Yüzüncü Yıl Nutku Şiiri - Mustafa Bulan

Mustafa Bulan
176

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Yüzüncü Yıl Nutku

Yurttaşlarım! Ben Gazi Mustafa Kemal!
Lafı bükmeden edelim az hasbihâl.
Arkamdan konuşanlar var behemehâl.
Sözüm susanlara, dilleri olmuş lal!

Görün Batı’yı onbeşinci asırdan!
Yüzlerce yıl bakmıştık gelişmelere...
Kalkınma olmaz bilim teknik olmadan.
Az kafa yorun, bakmayın şovmenlere...

Kapitülasyonlar nedir, sorgulayın!
İsterseniz ben gireyim meseleye;
Gümrükler yol geçen hanı, bir anlayın!
Yabancılar hakimdi ekonomiye!

Alt-üst yapılar geçmiş ağyar eline,
Gümrükler desen çok rahat, boş kapılar!
Osmanlı dönmüş ithal mal cennetine,
Sanki yarı sömürge, olmayın kibar!

Düyûn-ı Umûmiye’ yi inceleyin;
Borç alıp yerken bakmamış ileriye!
Borçlanıp saray yapmadı mı, söyleyin!
Yabancılar ortak olmuş hazineye…

Bin dokuz yüz yirmi üç yılına bakın;
Üretmezdik ne şeker, ne toplu iğne...
Var mı milli işletme, marka bir sayın!
Frenkler ortaktı ülkenin her şeyine.

Borç ödedik, büyük yatırımlar yaptık
Sağlık, alt yapı, üst yapı, eğitimde...
Üç yüz yıl geriden, sıfırdan başladık!
Yüzlerce fabrika kurduk çok sektörde!

Kendimize yeter olmuştuk tarımda
Kuruş borç almadan, fakir halimizle...
Vatan topraklarının her karışına
Kutsadık, bakmadık emlakçı gözüyle!

Miras devri olmadı sanayimize...
Osmanlı geri kalmış ekonomide!
Üç asrın faturası kesildi bize
Üstelik gerçeği bildikleri halde!

***

Ben sizden biri Gazi Mustafa Kemal!
Kendimi adadım vatan toprağına...
Askerlik hakkında edelim hasbihâl;
Kılıç kuşanıp düştüm cephe yoluna.

Cephelere gittim, batıya, doğuya...
Ölümden döndüm, ölümüne savaştım!
Balkanlar, Çanakkale, Filistin, Libya...
Ben Osmanlı’ya kendimi siper yaptım!

İhanet etmişim, utanmaz mı bunlar?
Bir baksınlar savaştığım cephelere!
Çılgınlık yapmadım, ortada kayıtlar!
Ben uzak durdum hayalci şahinlere...

Asırlardan beri ezberleri aynı!
Bu Arapları karşılıksız sevdiler!
Dediler hep: Dün Araplar aldatıldı!
Hem Filistin’e ihanet demediler!

Dediler: Kemal yenildi Filistin’de(!)
Derken nedense bakmazlar olanlara!
Planlar yanlıştı, istifa ettim ben de,
Hiç anlatamadım üstüm paşalara...

Aslında istemedi Alman komutan
Şu Filistin’i doğrudan savunmayı.
Hem istedim cephede bir Türk komutan!
Bu da olmayınca bastım istifayı!

Sonra tekrar atandım Arap çölüne.
Çünkü itirazımda haklı çıkmıştım!
Ben yokken Filistin geçmiş ellerine...
Şartlar gereği, Filistin’e vurmadım!

Mehmetçiğimize çekildi silahlar!
Hepten düştük iki ateş arasına;
Hem İngilizler, hem de hain Araplar…
Çektim birliğimi Halep tarafına...

Filistin’in sahiplerine bakalım;
Mehmetçiği arkadan vurdu, değil mi?
Ben Filistin’i kimden kurtaracaktım?
Deyin; Araplardan mı, İngilizden mi?

