Uzun ince ve engebeli bir yol.
Bir an uykusuz,
Bir an öfkeli,
Bir an serseri...
Gözleri soluk, bitmeli.
Eserken yel bu sokaktan,
Gökyüzündeki o mavi
Bir anda sustu,
Huzuru arasana, sadece gürültü.
O bardaklar kırıldı evde,
Paramparça oldu her şey.
Ahval durumdasın.
En ufak bir umut bile
senin için saatlerce
bunu düşünmene neden oluyor mu?
Sende bekliyor musun,
Ev var, ortasında kuyu,
Genişçe odaları, sahiplerinin umudu var.
Damları var, bahçesi var,
Hava ne sıcak ne soğuk,
Bir uğultu var.
Geceler içinden gelen bir ses, uzun uzadıya konuşuyor gibi benimle; sevgiyi, aşkı, yaşayışı, hüznü, özlemi, hasreti anlatıyor bana. Gülüyorum istemsiz. İçimde bir gece huzuru, bazen kıyametlerin takip ettiği günler… Her yerden bir koku geliyor burnuma, tanıdıkça esiyor. Böyle geçiyor zaman. Ama en çok hasret yakıyor beni.
Can çıkmışsa selden,
Ne ruhu estiren kalır,
Ne kefeni biçen...
Gözlerin almışsa
Ellerimi ellerinden,
Ruhumdan geriye
Akıbetin neydi...
Sefa sürmek mi? Yoksa kaybolmak mı?
İz bıraksan bu dünyaya — ama yok, olmaz.
Öfkeliyim... ama neye?
Sorun çıkmasın diye sorun yaratan da sen değil misin,
Sabah ağarıyor
Sanki gözlerim ağrıyor, bu aydınlık ne böyle.
İçime doğdu, biliyordum.
Umutsuzum işte: o toprak, o gökyüzü, o sel, o taşkın…
Bildin de ne oldu, söyle?
Yine Sabah ışığı
Boş sokaklara çarpıyor,
Sanki hizmetine varız bu dünyada.
Niye?
Niye sanki bir denek kutusundayım?
Canımdan, bedenimden çekiyorum
Yorgunluğu…
Her şeyin peşinden koşuyorum
Zaten ciğerim yanıyor gibiydi.
Kutuplardaki tüm buzullar erise,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!