On dört asır önceydi, kapkaranlık bir çöldü,
Yeryüzü yetim ve öksüz o Nebi'yi gördü.
Miski amber sardı, kainatın her yanı,
Yollara düşmüştü, masum garipler kervanı.
Ehli Beyt'in yolundan gidiyordu o kervan,
Unuttu ölümü doğduğu anda insan,
Hiç bitmez sanıyordu kendini zaman,
Yaşanaları gizlerim diyordu mekan,
İşte geldi, ahir zamanda beklenen an...
Kurak bir toprağın çaresizce beklemesi gibi,
Bekliyorum seni...
Sıcak bir samyeli gibi esip,
Rahmet yağmurlarını aşılamanı bekliyorum...
Seni görmesem de, sana dokunamasam da,
Bir esinti hissediyorum geleceksin...
Sen gidince; duramadım,
Attım kendimi şehrin sokaklarına...
Ayak basamadım yollarına,
Yığıldım kaldım kaldırımlarına...
Sen gidince ; sensizim diye,
Kendini alim zanneden cahillerden,
Hak ve hakikat bilmeyen gafillerden,
Kin ve nefret dolu kıskanç kabillerden,
Sen koru bizi Rabb'im, katillerden...
Düğümleri üfleyen büyücülerden,
Şiir, kelimelerle köşk yapma sanatı,
Yaşamın ta kendisi, en güzel adıdır.
Şiir, ruhumdaki semanın yedi katı,
Yüreğimin huzuru, ağzımın tadıdır...
Şiir, hayallerimin tomurcuk bir gülü,
Sakın bana şair demeyin, değilim,
Belki biraz aşık, biraz da deliyim.
Uzaktan bakıp ta zannetmeyin ki veliyim,
Halkın içinden Hakk’ı arayan biriyim...
Dünyaya geldiğim gün çıkmışım bir yola,
Hey beşeri mahlukat, dinlede bir bana bak!
Ne kadar özgürüm desende ömrü veren Hak.
Ölmeden önce öl ki, ebedi ateşi yak.
Özgürlüğün kelepçesini, tek ruhuna tak.
Durdurabilir misin, akıp giden zamanı?
Bakan gözlerinle görüyorum sanırsın,
Yalnız, gözünün gördüğüne inanırsın.
Gördüğün ile gerçeği nasıl tanırsın
Her gördüğünü hak bilirsen, aldanırsın.
Bil ki görmediğin, gördüğünden daha hak,
Yakıcı bir şubat soğuğuydu, geldiler,
Yalanları ile akılları çeldiler,
Bu vatanın evlatlarına benzerlerken,
Öğrendik ki kolları dışarda eldiler...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!