Dönmüş harp; nizami ve gayrinizami...
Ordu yetersiz, yok iaşe ve destek!
Hem değil donanımlı ve eğitimli!
Ve iki harp için farklı asker gerek...

Cepheyi daraltıp çıkınca kuzeye
Durdurduk düşmanı savunduk Kilis’i.
Yazmıştır tarih “Katma Zaferi” diye.
Bu harekâta devlet ödül vermişti.

Asla unutmayın, Arap evlerinden
Bombalar attılar bizim Mehmetçiğe!
Bunlar hep ihanettir, görün yerinden!
Bugünkü sınırı çizmiştim süngüyle…

Sınırı çizdim, Hatay değil dışarda...
Bana dert olmuştu, ızdırapta kaldım!
Kan dökmeden çalıştım masa başında;
Ben sonunda Hatay’ı masada aldım...

Az dürüst olun, hayat değil ebedi!
Hesap için bizleri bekliyor mahşer!
Şu Kudüs kurtulsaydı önlenir miydi
İstanbul, İzmir, Antep’de ki işgaller?

Doğru söylerim, ben Mustafa Kemalim!
Ben uzak kaldım her türlü maceraya!
Filistin’de macera yanlıştı derim!
Dost ihanetini az takın kafaya(!)

Ayrıca doğru girseydim Filistin’e
Hainlere vuracaktım ölesiye!
Bugün onların girerdi ezberine
“Kemal kutsal Arap kanı döktü” diye…

***

Ben sizden biri Gazi Mustafa Kemal!
Yolum ayrıydı, bu iftira kaçıncı?
İttihatçılarla olmadım pek hemâl!
Ben bağlanmadım, olmadım maceracı.

Kurtuluş için pek çok çözümler sundum,
Düzeltirim diye istedim görevler,
Ne hazindir ki kapılardan kovuldum!
Uyardım, kavga ettim, dinlemediler!

İttihatçılar devleti yönetirken
Ben sıradan subaydım, gezdim cepheler.
Bazen fırsat bulunca sürdüler yekten…
Hep pasif asker olmamı istediler.

Hatta olmayan veya hepten dağılmış
Ben hayali birliklere gönderildim!
Yeniden kurdum yapmadan bir yanlış!
Ben hiç Osmanlı’ya ihanet etmedim!

Aramızdaki kavgayı öğrendikçe
Bazen onlara esnettiler sözleri.
Bir de Enver’i övdüler ölçüsüzce;
Çünkü Enver bir Damad-ı Şehriyari...

Elbet vardı çareler, çöküşü gördüm!
Ancak çarelerin önünde engeller
Sebep olanlardı, ben bunu da gördüm!
Onlar millete umut veremediler!

Yoktu başka bir çare! Çözüm milletti!
Birlikte yürüdük, son verdik kulluğa...
İyi okuyun devletler tarihini;
İnsana kulluk düşürür karanlığa...

Millet tek yürek varınca kurtuluşa
Saygı gerek emanetin sahibine...
Yetki vermedik sorunlu anlayışa!
Aksi ihanet olur Türk Milleti’ne!

***

Ben sizden biri Gazi Mustafa Kemal!
Görmediler dilde ki hasarı, neden?
Alfabe hakkında edelim hasbihâl;
Dil önemlidir, başladık alfabeden!

Dediler yok şapka, yok Latin Harfleri!
İster sarık giysinler, ister Frenk fesi.
İhmal ettiler dilde Türkçe sesleri,
Boş laf ettiler, teferruat gerisi...

Bilmezler Arap harflerinde zorluğu;
Çok zordu Türkçe yazarken ve okurken.
Bilmezler Türkçe seslerde suskunluğu;
İnsan zorlanır yazdığını okurken...

Pir Sultanları ve Yunus Emreleri
Hatta Orhun Yazıtlarını anlarken
Neden anlamadılar Fuzulileri?
Biraz düşünsünler ezberden sallarken…

Neden taktılar mezardaki taşlara?
Yüzde altının altında okur yazar!
Doğrusu halk pek taş dikmezdi mezara.
Boş verin, takılmayın, boş şeyler bunlar!

