A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 13
Ölme Eşeğim Yaz Gelecek
(12-18 Aralık Dayanışma Haftası-
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü)
Yazan Fevzi Günenç
KİŞİLER:
EŞEK:
KAZ:
SERÇE:
ALİ BABA:
SES:
KAZLAR:
SERÇELER:
ÖKÜZ:
EŞEK: (Elindeki sazı çalarak ve anırarak sahneye girer.)
Ai-a-ii… A-iii…
Ai-a-ii… A-iii…
Ai-a-ii… A-iii…
SERÇE: (Girer) İmdaaat! Bu gürültü ne böyle! Kulağımın böceği ölecek!
EŞEK: Bağışlayın serçe hanım. Rahatsız mı ettim yoksa?
SERÇE: Bir de rahatsız mı ettim diye soruyor. Elbette rahatsız ettim. Bu kadar gürültüye can mı dayanır?
EŞEK: Tamam efendim. Kesiyorum. Bir daha anırıp sizi rahatsız etmeyeceğim.
KAZ: (Girer) Müzik neden kesildi? Ne güzel eğleniyorduk…
EŞEK: Aaa! Kaz arkadaş geldi! Hoş geldiniz Sevgili kaz. Demek anırmam hoşunuza gidiyordu.
KAZ: Hem de nasıl! .. Hayatımda bu kadar güzel anıran başka bir eşek daha görmedim.
EŞEK: Ya, öyle mi? İltifat ediyorsunuz.
KAZ: Hayır, gerçeği söylüyorum. Lütfen devam ediniz.
EŞEK: Edemem..
KAZ: (Serçeyi gösterir.) Rahatsız olanlar var.
KAZ: Siz eşeğin müziğinden rahatsız mı oluyorsunuz Serçe hanım?
SERÇE: Rahatsız olmak mı? Aklım başımdan gidiyor.
KAZ: Haklısınız, o kadar içli söylüyor ki… Aklımızının başımızdan gitmemesi olanaksız.
SERÇE: O anlamda söylemedim. Onun sesini duyunca aklımı kaçıracak gibi oluyorum, demek istedim.
KAZ: Ya…. Vah vah! Ne yapsak ki acaba? Siz şu kulaklığı kulağınıza takın da sesleri duymayın bari. Biz de rahat rahat dinleyelim konserimizi.
SERÇE: (Kazın uzattığı kulaklığı alıp kulağına takar.) Şimdi anır anırabildiğin kadar eşek efendi.
KAZ: Evet, lütfen anırır mısınız sevgili eşek?
EŞEK: Eh, madem çok istiyorsun, anırayım bari…
Ai-de, ai de, ai-a- a-aaa…
Sabahtan beri açım
Ne var akşama?
KAZ: Vah vah kardeşim. Can mı dayanır bu acıklı şarkıya.
EŞEK: Ai-de, ai de, ai-a- a-aaa…
Bir parça arpa ver bana acıyacağına…
KAZ: Olsa dükkân senin. Vallahi bende de yok arpa. Hem senin sahibin yok mu? Ondan istesene.
EŞEK: İstiyorum ama tındığı yok ki?
KAZ: Hele bir daha söyle belki bu kez tınar.
EŞEK: Ai-de, ai de, ai-a- a-aaa…
Birazcık yem ver Ali Baba…
Öleceğim açlıktan yoksa
Söylemedi deme ha sonra…
(Oturduğu yerden kalkıp yanlarına gelir.)
Benim canım eşeğim
Kara kaçlı kara gözlüm
Tatlı dillim, tatlı sözlüm…
EŞEK: Bırak övmeyi de biraz arpa ver.
ALİ BABA: Arpa nerde güzel eşeğim. Olsa ben yerim.
EŞEK: Öyleyse ben de giderim.
ALİ BABA: Nereye güzelim?
EŞEK: Tahtalı köye.
ALİ BABA: Etme eyleme…
EŞEK: Birazcık ot da mı yok?
