Zamâne Aynası
Yüreğimle indim sükût meydânına,
Söz yutkundu, göz aktı seyrânına.
Zamâne aynasında kendin sanırken,
Ben bir deliydim, aşkı koydum yoluma.
Gönüller pas tutmuş, rûh perdelidir,
Ne vuslat bilirler, ne de hicrân nedir.
Herkes çehresini süzer aynada,
Ben ma’nâyı ararım, suret ne gelir?
Kalbimle çağırdım suları serhadden,
Bir kandil yanardı geceyle demden.
Ne tamah ne kesret, ne de metâ arzum,
Ben hakîkat için çıktım bu zeminden.
Kayıt Tarihi : 2.7.2025 23:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiir, modern insanın kendini kaybetme serüveninin iç acılı bir yankısıdır. Kalabalıkların, ekranların ve sahte ışıkların hüküm sürdüğü bu çağda; herkes suretini parlatmakla meşgulken, şair bir “meczup” gibi ma’nâ arayışına düşer. Şair, "sükût meydânına" yüreğiyle iner; yani kalabalığın gürültüsünden sıyrılıp sessizliğin içine cesurca dalar. Çünkü sessizlik, hakîkate açılan kapıdır. O meydanda söz susar, göz yalnızca içe akar, çünkü artık kelimeler kifayetsizdir. Zamâne aynası, modern çağın aynasıdır. İnsanlar o aynada kendini “kendileri sanır”, halbuki orada gördükleri yalnızca parlatılmış, süslenmiş yüzlerdir. Gerçek benlik değil, sahte suretler… Oysa şair “aşkı koyar yoluna”; çünkü onun derdi ma’nâya ulaşmaktır, yolculuğu bir meczupluk halidir. Gönüller pas tutmuştur; ruhlar perdelenmiştir. Kimse ne vuslatın kıymetini bilir, ne de hicranın. Çoğu insan çehresini, imajını düzeltmek ile uğraşır, içsel hakîkatini gözetmez. Ama şair, o aynada surete değil, ma’nâya bakar. Çünkü gerçek yolculuk içe doğrudur, cilalanmış yüzeylerde değil. Sular, şiirde arınmayı ve içsel temizlenmeyi sembolize eder. Kalbiyle çağırır suları; kendini yıkamak, yenilenmek, özüyle buluşmak ister. Kandil metaforu, gece karanlığında bile içsel ışığını, manevî rehberini simgeler. Tamah, kesret, metâ… Bu dünyanın sahte hazları, yığılmaları, gösterişleri… Şair bunları değil, hakîkati ister. Ve bu yüzden "bu zeminden" (dünyanın yüzeysel aleminden) hakîkat için yola çıkmıştır. "Zamâne Aynası" insanın kendini kaybettiği çağın derin bir hicvidir; ama aynı zamanda içsel bir isyan ve arayıştır. Bir yüzleşme metnidir. Bir iç meydan okuma… Bir "ben" arayışı… Ve en sonunda, hakîkat uğruna göze alınan sessizlik ve yalnızlık yemini.
TÜM YORUMLAR (1)