Müzik, edebiyat, bilim, teknik, kültür...
Nakşederek nesillere, ilmek ilmek
Ancak dil ile yaşar, gelişir, büyür.
Aktarır nesillere hep kaydederek...

Alfabeler araç, esas olan dildir!
Gerçekte dildir ulusu ulus yapan...
Dil ölürse ulus ölür! Dil kimliktir!
Canlanamaz asla mezar taşlarından!

Alfabe araçtır, yaşatmaz ulusu!
Ulusu dil yaşatır, ölürse bu Türkçe
Alfabe bir işe yaramaz doğrusu
Ve ulus kurganlara girer sessizce...

Bin yıldan buyana Farsça ve Arapça
Uyutmuştu Türkçe’yi kurup bir “divan”…
Türkçemiz bozuldu asırlar boyunca!
Yalnız köylü olmuştu Türkçe’ye kalkan!

Osmanlı müselles diyordu üçgene,
Anlarsanız eğer; dörtgene murabba…
Uymazdı bu isimler Türkçe diline;
Türkçe isimler koyduk, girdi kitaba…

Biz Türkçemiz için harf devrimi yaptık;
Kolay olmalı dile hizmet ederken...
Okur yazarlıkta çok sonuçlar aldık
Kolay olunca yazarken ve okurken.

***

Ben sizden biri Gazi Mustafa Kemal!
Ne fark gördünüz insan uzuvlarında?
Kıyafet, şapka… edersek az hasbihâl
Fark var mı baş, göz, çene, el ve ayakda?

Bu soruya biri keşke cevap verse;
Türk, Arap, Acem, Yahudi, Alman, Yunan...
Allah giydirmiş bir tek fizik elbise.
Edep, seciye insanı insan yapan...

Giysi, harfler insanlığın ortak malı.
Millilik çıkmaz dünya ortak malından...
Bizim gayemiz milleti kurtarmaktı
Bazı takıntılardan, saplantılardan...

O günler yaşasak, kılık kıyafette
Fark olmazdı Nebi’den, Ebu Cehil’den!
Doğruları iyi bildikleri halde
Neden utanmazlar bu yalan sözlerden?

“Tarih yalanmış, asmışlar giymeyeni(!)”
Kellesini vermiş şapka takmayanlar(!)
Bu asılanlar uzaydan mı gelmişti?
Hiç mi yakını yok? Ortaya çıksınlar(!)

Yakın uzak torunlar, dava açsınlar(!)
Yoksa şu torunlar, şahitler nerede?
Ve şahitlerden dinleyen akrabalar?
Çıkıp gerçeği anlatsınlar her yerde…

Onlar durmadan konuştu ortalıkta.
Bana dert, ulusa verilen zararlar!
Yalan söylerken olmalı mantığı da
Yoksa mahşerde görülür bu hesaplar!

***

Ben sizden biri Gazi Mustafa Kemal!
Değil kavgamız kıyafetten, şapkadan…
Din istismarından edelim hasbihâl.
Biraz konuşmak gerek din’den, Kitap’dan!

Bakın halkımla olan şu resimlere;
Sarıklı, çarşaflı doludur her yanım...
Bakın Diyanet’e, İmam Hatiplere…
Ehil olana Kur’an kursu açtırdım.

Üstelik Kur’an’ı tercüme ettirdim;
Hem Kur’an uzaktı insan hayatından!
“Kur’an dirilere indi”, bunu derim!
Rahatsızdım mevtaya okunmasından!

Şimdi yanlış anlaşılır bu sözlerim;
Dua ayetlerini elbet okuyun!
Bana da okuyun, her zaman beklerim!
Yalnız hepsini anlayarak okuyun!

Ben uzak değildim Kitap’dan, Kelam’dan!
Kur’an tercümesi benim büyük davam!
Ben kitabımızı indirdim raflardan...
Unutmayın ha! Az çok vardı Arapçam!

