu. İçi boşaltılır, çamurla sıvanır, suyla kayganlaştırılırdı. Sonra o delik… Bir evrenin kapısı gibi açılırdı. Ama bu evren, utanılacak değil—keşfedilecek bir yerdi.
Söğüt dalı kavlatılırdı. İnce lifleriyle su yolu yapılırdı. Ve biz, o su yolunda bedenimizin ilk yankısını arardık.
Oğlaklar bakardı. Kuzular gülümserdi. Ama biz utanmazdık—çünkü doğa da utanmazdı.
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Devamını Oku
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini