Eşiyorken Boğaz’ın serin serin ruzgarı
Sen’le yudumluyorduk, yorgunluk çaylarını
Ruhuna işlediysek birbirimizin artık
Anacağiz Yıldız’da, o Mayıs aksamını.
Ürpertiyor sanmıstın aksamın serinliği
Oysa asıl ürperten beni rüzgar değildi:
..
seninde belki yalnız kaldığın zamanlar vardır,o zaman dinlediğin Ayna şarkıları,ağlayacak birkaç özel dakikan,saatini geri aldığın bir mayıs vakti..
..
Bir mayıs sana…
Seneler girmiş ard arda sıraya,
Yolum düşüyor her hafta buraya,
Soğuk taştan sıcak sevgi bulmaya,
Bir mayıs sana kinim var benim.
Bugün baharımsın dün de güzüm,
..
Şimdi yazıyorum, gidişimin ardından gel dediğin hayalini…
Aylardan Mayıs, yağmur var, dışarısı efkar, Ankara avuçlarımda ve kalemimin mürekkebi oluyorsun. Giderken bile ışıl ışılım ve hala kalbimde mührün. Aşkın yadigar kalıyor sadece başka bir şey yok. Bir zemherinin kuşanmışlığı yaşadıklarım. Tutkunun alevleri yakarken ve akarken ılık ılık nefesin, titremişliğimin depremi yaşadıklarım.
..
9 Mayıs 79 ıslatıyor gözlerimi,
Ağlıyor gözlerim gülmek yerine,
Tutuyor ellerim kadehleri,
Ellerini tutmak yerine.
9 Mayıs 79 ıslatıyor gözlerimi,
Seni usumdan çıkartamadığım gecelerde.
..
Her Yönüyle Trabzon etkinliklerinin 5.si 19-22 Şubat tarihleri arasında Ankara AKM’de gerçekleştiriliyor. Bu yıl etkinliklere Serander Yayınları ve Ada Dergisi olarak katılıyoruz.
Etkinlikler çerçevesinde Ayşe Keskin yeni şiir kitabı “Şubat’ın Islak Elleri”ni okurları için 20-21 Şubatta 15:00-17:00 saatleri arasında imzalıyor.
..
Osmanlının Batıyı tanıma ve anlama gereksinimi duyması, çaresizliğinin ayırdına varmasıyla koşut gelişir.Osmanlı için Batıyı tanımaya ve anlamaya çalışmak,savaş alanlarındaki yenilgilerin furyaya dönüşmesiyle gündeme gelir.Neden yeniliyoruz,sorusunun cevabı önceleri kullanılan silahlarda,giderek ordunun örgütlenmesinde bulunmaya çalışılır.Osmanlı yarı sömürgeleşme sürecinde ilerler ve batı tarzı yaşam daha çok aydın tarafından tanındıkça cevap olarak devlet-tebaa arasındaki ilişkilerde aranır cevap.Sorunun doğru yanıtı ancak,19. yy’ın sonlarında düşer usa.özgürleşen akıl,bilimsel buluş ve keşifler,ticaretle oluşan sermaye,sermayenin ihtiyaç duyduğu kanun ile sınırlanmış merkezi yönetim,tekdüze hukuk sistemi ve tali sınırların ortadan kalkması,bu gelişmelerle bir potada eriyen,grup,katman etnisitelerin oluşturduğu uluslar.Bilimsel buluşlar ve sermayenin bir araya gelmesiyle gelişen teknolojinin üretimde kullanılması,sanayinin ortaya çıkması,daha iyi yaşam koşulları nedeniyle kitlelerin kentlere yığılması ulus potasındaki çorbanın koyulaşmasına katkıda bulunur. Dediğimiz gibi,Osmanlı aydını bu gelişmelerin ayırdına ancak,bu gelişmelerden kaynaklanan esinlenen geç uluslar, ülkesini kemire kemire neredeyse yok ettikten sonra varır. Ama bunun ayırdına varamayanlar da mevcuttur. Birtakım Osmanlı aydını da sorunun cevabı olarak,islamdan,asr-ı saadet dönemindeki islam anlayışından uzaklaşmayı görür/gösterir. Türk siyasal yaşamında bu iki akım,yani batıyı anlamaya,tanımaya çalışanlar,batının değerlerini evrensel değer olarak kabul eden ve ülkenin geleceğinin batıda olduğuna inananlar ile sorunun,islamdan ayrılmak olduğuna inananlar 100 yy önce olduğu gibi günümüzde