Kısaca Kelam ve Kur’an bilmeseydim,
Olsaydım din’e azılı büyük düşman
Bir düşünün tercüme ettirir miydim?
Ama düşünemezsiniz yoksa vicdan.

Bir söyleyin! Dün bugün kaç örneği var?
Manayı bilip kim olmuş din’e düşman?
Kur’an’da “Okuduğunu anla” yazar...
Ne yazık ki anlamadınız her zaman!

Biri çıkıp Arapça, sallasa küfür;
“Amin” diyeceklere sessiz kalmadık!
Güya onlar alim, ederler hep şükür(!)
Ben oldum uzak, dinden imandan artık(!)

Bir bakın yazdırdığım meale, ne der?
Yazıyor “Dinde zorlama yoktur” diye!
Okuyun! Laikliğe var işaretler;
“Ne bekçi, ne vekilsin” dendi Nebi’ye!

“Meşveret, liyakat, emanet, ehliyet”
“Hayrda yarışın, adil olun” diyerek
Doğrudan bir demokratik Cumhuriyet
Tanımlar Kur’an, artık anlamak gerek...

Özetle demiştim meclis kürsüsünden:
“Bu program, eş değil dogmaya, ayete”
“Ve sanıldığı gibi inmedi gökten.”
“Hem şartlara göre değişir elbette…”

“Dogma” ne demek? Zor değil araştırmak.
Bu bir Yunanca sözcük, bakın sözlüğe;
Arapça karşılığı “Nas”, Türkçe “İnak”...
Okuruz; “Değişmez, kesin hüküm” diye.

Eğer direkt deseydim “Bu bir programdır”,
“Sandığınız gibi inmemiştir gökten”,
“Din kitaplarının nasları değildir”,
“Elbet şartlara göre değişir hepten.”

Meclise ben tam da bunu söylemiştim!
İtiraz eden sözlükten arar bulur.
Tartışılmazdı Arapça “Nas” deseydim!
Bu “Dogma” sözünde başka mana yoktur.

Halk dilinde sık kullanılan bir söz var
“Ayet değil bu, elbet değişir” diye.
Hadi bu söze de versinler bir ayar,
Ama onlarda hiç yoktur bu seviye!

İnsan, toplum elbet değişir zamanla
Hayatın akışında şartlar gelişir.
Ancak Allah ayeti değişmez asla!
Oysa ihtiyaç için program değişir.

Kaldı ki Kur’an asla inmedi gökten.
Nasıl geldiğini sorun ayetlere.
Hem doğrudan “Oku” diyen Cebrail’den
Vahiy yoluyla tebliğ var peygambere.

Bir gün gökten kitap istemiş müşrikler;
Nebi’den verilen cevap: “Ben beşerim!”
Hem bu kıssa İsra doksan üçte geçer.
Yine der; “Ben rabbimi tenzih ederim...”

Allah zamandan, mekandan münezzehtir!
Allah’a aramayın göklerde mekan!
Allah’a mekan olmaz diyen ayettir!
Kur’an gökten inmez, olmayın Vatikan!

Biz de Arapça ders aldık okullarda;
Ben Arapça öğrenmiştim az ya da çok.
Dini de biliyordum ve Kur’an’ı da…
Kur’an’ı meal ettirdim, ötesi yok...

Eğer olsaydım dine karşı bir düşman
Asla tercüme ettirmezdim Kur’an’ı!
Allah aşkına olur mu dine düşman
Bilerek okuyan Kur’an anlamını?

Bakara yetmiş dokuzu da okuyun;
O dönemlerde kitap yazanlar oldu!
Elleriyle yazanlarda vardı oyun...
“Bu Allah’tandır” diye bana sunuldu!

Ezberden değil, okuyun bu Kur’an’dan;
“Onlar eliyle bir şeyler yazıp satar”
Ve saçmalayıp derler “Allah katından”.
Elbet Allah katında ziyanda onlar…

Bu teklifi Masonlardan da almıştım...
Ve ben onlara meydanı etmiştim dar!
Taviz vermeden locaları kapattım.
Buna Allah şahit, almayın intizar!