ALİ BABA: Yok. İnan yok…
EŞEK: Öyleyse beni unut. Gidiyorum işte. Ölüyorum.
ALİ BABA: Bak güzel eşeğim. Önümüz bahar. Sık dişini biraz…
EŞEK: Sıka sıka diş mi kaldı? Hepsini arpa sanıp yedim.
ALİ BABA: O zaman damağını sık. Baharda çayır çimen olur. Bol bol yersin.
EŞEK: Ölme eşeğim ölme! Bahar yaz gelecek de… Çayır çimen açılacak da…
ALİ BABA: Benim elimden başka bir şey gelmez güzel eşeğim. Sen kendi başının çaresine bakacaksın artık. (Gider.)
KAZ: Adam haklı.
EŞEK: Haklı mı? .. Açlıktan ölüyorum, anlamıyor musunuz? (Acıklı acıklı anırır.) Aaa-iii…
KAZ: Anlıyorum anlıyorum eşek kardeş. Adam haklı derken biz de biraz çaba göstermeliyiz, değil mi?
EŞEK: Ne gibi çaba? ..
KAZ: Bak, bugün Dünya Çiftçiler Günü. Dünyanın her tarafındaki çiftçiler çifte bayram ediyor. Hem eğleniyor, hem de ekin ekiyor. Biz niçin yapmayalım bunu?
EŞEK: Niçin yapalım?
KAZ: Kendi yiyeceğimizi kendimiz üretmek için…
EŞEK: Nasıl yapacağız peki?
KAZ: Toprağa yiyeceklerimizin tohumlarını ekerek…
EŞEK: Arpa ekmemi mi öneriyorsun yani şimdi bana?
KAZ: Evet…
EŞEK: Hımmm… Fena fikir değil. Ama…
KAZ: Örneğin ben… En çok sevdiğim şey buğdaydır. Kendi buğdayımı kendim eker, kendim yerim…
EŞEK: Ne güzel…
SERÇE: (Kulaklığını çıkartır.) Ne ekip biçiyorsunuz bakalım siz?
EŞEK: Kaz arkadaş buğday ekiyor. Bana da arpa ekmemi öneriyor.
SERÇE: İyi fikir, ben de kendir tohumu ekeyim bari. Bayılırım kendir tohumuna.
EŞEK: Arkadaşlar iyi konuşursunuz, hoş konuşursunuz da. Ekim için tohum gerek.
KAZ: Bu işler için dayanışma şart. O zaman bütün sorunlar çözümlenir.
EŞEK: Dayanışma mı? Nereye dayanacağım?
KAZ: Bir yere dayanmayacaksın. Dayanışacağız. Birbirimize yardım edeceğiz.
EŞEK: Ben kendime bile yardım edemiyorum…
KAZ: O kadar umutsuz olma. Dostların var.
EŞEK: Dostlarım mı? Hani, nerede?
KAZ: Bizler… Ben kaz, arkadaşımız serçe… Bizler ne güne duruyoruz?
EŞEK: Serçeye mi dayanacağım? Güldürme karakaçanı. Azıcık omuz versen canı çıkar bunun.
SERÇE: Kötümser şey sen de…
KAZ: Ummadığın taş baş yarar. Onun da dostlarına kendince katkısı olur.
EŞEK: İyi ama ekip biçmek için tohum gerek.
KAZ: Bende tohum var. Size verebilirim.
EŞEK: Aman ver de hemen yiyivereyim onları.
KAZ: Tabii… Ye de kurtul. Bugün üç beş tanecikle doy. Yarın tarla dolusu ürünün olmasın.
EŞEK: (Şaşkın) Ekersem tarla dolusu ürünüm mü olacak?
KAZ: Ne sandın ya…
EŞEK: Açlığa bu kadar dayandım. Biraz daha dayanayım bari. Haydi, getir şu tohumları da ekelim bari.
KAZ: Tamam, getirmeye gidiyorum. Ama bu arada siz de boş durmayın. Ben gelene kadar tarlayı sürün.