de Türk siyasi hayatında iki ana yönelimi temsil ederler.bu ayırımın klasik sağ/sol ayırımı ile örtüşmediğini görebilirsiniz. Zira,marksizmin türevlerinden tutun,Turancılığa kadar uzanan sol,orta, muhafazakar, milliyetçi çizgilerin tümünün kökeninde batı ve batıdan kaynaklanan siyasi akımlar varken,genellikle şeriatçı olarak nitelenen akım geleceğini doğuda arar ve düşünsel kaynakları da doğudadır. İçinde bulunduğumuz dönemde ise AB yanlılığı/karşıtlığı temelinde,yukarıda işaret etmeye çalıştığımız iki siyasi yönelimde dikkat çekici bir hareketlilik söz konusu.AB karşıt cepheye dikkatinizi çekmek istiyorum.radikal milliyetçiler,islamcılar (yoksa Arap milliyetçileri mi demeliydim?) ,ulusalcı solcular(ne denli tutarlı oldukları kendilerini tanımladıkları kelimelerden belli değil mi?) ve de marksizm’in maocu yorumcuları.Ne dersiniz,işkembeli,karidesli,tahin helvalı,kremalı balık çorbasını oluşturan bu unsurlara biraz daha yakından bakalım mı? ve bu arada bu unsurların,ülkemizin hangi sınıf,grup,çıkar çevresinin vb.(ne derseniz deyin) kaygılarını,çıkarlarını,özlemlerini dile getirdiklerini,kimlerin ‘ideolojik’ sözcülüğünü üstlendiklerini görmeye çalışalım mı? Radikal milliyetçiler diye tanımladıklarımız hakkında çok da söylenecek söz yok doğrusu.onlar bizim ‘geç ulusallaşma’mızın ‘geç milliyetçileri’dir.açıkça söyleyemeselar de,türk milletinin,milletlerarası sömürü yarışında geç kaldığına,haksızlığı uğradığına inanırlar onlara göre Türkiye,öncelikle Kıbrıs,Kerkük,Musul,Batı Trakya gibi Türk varlığının kısmi de olsa varlığını koruduğu yerlerden başlamak üzere giderek genişleyen dalgalar halinde kendisine etki alanları giderek yaşam alanları yaratmalıdır.çünkü,tarih o’na bu hakkı vermiştir.AB’ye katılmak ise Türk milletini atalete sürükleyecektir. İslamcılık görüntüsü altında Arapçılık,Arap milliyetçiliği yapan güruh hakkında ne söylenebilir ki.iç politika,dış politika,ekonomiye bakışları her konuda ama her konuda ülkemizin gerici Arap rejimlerine yaklaşması,yamanması için ileri sürerler bütün tezlerini.Mülklerinin Türkiye gibi bir demokrasiye dönüşmesinden ürken kralların,şeyhlerin Türkiye’yi kendi mülklerine benzetme amacıyla, ulufe olarak dağıttıkları petrodolarlardan sebeplenmişlerdir ve hala da sebeplenmektedirler.Bu petrodolarlar ile oluşturulan resmi/gayriresmi islamcı eğitim kurumlarında yetiştirilen İslamcı militanlar,geçmişte Arap nasyonalizmi adına bu ülkede kitlesel katliamlara girişmişlerdir ve korkarım bu girişimler son bulmamıştır.(islam enternasyonalizminin gerçekte Arap nasyonalizminden başka bir şey olmadığına,olamayacağına inanıyorum.) Gelelim ulusal solcularımıza,sıkı birer Atatürkçü,giderek Kemalist olduklarına inanırlar.Bu iki kavram arasındaki farklılığı bir başka yazıya bırakalım.Türkiye’de tek parti döneminde giderek bir ideolojiye dönüşen/dönüştürülen Kemalizm’in, çağdaş bir demokrasi ile bağdaşabileceğine inanan kimse var mı? Kemalizm’in bir aydınlanma ideolojisi olduğu doğrudur da,tek doğru bu saptama değildir.Evet,Kemalizm totaliter bir ideoloji değildir,fakat otoriter bir ideolojidir.cumhuriyet,aydınlanmacı felsefesiyle cumhuru aydınlatacak,olgunlaştıracak ve ancak ondan sonra demokrasiye