Tüm içtenliğinle sor kendine;
Niyetin var mı insanlarla geçinmeye?
Ama, tüm içtenliğinle.
Düşündüğün ve yapmak istediğin ne olursa olsun,
Gerçekleştiğinde o, insanlığın olmayacak mı?
Ne dersin! ...
İçinden geldiği gibi yaşayabildin mi?
Meselâ, yürümek istediğinde canın
Yürüyebildin mi yollarda?
Hiç bir amacın olmadan, aylak aylak,
Ellerin ceplerinde
Dokuz yıl kadar Sincan’da oturdum.
1986 - 1995 yılları arası.
Evimiz, tren istasyonuna yakın bir yerdeydi.
İstasyon Mah. Derya Sok. 6/2.
İş yerim ise, Yenişehir tren istasyonunun hemen yanı,
Hacettepe Hastanesi.
Sonsuz bir okyanusa bırakıldım bir noktadan,
küçücük bir sandalla hem de,
geri dönme ve hatta bakma
hakkım bile olmadan.
Önümde bir ufuk çizgisi,
git ha git hiç durmadan,
Tam Sakarya nehrinin kenarında,
Biriketten yapılmış ufacık bir kulübe.
Üzeri kiremitli, içinde biraz eşya,
Biraz kap kacak ve bir kaç yırtık döşek.
Ve üzerinde şöyle bir yazı yazıyor,
Eğri büğrü harflerle hem de.
Seni düşünüyorum zaman zaman.
Ne zaman mı?
Ben de bilemiyorum onu.
Belki her zaman,
Kimbilir, belki de her an.
Çünkü, sen olunca düşünülen,
Ömrümde hep severek yaşadım.
Önce annemi sevdim, beni emzirdiği için.
Sonra babamı, para verdiği için.
Kardeşlerimi sevdim, paylaşabildiğim için.
Arkadaşlarımı sevdim, ortak şeylerimiz olduğu için.
Cinsel dürtülerim başladı kızları da sevdim.
İçim yanıyor derler, lâf.
İçim ağlıyor derler, o da lâf.
Bunca yıl duydum bu lâfları,
Lâf olmadığını şimdi anladım.
Gerçek ateşte yak beni diye yalvartır Allah’a,
Terk etmişsin beni, öyle diyor ortak dostlar.
Dünyada ilk terk edilen ben değilim ya!
Hem kimler terk etmedi ki beni bugüne kadar.
Terk et be güzelim,
bir de sen terk et,
kaç yazar.
Zamanı sen var ettin,
bizse ölçüyoruz saatlerle
ve en kısa süresine an diyoruz.
Sen bir “ol” dedin,
yani olmasını diledin,
oluverdi bütün âlem
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!