EŞEK: Tarlayı sürmek için at gerek, öküz gerek.
SERÇE: O işi ben yapabilirim.
KAZ: Tamam, işte atı, öküzü da buldun. Daha fazla vırvırlanma da işe koyul. (Çıkar.)
EŞEK: (Serçeyi gösterir.) Öküze bakın… (Serçeye) Dur şu boyunduruğu boynuna geçireyim de işe başlayalım. Umarım boyunduruğun altında kalmazsın.
SERÇE: Kalmam kalmam merak etme.
EŞEK: Şu sabanı da sırtına bağlayalım. İşte oldu. Deeh, koca öküzüm benim.
TARLAYI SÜRMEYE BAŞLARLAR.
SERÇE: (Güçlükle sabanı çekmeye çalışır, sahnede ilerler.) Iıı-hhh… Aaah… Ooo-vvv… Bir damla kendir tohumu için şu çektiklerime bakın.
EŞEK: Sızlanmayı bırak da sabanı çekmeye bak.
SERÇE: Kolaysa sen çek.
EŞEK: Öküz olsam çekerdim.
SERÇE: Ben öküz müyüm peki?
EŞEK: Öküz değilsin ama öküz rolünü üstlendin. Dayanışma yapıyoruz. Haydi konuşmayı bırak da işe bak.
SERÇE: Tamam canım tamam. Ne bağırıyorsun. Ben hem konuşurum hem çalışırım.
EŞEK: Deeeh serçeden öküzüm benim, deeeh!
SERÇE: Ah, bacaklarım, ah dizim ah…
KAZ: (Girer) Ne yaptınız? Tarlayı sürdünüz mü?
EŞEK: (GİRER.) Sürdük sürdük.
SERÇE: Sürdük ama nasıl sürdük. Gel bir de bana sor.
KAZ: Ürünü kaldırırken çektiğiniz zahmetleri unutursunuz. Haydi, şimdi de tohumları ekelim. Al, bu arpalar senin eşek kardeş.
EŞEK: (Yemeye yeltenir.)
KAZ: Hey, ne yapıyorsun!
EŞEK: Bir şey yaptığım yok canım. Sadece kokluyorum.
KAZ: Koklama! (Serçeye) Bu da senin kendir tohumların serçe. (Sahneyi çizerek sınırlandırır.) Tarlanın şurası benim. Şurası eşeğin. Şurası da serçenin. Haydi bakalım şimdi ekin ekme zamanıdır. (Hem eker hem şarkı söyler.)
“Ekin ektim çöllere de
Yaranamadım ellere
Eşekle serçeye dost dedim de
Ondan düştüm dillere…
Çıt çıt çıt çıt çedene de
Sür tohumu toprağa
Dünya dolu buğday olsa
Yiyeceğim birkaç tane…”
EŞEK: (Şarkı söyleyerek tohumları savurur.)
“Evlek evlek ektim arpa
Dadandı kara karga
Dedim ki murad alayım
Kalmamış ki hiç bana…
Çıt çıt çıt çıt çedene de
Sür tohumu toprağa
EŞEK: (Eşeğe) Şarkını şarkımla karıştırma!
EŞEK: (Eşeğe) Tamam canım, tamam… Şarkını yemedik ya…
SERÇE:
“Çadır altı minare
El ettim kargalara
Helvacı helva
Kendir tohumlu helva
Şeker lokumlu helva…”
ALİ BABA: Şunların neşesine bak. (Seslenir.) Haydi gayret çocuklar! Umarım ürününüz bol olur…
EŞEK: Yok ya… Bol olsun da sen de ye, değil mi? Yok arkadaş! Herkes kendi tohumunu eksin.
ALİ BABA: Sen hiç merak etme. Ben kendi tohumumu ektim.
KAZ: Tartışmayı bırakalım… Ekini ektik. Şimdi büyümesini bekleyelim. O zamana kadar da gidip başımızın çaresine bakalım.