geçilecektir,geçilmesi gerekir.bu açılımıyla Kemalist, toplumsal değişim ve dönüşümü neredeyse salt eğitime bağlar.eğitimli grup olarak,cumhurun yeterince eğitilip eğitilmediğine,olgunlaşıp olgunlaşmadığına karar verecek olan da kendisidir zaten.Dış dinamiklerin etkisiyle çok partili siyasi sisteme geçiş ve giderek genişleyen demokratik açılımlar, Kemalist’in perspektifini değiştirmiş midir? Korkarım hayır.bu olguyu,her genel,yerel seçim ertesinde Kemalistlerin yaptıkları yorumlarda sezebilirsiniz. Onlara göre Sol’un,Kemalistlerin seçimi yitirmelerinin sebebi,halkın bilinçsizliği,eğitimsizliği değil midir? böylece Kemalist kendisini ve ideolojisini durmaksızın yineler,yeniden yaratır,ululaştırır.özeleştiri mi,haydi canım sen de. Ya şu bizim kendini marksist sanan köylü değerlerine hayran Maocumuza ne demeli.Hala farkında olmaması mümkün mü,Çin devriminin nihai olarak bir küçük burjuva devrimi olduğu ve tıpkı Rus devrimi gibi asıl mecrasına dönmekte olduğunun.Küçük burjuva ve devrim sözcüklerinin bir araya gelemeyeceğini mi söylüyorsunuz.Sizce,Türk ulusalcılığı kimin eseridir beyler? Lütfen SSCB ve ÇHC tarihini bir kez de bu açıdan okuyun.Göreceksiniz ki,aslında bu süreçler uluslaşma sürecidir.Sanayi devrimi ve uluslaşma süreci batıda atbaşı yürür ve 19. yy dünya tarihine damgasını vururken,20.yy sanayi devrimiyle birlikte uluslaşma sürecinde de geç kalan halkların yüzyılıdır.Ama sorun,bu ülkelerde yığınları arkalarına alacak,onlara önderlik edecek bir burjuvazinin yeterince güçlü olmamasıdır.Burjuvazinin beceremediğini,marksist,leninist,stalinist,maoistler becerir.Hem sanayi devrimini gerçekleştirirler ülkelerinde hem de eski düzenin efendilerini fiziksel ve de ideolojik olarak ortadan kaldırırlar.Tabii ki,salt eski düzenin efendileri değil onlarla birlikte köylülük de kaldırılır ortadan,boyun eğiciliği,kaderciliği,durağanlığı ile birlikte.Ya bizim maocumuz görür mü bunları? Hayır.Ona göre Marks / Engels yanılmışlardır,sosyalist devrimin sanayi devrimini tamamlamaktan öte olgunlaşmış kapitalist ülkelerde iç çelişkilerin aşılamayacağı sonucunda gerçekleşeceğini öngörmekle.Sanır ki,Çin örneğinde de görüldüğü üzere sanayi devrimini gerçekleştirememiş ülkelerde devrim,köylerden kentlere yürüyecektir.İyi ama nerede kaldı diyalektik,nerede kaldı diyalektik materyalizm.Yoksa şu bizim maocu, ’aslolan eylemdir,fikir,düşünce(ideoloji) eylemden sonra gelir ve eylemin yönüne,sonuçlarına göre oluşur’ diyenlerden olmasın? Peki nedir bu çorbayı oluşturan,aralarındaki onca karşıtlığa rağmen AB karşıtlığında buluşturan bunları.AB üyesi bir Türkiye’nin çağdaş demokrasiyi oturtacağı,yaşam standartlarının değişeceği,din ve etnisitenin -en azından bugünkü-anlamını yitireceği,dünya ile daha barışık bir ülke olacağı açık değil midir? Peki bu ülkede sizce,çorbayı oluşturan bu ideolojilerin yaşama şansı olabilir mi? Şimdi,olayı bir başka açıdan ele almaya çalışalım.