Müslüman itibar etmez bu zanlara!
Kulaktan dolma bilgiye inanmayın!
“Dogma” ve “Nas” aynı, bakın lügatlara!
Bu söz girmez hakarete, zorlamayın!

Bir de demişim Kâzım Karabekir’e
Kur’an’ı meal ettireceğim diye…
“Halkımız Arapoğlu’ndan yavelere”
“Kanmasın, anlayarak okusun diye.”

Derler: “Arapoğlu’ndan kasıt Nebi’ydi.”
Haşa, konu Kur’an dışı hurafeler...
“Arapoğlu’ndan” kasıt Arap Milleti...
Din diye dine sokulmuş çok herzeler!

Halk dilinde hep millet kastedilerek
Türkoğlu, Arapoğlu dendi mazide.
Rumoğlu, Lazoğlu, Kürtoğlu diyerek
Hala bu genelleme var günümüzde.

Vicdan, adalet, utanma yok bunlarda
Kaldırmazlar yüzlerdeki perdeleri...
Sormaz, sorgulamaz… kalırlar ortada!
Hep savunurlar, kutsarlar ezberleri...

Bakın dine sokulan hurafelere;
Tırnağı, sümüğü... kutsar mı peygamber?
Kur’an’la dikkat çekerken yavelere;
Gökte uçup günü durduruyor şeyhler(!)

Dediler; Her yerde var resimleri, çok…
Ama yokmuş bir tane namaz kılarken(!)
Fevzi Paşa dahil hiç birimizin yok!
Biz istismarı düşünmedik yaşarken!

Din istismarı alçaklıktır, anlayın,
On beş Temmuz size gösterdi gerçeği!
Yolumda olan subaylara bir bakın
Onların yok vatandan başka sevdiği!

Onlar o gün ölümüne savaştılar;
Her biri hakim oldu birliklerine!
Kararlı durarak başardı aslanlar!
Hep güvendim onların sezgilerine!

İşte kavga ettiklerim hep bunlardı;
İskilipli Atıf ve diğer hocalar,
Hepsi de İngiltere’nin adamıydı.
Elbet şaşar bunları hoca sananlar.

Yıllarca bu hocaları savundular?
Bakmadılar iş birlikçi yanlarına?
Eğer onları doğru anlasaydılar
Kolay kanıp gelmezlerdi bu oyuna!

***

Ben sizden biri Gazi Mustafa Kemal!
Sanki şu Rumeli verilmiş hediye…
Dünkü vilayetten edelim hasbihâl;
Sorun, törenle mi devlet oldu diye...

Hem “Dünkü vilayet” diyenler ne ayak?
Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Mısır… çok var!
Yunanistan, Bulgaristan, Bosna, Eflak….
Bir Anadolu kalmıştı, akla zarar...

Yunan kimi yenerek kurmuş bir devlet?
Yüz sene kimden koparmış toprak, bakın?
Nasıl gelmiş İzmir’e, deyin bir zahmet?
Doğruları söyleyin, yalan atmayın...

Yunan devlet kurarken Osmanlı ili!
Hem Osmanlı daha güçlü o tarihte!
Bu kıyası yapmazlar, ederler deli…
Bunları biraz tahlil edin yerinde!

Bu aymazlar böyle derken hep komikler...
Argo olmasın, etmeyelim hakaret!
Onlar doğruları asla söylemezler;
İşgalde Yunanistan yüz yıllık devlet...

İngiltere askeri ve iktisadi
Zaten çökmüştü, ilave kuvvet gerek.
Bu nedenle Yunan’a destek vermişti…
Direnişi kırmak için sürdüler direkt!

Hem cahil, hem ebleh, hem utanmaz bunlar!
Rasıt subayıma dediler İngiliz(!)
Onların başlıkları ışığı kırar!
Bunu anlamakta kaldılar hep aciz!

Bir de bu aptallar paltoma etti laf;
Ağustos şafağında aynı tepeden
Normal giyinip çeksinler bir fotoğraf!
Bunlar araştırmaz, konuşur ezberden!