IŞIKLAR SÖNER. YANDIĞINDA SAHNEDE SADECE EŞEK VARDIR.
EŞEK: Hay maşallah maşallah! Ne güzel de büyümüşler! Şu ürünlerin bolluğuna bak! Yerim sizi arpalar! Yerim siz buğdaylar! Kendir tohumları yerdim siziii! ..
İÇ SES: (Dışardan) Hop hop, sana ait olmayanlara sulanma.
EŞEK: Bu ses kimimden çıktı?
İÇ SES: Benden…
EŞEK: Sen kimsin?
İÇ SES: Ben senin iç sesinim. Yanlış yapmaya kalktığında seni uyarırım. Şimdi de uyarıyorum: Sadece arpalar senin. Öbürlerine dokuma. Tamam mı?
EŞEK: Tamam… (Yumulur, şarkı söyleyerek arpaları yer.)
Hapur hapur da hapur..
Aii ai de ai…
Hambur hambur da humbur
Ai ai de ai…
Humbur humbur da humbur
Ai ai de ai…
İÇ SES: Hepsini bir günde yeme. Yarına da kalsın.
EŞEK: Bugünün işini yarına bırakma…
İÇ SES: Yarınını düşünmeyen pişman olur.
EŞEK: Bugününü düşünen şişman olur.
İÇ SES: Dalganı geç bakalım.
EŞEK: Ohhh! Ne güzel oluyor tap taze arpa yemek. Aaa! Bitti! Ne çabuk bitti bunlar?
Arpalar bitti ama buğdaylar duruyor.
İÇ SES: Ama onlar senin değil ki.
EŞEK: İç ses misin, nesin? Kes sesini. Benim değilse arkadaşım kazın. Bir kaz ne yapacak bu kadar buğdayı. Dibine dökülen üç beş tane onun neyine yetmez? Ben girişeyim şunlara da… Dibine darı edeyim duğdayların.
İÇ SES: Yapma eşek! Yapma!
EŞEK: (İç sese kulak asmaz.)
Hapur hapur da hapur.. Aii ai de ai…
Hambur hambur da humbur
Ai ai de ai…
Humbur humbur da humbur
Ai ai de ai…
Oooh! Bu da bitti. Taze buğdaya can mı dayanır? Buğdaya can dayanmaz da kendir tohumuna danayır mı? Şunların güzelliğine bakın hele. Sanki bana el ediyorlar. “Gel gel de, bizi ye” diyorlar. Sizin hatırınızı mı kıracağım sevgili kendir tohumları. Bekleyin, geliyorum…
İÇ SES: Dayanışma böyle olmaz eşek! Onlar sana yardım etti. Sen onların ürününü yiyorsun.
EŞEK: Ben de onlara yardım ediyorum canım. Yerken yorulmasınlar, diye onların hakkını da ben yiyorum.
İÇ SES: Yapma bunu! Cezanı çekeceksin!
EŞEK: Sesini kesmezsen sen de cezanı benden çekeceksin. (Şarkı söyleyerek kendir tohumlarını yemeye başlar.)
Hapur hapur da hapur.. Aii ai de ai…
Hambur hambur da humbur
Ai ai de ai…
Humbur humbur da humbur
Ai ai de ai…
Oooh! Kendir tohumları da bitti. Şimdi gidip bir güzel uyku çekmeli.
KAZ: (Girer.) Nereye eşek efendi?
SERÇE: (Sıçrayarak girer.) Bizden habersiz hem de…
EŞEK: Bir yere gitmek için sizden izin mi alacağım?
KAZ: Bizim ekinleri yerken böyle konuşmuyordun ama.
EŞEK: Sizin ekinleri mi? Ne ekini? ..
KAZ: Benim buğdayları…
SERÇE: Benim kendir tohumlarımı…
EŞEK: Sahi, nereye gitmiş bunlar? Daha dün buradaydılar. Ben de sabahtan beri arpalarımı arayıp duruyorum ama onlar da ortada yoklar.
