bir takvim yutmuş duvarın
göğsünde açan küf lekesi
hangi mevsimi bekliyor
bilmeden solan bir fesleğen gibi
sessizlik kokuyor artık ömür
bir akşam vakti
gölgeme çarptı adımların
tanımadım
çünkü herkes
birbirine biraz benzer oldu
ve hiçbir yüz
yerinde durmaz
gün dönünce
kırmızı bir kumaş gibi yırtıldı gökyüzü
yıldızlar düştü…
bir eski çağın gömleğiydi belki o gece
omzunda biriken rüzgârla yürüyen
adı unutulmuş biri,
ve sen sandın ki
hala içindesin hikâyenin
ama hayır
hikâye çoktan bitti
sayfaları çevirmiyor kimse
okuyan olmadı
yazan da
son satırda uyanmıştı uykusundan
bir odada
aynaya bakan herkes
önce başka bir yüz görür
bir annenin gençliğini belki
bir babanın son bakışını
ya da sadece
kendi gitmediği çocukluğu
kırk yıllık sessizlik
bazen bir heceye sığar
birinin "geldim" demesiyle
bir başkasının "geç kaldın" suskunluğunda
aynı odada
zaman bile misafir
üç dakika kalır, sonra gider
ve sandalyeye oturan hatıra olur
biz yaşamadık belki de
sadece çırpındık
ışığı yanlış yerden alan bir pencere gibi
bize ait olmayan gölgeler büyüttük içimizde
ve sanrılarla konuştuk geceleri
sözcükler eğrilmişti
gözler doğru baksa da
hiçbir şey yerinde değil artık
çünkü yerin kendisi kayıyor altımızdan
adım attığın her toprak
başkasının mezar taşı olabilir
ve her bakış
son kez olabilir
ama kimse susmuyor,
çünkü kimse duymuyor
bir gün herkes
birinin hatırlamadığı bir rüya olacak
ve yalnızlık
kendi gölgesini bile unutacak
kalan ne peki?
adını kimsenin koyamadığı bir his belki
elinde kırık bir saat
cebindeyse durmayan bir zaman
ve soran kimse yok
o saatte kaç kişinin öldüğünü
ya da kaç kişinin
kendini sağ sanarak yürüdüğünü
işte dünya bu kadar
bir nefes alımlık sis
bir pencerenin dışına çizilmiş manzara
ve sen
bakmadan geçtin.
Kayıt Tarihi : 1.8.2025 19:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!