(bağrındaki tûrac-ı murg ve hüthütler // ve bâkir köy kuşluklarını gördüğü her inayetli kâlbde, hûşûyla yüzünü güneşe öptüren sabiler, aklı bâliğ merdaneler ve de zenneler.../ ve beyazlar giyinen yaşam ve infak, bereketli mina ve ormanlar, ormanı tezyin eden merâl, haşhaş kozalağı, incir ağaçları, zeytinlikler ve umman kuşları, / ve bir hazire içinde ibrahim’in kanıyla sulanmış mancınık / ve mabetler, yeraltı suları, ve seller ve sorani, gorani, zazaki stranlar, türküler; / / yalvarırım, derd ile mükâfatlandığım duyusal bilgeliğin diyarına bu denli çığlık çığlığa muhaceret eylemeyin. / ve sormayın; kaderin memuru mu yoksa mağlubu mu olduğumuzu. / yolları ne denli sarp ve zorlu olsa da; giderayak başka odaları keşfetmeğe başladığımız bu evde, sizin umarsızlığınız kadar, bu hâkir dérvîş de, bir kozada gibidir; adına “hayat” denilen maklete’de! ..)
sedefkanat güvercinler uçar/ zihnimin algılama biçiminden
kuytu yanıma semah dönen bahara karışmak isterim,
bilinmez bir heterodoksa doğmak isterim bazen,
bugün anneler günü annem beni unut
evde acılar koynuna yangelip yatmış
inadına giyin sen de mayısa batmış
yürü sokakta çocukların düşü aksın