KAZ: Ben onların nerede olduklarını biliyorum.
EŞEK: Hay aklımla bin yaşayasın kaz kardeş. Neredeler?
KAZ: Senin midende.
EŞEK: İftira! Kuru iftira.
KAZ: İftira mı, değil mi şimdi anlarız.
EŞEK: Nasıl?
KAZ: Şu gölü görüyor musun şu gölü?
EŞEK: Görüyorum. Ne olmuş bu göle? Onun sularını da ben mi içtim?
KAZ: Hayır, sen içmedin… Bu göl sihirlidir.
EŞEK: Yok ya… Demek sihirli! Amma hoş ha…
KAZ: İçine giren yalancıların cezasını verir.
EŞEK: Sahi mi?
KAZ: Sahi… (Serçeye) Ekinlerimizin hepsini sen yemedin değil mi serçe kardeş.
Yemedim.
KAZ: O zaman gir şu göle. Yalan söylüyorsan batarsın. Söylemiyorsan bir şey olmaz sana.
SERÇE: Hay hay… Bende yalan yok. İşte atlıyorum. (Kendini sahneden izleyicilerin olduğu yere atar.) Cup cup cup… Yüzmek ne güzelmiş! İşte batmadım. Demek ki yalan söylemedim.
KAZ: Çık sen gölden serçe kardeş. Şimdi sıra bende.
SERÇE: (Çıkar, silkinir.)
EŞEK: Sularını ötede silk serçe kardeş. Üstümüzü başımızı batırdın.
KAZ: Batmayı biraz sonra görürsün sen eşekçiğim. Ben de yemedim ekinlerimizin hepsini. Yalan söylüyorsam göl beni yutsun. İşte atlıyorum suya. Atladım… Hooop… (Kendini sahneden izleyicilerin yanına bırakır.) Gag gag gag…
EŞEK: (Kaz’a) Dikkat et batacaksın!
KAZ: Ekinlerin hepsini mideye indiren ben değilim ki batayım. Suda yüzmek ne güzel… Ben de batmadım serçe. Ben de batmadım eşek kardeş. Bakın… Demek ki ben de yalan söylememişim. Artık sudan çıkabilirim. (Çıkar, silkinir.) Şimdi sıra sende eşekçiğim.
EŞEK: Ne güzel silkiniyorsun kaz kardeş…
KAZ: Bırak yağcılığı da atla suya.
EŞEK: Ne gerek var canım? Senin sıçrattığın sularla da banyo yapmış gibi oldum.
KAZ: Atla göle, diyorum sana.
EŞEK: İnanın ekinleri ben yemedim.
KAZ: Kim yedi peki?
EŞEK: Nereden bileyim ben.
KAZ: Suçsuzsan bir şey olmaz zaten. Atla.
SERÇE: Atla…
SERÇEYLE KAZ EŞEĞİ SAHNEDEN İTER.
EŞEK: (Kendini izleyenlerin önünde bulur.) İmdat! Batıyorum…
KAZ: O kadar ekini yersen batarsın tabii.
EŞEK: Yüzme bilmem ben. Boğuluyorum.
SERÇE: Miden o kadar dolu ki, batmazsan şaşarım.
EŞEK: Kurtarın beni! N’olur?
KAZ: Şuçlu olduğunu itiraf et, kurtaralım.
EŞEK: İtiraf ediyorum.
KAZ: Bütün ekinleri yediğini söyle.
EŞEK: Bütün ekinleri ben yedim.
KAZ: Bir daha başkasının hakkına göz dikecek misin?
EŞEK: Dikmeyeceğim.
KAZ: Söz mü?
EŞEK: Söz?
SERÇE: Söz mü?
EŞEK: Söz?
EŞEKLE SERÇE: Öyleyse bağışlıyoruz seni. (Seslenir.) Ali Baba yardım et de kurtaralım eşeğini.
