Kimbilir
Hangi yitik geminin yolcusuyuz böyle baharlar ve kışlar
Böyle ne kadar kavuşsak
Yine de bir okadar hasrette
Sılaya dönsek
Bir o kadar her dönüşümüz gene de gurbet
Engin, dingin, fırtınalı ve daha pekçok
..
Bu Akşam
Bu akşam kalkıp gitme
Kal bu gece benimle
Misafirim ol
Islak saçlarını tararım
..
Elimde kalem hüzünlüydü yüreğim
Gözlerime dolan yaş
Yazamadım seni
Bugün on kasım Atam
Saygıyla anıyorum seni,
Haber saldım kuşlara
..
Yeşil; doğanın rengi, barıştır ana,
Senin üstünde gördüğümde hastane odasında,
Fark ettim beni senden ayırmaya kalkacak ana,
Geçmişe döndüm koskoca bir mazi yaşadım,
Hem güldüm bize, hem de ağladım,
Şu dünyada kimseye yaranamadım,
Senin gibi sadık bir yar bulamadım,
..
Yeni Türk Edebiyatı’nın Neferi:
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN
Yeni Türk Edebiyatı, batı kaynaklı akımlarıyla, batı etkisine açık yazarlarıyla, milli edebiyat akımıyla Türk Edebiyatı’nın en çok tartışılan bölümünü oluşturmaktadır.
Ancak ne var ki, Yeni Türk Edebiyatı ile ilgili araştırmalar, değerlendirmeler dönemin önemine göre çok sığ kalmaktaydı; görüşlerin çoğunluğu bir siyasi perspektiften yapılmakta, tamamen yanlı değerlendirmeler olmaktaydı.
..
Okulların yaz tatiline girmeye hazırlandığı ve ısının 40’lı dereceleri çoktan aştığı şu terletici Haziran Günleri’nde stresli bir eğitim öğretim yılının yorgunluğunu kısa bir süreliğine de olsa üzerimizden atmak ve yıl içinde gözlemlediğimiz iletişim kopukluğunu az da olsa giderebilmek için bahaneler girdabında çeşitli teoriler üretme peşindeydik. Özellikle de arkadaşımız Özgü Hanım’ın “biz İstanbul’da iken…” diye başlayan eleştirel yaklaşımları da bu işin tuzu biberi olmuştu.
Diyarbakır’ımızın mavi dalgalı, beyaz köpüklü sularına öpücükler kondurarak ekmek balık kırıntılarını tırtıklayan ak martıları, ipeksi tüylerini serin esintilerin yalayarak taradığı yeşilbaşlı ördekleri ve yeşilin bilinen tüm tonlarının ahenkle dans ettiği ormanları yoktu belki…
Ama insanlık tarihinin ak saçlı tanrıçası gibi Doğu Anadolu Dağları’ndan doğup dipten sızma yoluyla Hazar Gölünden beslenen, Mezopotamya Uygarlığı’nın en verimli topraklarına can suyu olan, insanoğlunun yarattığı suni barikatlara inat Irak topraklarına geçip orada özlemle Fırat'ı kucaklayıp muradına erdikten sonra Şattülarap'ta Basra Körfezi'ne dökülen bir Dicle Nehrimiz vardı.
Efsanevi özellikleriyle Lice yakınlarındaki Eshab - ül Kehf mağarası, Dakyanus şehri… Dünyanın en bakir sularının depolandığı Eğil Baraj Gölü, Dünyadaki taş köprüler içinde kemeri en geniş olan Silvan’daki Malabadi Köprüsü…
Mavi gökyüzünden Ergani’yi mağrurla süzen Zülküfil Peygamber Makam Dağı ve Meryem Ana Kilisesi… İnsanların dünyada ilk kez yerleşik düzene geçtiği ve taneli tohumu tarlaya ilk ektiği yer olan Ergani’nin 10 bin yaşındaki Hilar Mağaraları vardı.
13. Osmanlı Valisi Behram Paşa tarafından yaptırılan Behram Paşa Camii, Selçuklu Sultanı Melik Şah tarafından yaptırılan muhteşem Ulu Cami, Nebi Camii ve Safa Cami vardı. Mart Thomas, Meryem Ana, Kırklar Kilisesi ve Mart Pityon Kilisesi vardı. Sultan Kasım tarafından yaptırılan ve 510 yaşında olan muhteşem Dört Ayaklı Minare vardı.