Çorbadaki bu ideolojilerin başka ne gibi ortak paydaları olabilir? AB karşıtlığını bir ideoloji olarak kabul edersek eğer,bu ideolojinin bir toplumsal tabanı var mıdır? Hangi sınıf,grup,tabaka(ne derseniz deyin) ’nın kaygıları,özlemleri,istekleri,talepleri dile gelmektedir,sonuç olarak? Yanıtı birlikte verelim.Türkiye’nin AB üyeliğinden zarar görecek olanlar,en azından öyle sananlar.Türkiye yaklaşık 25 yıldan bu yana oldukça sancılı yeni bir dönem yaşamaktadır.Bu dönemi sanayi devriminin 2.atılımı olarak nitelemek yanlış olmaz sanırım.Anadolu’da giderek yükselen atılımlara dikkatinizi çekerim.Adına ister milli sermaye deyin,isterseniz yeşil sermaye, temelinde ticaret olan bir sermaye birikimi vardır ve giderek hızlanan bir biçimde sanayiye kaymaktadır.Ancak bu yeni yükselen sermayedarların henüz dünya klasmanına çıkacak güçleri yoktur (en azından öyle sanmaktadırlar) ve kendilerini korunmaya muhtaç hissetmektedirler.Kökenleri ticarete,esnaflığa dayanmaktadır ve yeterince sermaye gücüne sahip olmamaları yanında köklerini aldıkları ticaret erbabının tüm karakteristiklerini de hala korumaktadırlar.Dünyaya bakışlarında tutucu,hayata bakışlarında hazcı,dine bakışlarında gerici,ekonomiye bakışlarında çıkarcılıklarını hemen teşhis edebilirsiniz.Bu yeni yükselen grup bırakın AB’yi, gümrük birliğine de karşıdır,IMF’ye de.19. yy’ın vahşi kapitalizmini yaşamak ve yaşatmak ister.Bakın bu grubun çalıştırdığı sanayi tesislerine,kaçında arıtma tesisi vardır,var olanların kaçında tesisler çalıştırılmaktadır,kaçı göstermeliktir.tesislerin kaçında işçi sendikası vardır,sendikayı bırakın çalışanların kaçı sigortalıdır,kaçı ücretli hafta tatili ve yıllık izin kullanabilmektedir.Kaçı,günde 12 saat çalışmakla beraber fazla mesai ücreti alabilmektedir? Bu şirketlerin kaçı,çalışanlarından kestikleri sigorta primlerini SSK’na ödemekte,kaçı işçilerin ücretlerinden kestikleri gelir vergilerini vergi dairelerine yatırmaktadır? Bu soruları uzatmak mümkündür ve ne yazık ki,olumlu yanıt çok azdır.Türkiye’nin yeni sanayicileri sermaye birikimlerini vahşi kapitalizmin ilkeleriyle sağlamaktadır. Yahu korkmayın esnaf kafalı yeni kapitalistler,çevreyi yok ederken gösterdiğiniz gözüpeklik,çalışanlarınız ve tüketicilerinizin sağlıkları konusundaki vurdumduymazlık,çalışanlarınız ve devletinizden çalıp çırparken sergilediğiniz yüzsüzlük oldukça sizinle hangi dünya devi aşık atabilir ki? Arkadaşlar,bu yazı deneme niteliğinde bir yazıdır ve yazarının olguları anlama,anlamlandırma çabalarının bir ürünüdür.Tartışmaya katılmanız bendenizi mutlu eder.Rus ve Çin devrimlerinin nitelikleri konusunda ileri sürülen görüşler-eğer yanılmıyorsam-ilk kez dile getirilmekte olup patenti tümüyle yazara aittir.(bu pasajı yazdığım için lütfen beni mazur görün.TERÖR ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ başlıklı yazımdaki görüşlerin,tezlerin çalınıp çok satan gazetelerin köşe yazıları ve araştırma yazılarında başkalarının imzasıyla arz-endam etmelerinden sonra,korkarım yeni bir tez içeren her yazıma buna benzer pasajlar eklemek zorundayım.) Son bir söz daha.AB yanlısı ya da AB karşıtı olabilirsiniz. Neyi savunursanız savunun,savınızı destekleyecek analizleriniz olsun.muarızlarınız salt ’vatan haini’,’demokrasi düşmanı’ vb. sıfatlarla suçlamak sizi haklı kılmaz.Olsa olsa entelektüel/bilimsel dünyanızın ne denli sığ olduğunu gösterir.Bu son pasajda yazılanların amacının sizi kırmak olmadığını hatırlatırım Saygılar sunarım Hoşçakalın
..