ALİ BABA: Sorun bakalım ona, kendim ettim kendim buldum türküsünü biliyor muymuş?
KAZ: Biliyor musun eşek kardeş?
EŞEK: Neyi biliyor muyum?
KAZ: Kendim ettim kendim buldum türküsünü.
EŞEK: Bunu söylersem kurtulur muyum?
KAZ: (Güler.) Kurtulursun.
EŞEK: Azıcık söyerse hatırlarım belki. Acele edin, kurtarın beni.
KAZ: Türküyü azıcık söyler misin Ali baba?
ALİ BABA: Tamam, söylüyorum.
“Karadır eşeğim kara
Sözüm kâr etmiyor ona
Kendini attı belaya Eyvah Eyvah ey…
Kendi etti kendi bulsun
Şimdi sularda boğulsun
Eyvah eyvah ey…”
EŞEK: Aşk olsun Ali Baba. Sana hiç mi emeğim geçmedi? Gulg guluk boğuluyorum…
ALİ BABA: Ben de altında kalmadım her halde. Karşılığında seni doyurdum. Sen ne yaptın? Aç gözlülük ettin. Başkalarının hakkına kondun.
EŞEK: Bir daha yapmayacağıma söz verdim. Gulg…
KAZ: Tamam arkadaşlar bırakın, Gelmezse gelmesin Ali Baba. Ben yardımcı bulurum şimdi. (Seslenir) Ey kazlar! Dostlarım! İplerinizi alın da gelin. Gölden kurtarılacak biri var!
SERÇE: Ben de serçeleri çağırayım bari. Ey serçeler! Dostlarım! .. İplerinizi alın da gelin. Gölden kurtarılacak biri var.
ELLERİNDE İPLER OLAN KAZLAR İLE SERÇELER DOLUŞUR SAHNEYE. İPLERİNİ EŞEĞE ATARLAR.
KAZ: Tutun şu ipe Eşek kardeş!
KAZLAR: İyi tutun!
SERÇE: Seni çekeceğiz…
SERÇELER: Seni çekeceğiz…
KAZ: Çekiyoruz…
HEPSİ: Çekiyoruz…
KAZ: Hep birlikte… Hoop! .. İşte oldu.
EŞEK: (İplere tutunarak sahneye çıkar.)
HEPSİ: (Alkışlar) Yaşasın, eşek kurtuldu!
EŞEK: Oh! Çok teşekkür ederim arkadaşlar. Az kalsın ölüyordum.
SERÇE: Şimdi sen çok su yutmuşsundur. Uzan şuraya da bir hayat öpücüğü vereyim sana.
EŞEK: Aman aman hayat öpücüğün senin olsun.
SERÇE: Neden?
EŞEK: Gagaların batar şimdi ağzıma. Ben alacağım dersi aldım. Bu ceza yeter bana. Bir de sen gagalayarak ceza verme bana.
HEPSİ: (Güler) .
EŞEK: Dersimi aldım. Başkasının hakkına bir daha dokunursam ne olayım!
KAZ: O zaman yeni baştan başlayalım arkadaşlar ekin ekmeye. Haydi…
SERÇE: Bu sefer ben öküz olmam…
ÖKÜZ: (Sahneye girer.) Biri öküz mü dedi? .. Bu oyunda rol yok mu bana!
HEPSİ: (Onu alkışlar) Var var…
HEP BİRLİKTE ŞARKI SÖYLEYEREK ÇİFT SÜRER, TOHUM SAVURULAR.
“Ekin ektik düzlere de
Diken olduk gözlere…
İşte biz gidiyoruz da
Tarlamız emanet sizlere.”
(İzleyenlere) Ama iyi bekleyin ha, ürünleri eşeğe yedirmeyin. Tamam mı?
BİTTİ
YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum. Teşekkürler.
Telefon: 0505 553 47 44
FEVZİ GÜNENÇ
Kayıt Tarihi : 18.5.2010 22:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!