Bir de Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun surları unvanına sahip sevdalı düşlerimizin uyumaz bekçisi surlarımız vardı.
..
Köylü, kentli, İşçi, memur, sanatkâr;
Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
Hepsi birbirinden cesur sebatkâr,
Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
Dağ başında koyun güdenimizde,
Seccade de dua edenimizde,
..
Mutsuz
Umutsuzluğun göçük binasında saf tutuşan
Kadın erkek ve çocuk
Deniz ve toprak mahsullerinden
Görsen bayılırsın ne süper mahsun
Bir koptu
Bir coştu
..
Hızlı fokurdayan motor
Buharı tepesinde buğlanınca
Sapar gider hayata omuz veren toprak yolundan
Çayıra çimene, dala tomurcuğa...
Kıya kıya
Büyük küçük
Yaşlı genç...
..
İnsanın
Dilinin demediği, dudağının dokunmadığı
Söz söz olmuş.. ne...?
Kücük adam büyük laf atmiş... büyük konuşmuş
Daima susu işaret eden
Daima
Yaz sarhoşluğu, güz derbederliği
..
Kime sorarsan söylerler
Ben kimim ve nerdeyim
İnsan ortasına çıktığını
Gittiğin yere bağlı hani
Hangi yoldan nerden nereler
Sana aşk mı,
Yoksa illallah iflas mı
..
Son güz sırtlarından sürgünlerini sökülürken göçmenlik
Açık ayaz, bağıraçık firar, sürgüsüz...
Hala gönlü dünyasından geçmedik kamelya
Rüzgarla sarmaşık
Bulutla kül bulanığı gözyaşlarında ırlanırlan
Baktım kimsin necisinden bir öksüz
Basıverseydim dalına
..
Yorgun hallerine komadan
Belki firari bir güvercin uçmuştur koynundan
Habersiz bir sevda yolcusu
Bir gemi kalkmıştır yanında martı seyirli
Çoktandır uykularda sandığın bir çığlık uyanmıştır seni
Lodostanayaz ve yağmur
Bir çiçek dokunmuştur sonra sana kendini hatırlatan
..
Bu mavi sandığın su damlası
Tren binince camda üşüyen soğuğa kalacak
Diyeceğin neyse de gayrı
Yağmuru bekliyor bu yolculuk
Diyeceğin neyse söyle ve kurtul
Raydan aşmış
Haddini geçmiş çıkmış uzaklara
..
Ortamlara giriyorum
Havasını soluyorum
Duruyorum ki üstüm gece dolu yıldız
Başım toprak kokan gün güneşli gül ve gülistan
Yağmur diliyorum yağmur oluyor bulut
Ay diliyorum
Bütün karanlıklar kendi kendiliğinden pırıl pırıl aydınlık
..
Gurbet sılası
Yokluğun hemdem halleri
Güvendiği dallarından kendi kendine dökülerek
Kalplerini yoktan suretlere vere vere insanlar
Daha fazla ve daha fazlasına sürünüp sürüklenmelerin
Ecel şerbetinden susuz koyup bağını bahçesini
Aşkın ana maddesi sevmekti
..
Dileğini duasını düzenini
Evince ve huyunca
Ürkütmelere gelmez ne dünkü tay
Ne kekliklerin kınalısı yaban ellerde
Yolunu yapınca yağmur bariyerleri
Kum fırtınaları
Işık tufanları vesaireden
..
Yan Fülüt
Çello
Ötekiler...Yaylılar...Vurmalı vurmasızlar
Daha ne istenebilir ki
Günü klasikten açmışsa kar
Daha ne dinlenebilir
Dal yaprak
..
Gördüğün gibi
Ne var ne yok herşey
Bulduğu ışığın arkasından gidiyor
Gördüğün gibi
Işık..
Sevdiğinin ardından
Sevmek gördüğün gibi sevmek
..
Eskiden böylemiydi bu hayırsız aynalar
Eskidende saçımda varmıydı bilmem aklar?
Aynalarla dost olan akları yoldum bir bir
Bir de baktım karşımda çift olmuştu aynalar
***
Ağustos geride kaldı kasım yellerinde
Savrulan yapraklarla duygulardı yerlerde
..