kendi aldanışını saklıyor
sevdiğim mayıs düşleri
ve mayıs düşlerinin adı
yokluğunun kenar süsleri...
gözlerine düşler süren her kadın
yırtık tenler çizer kendine
..
Samsun yıl mayıs 1919 atatürk
Can verdi samsuna bir güneş gibi dogdu
Samsuna özgürlük ve yaşam geldi
On dokuz mayısta türk milleti yüreginden çoştu
Atatürk samsuna ayak basmıştır
Zafer yolunda bayragım göklerde dalgalanmıştır
On dokuz mayıs hür özgürlük bayramı
..
şimdi saat 02:00 günlerden 25 Mayıs
28 yıl önce bu saatleri hatırladın mı annem?
28 yıl önce bu saatleri hatırladın mı babam? ,
Sizlerden uzak bir 25 Mayıs günü daha
Geçen senede olduğu gibi
önceki senede olduğu gibi
..
Gelir bahar yeşillenir ovalar
Burcu burcu parfüm kokar havalar
Güzelliğe sebep olan biri var
Doğaya renk veren dört mayıs gülü
Bütün güzellikler onda toplanır
Açılan çiçekler onu kıskanır
..
Rüzgarda saçlarını okşarım
Dalgalarda sevdalı bakışlarını
Aklım çiçeklenen dudağında kalır
Mayıs gibi kokar şu Ekim ayı...
Yapraklar uçuşan bu mevsimde
Sen sevgilere açık ilkbaharsın
..
Bir yanımız hep kırık,
ödünç alınmış gibi gelir
mutlu olduğumuz anlar...
bir zehirli sarmaşıktır sarıldığımız,
canımız yansada biz yine o sarmaşığa sarılırız...
..
gün ışığı yakıp kavuruyor
sevdiğimden haber alınmıyor
gönül bu ya durmuyor
gözlerinden inciler akıtıyor 22 Mayıs, 16:25
sen bilmezsen ben hiç bilemem
..
Mayıs
Ben sana mayıs ayının,
İlk sıcak gününde
Biraz su vermek için
Var oldum sanıyordum.
Oysa sen denizler içinde,
Yüzüyormuşsun,
..
Üç mayıs Türkçü'lük günü
Gün bu gündür
Unutma ey Türk
Dünü ve bu günü
Kutlu olsun
Türk'üm diyenlere
Üç mayıs Türkçülük günü
..
Her sabah güneş yerine
Gülüşün doğar günüme
Hayran bakarım gözlerine
Nurlar dolar gönlüme.
Sana verdim ben gönlümü
Sen oldun bak şimdi gönlüm
..
***Yaşam; zorlukları tek başına aşılamayacak kadar, karmaşık bir süreçtir.
2003-03-19
..
“YALNIZLIK” Adlı Romandan:
Tepenin zirvesinden görünen manzaraya babasının dikkatini çekmeye çalışıyordu! . / Havada taze bir koku, tuzlu deniz ve kır çiçeklerinin kokusu vardı! . / O ıssız manzarası ve muhteşem haliyle bu garip eski evin fevkalâde güzel günler ve maceralar vadettiğine şüphe yoktu! . Bu kainai oğluyla paylaştığı anlaşılıyordu! . / Her şeyi keskin nazarlarla süzen gözlerinde gördüklerini beğendiğini ifade eden daha yumuşak bakışlar belirdi! . { 19 Kasım 2012 Pazartesi 05:35:22 }
..
Mayis ayi, kiraz ayi.
Mayislar bana biraz akraba gibi sanki,
mini kiraz dudaklarindan dolayi...
Mayis da gidiyo gari...
Turfandasindan gectik,
kirazin recelinden tadir bari...
..