***

Ben sizden biri Gazi Mustafa Kemal!
İstanbul’u terk ederken İngilizler
“Tek kurşun” atmamış, edelim hasbihâl.
Ezberden sallayıp, gerçeği gizlerler!

Tek kelime yoktur, teslim edenlere?
Sormazlar hiç gelirken atmış mı diye?
Sanki hepsi gazi, dönmüşler kevgire...
Bu ahmak gafiller hiç bakmaz geriye?

Kısaca Yunan kimin için savaştı?
Kim vardı arkasında? Söyleyin artık!
Elbet İngiliz adına kurşun attı.
Bu dostluğu biz size anlatamadık?

Evet Yunan denize atıldığında
İngiltere ayakta, koptu kıyamet!
Ve ordu İstanbul’a dayandığında
Londra basınında olaylar sürmanşet…

Muhafazakarlar, İşçi Partililer
Ortak, Liberal Parti iktidarına
Başkaldırıp muhalefete geçtiler.
Ve hükümeti düşürdüler sonunda!

İngiltere’de hiç değinmezler, neden
İktisat, siyaset, düşen hükümete...?
Ve bir daha iktidar yüzü görmeyen
Liberallerin düştüğü akibete?

“Üstatları” anı bulurken Londra’da
Bir türlü bakmadı arşivlere, niye?
Neler yaşandı Mudanya sonrasında?
Mecbur kaldı İstanbul’u terk etmeye...

Çanakkale’de, Çöllerde savaşırken
Ekonomi, maliye çökmüştü zaten!
Şu “üstat” Londra’da hatırat bulurken
Arşivlerden değil, konuştu ezberden…

Destek vermedi sömürgeler o anda;
Hintli müslümanlar itiraz ettiler!
Dediler: “Geçeriz Türkler’in yanına”
“Hatırlatırız, din kardeşimiz Türkler”.

Sovyetler dedi: “Kahrolsun emperyalizm”
“Emperyal güçlere gireriz savaşa”.
“Gerekirse emekçiler olarak biz”
“Onlara karşı tek yumruk ve tek safta!”

Kaybetmişler hem milyonlarca askeri!
Ayrıca bu uğurda servetler dökmüş;
Donanma, teçhizatı, topu, tüfeği...
Sonunda halife ellerine düşmüş!

Neden Yunan’ı cephede kırdırdılar?
Neden ölüme gönderdiler askeri?
Neden bu yolda kaynaklar harcadılar?
Türkler cumhuriyet kursunlar diye mi?

Alfabe, laiklik, devrimler için mi?
Yoksa oyun içinde oyunlar mı var?
Bunun için iç harp çıkarır, değil mi?
Onlar için bu zor değil, bre ahmaklar…

Destek kesildi İtalya’dan, Fransa’dan!
Yenilmişti Yunan, kırılmıştı maşa!
Çanakkale’de, Çöllerde harap olan
İngiltere gitti, girmedi savaşa...

İşgal etiklerine emperyal güçler
Pek getirmez cumhuriyet, demokrasi...
Hukuk, fen, teknik gelişme istemezler
Hele istemezler laik rejimleri!

Soralım; bunlar için işgal mi olur?
Şüphesiz onlar sömürmeye gelirler.
Şeyh veya aşiret önderi bulunur
Uzaktan doğru sülük gibi emerler!

Nitekim bakın Arap Coğrafyası’na!
Kısmen laik Kaddafi, Saddam, Esad’a?
Hepsi saf dışı, görün Allah aşkına
“Mümin” Arap diktatörler karşısında(!)

Hangi emperyal büyük kaynaklar harcar
Ve ordular kurup gönderir ölüme?
Güya emperyalistler bunu yapmışlar
Türkler bir cumhuriyet kursunlar diye(!)

***

Ben sizden biri Gazi Mustafa Kemal!
İki Lozan da karıştı birbiriyle...
Adalar hakkında edelim hasbihâl.
Yüksekten sallarlar, dil dönmez Uşi’ye?

Tarihte iki Lozan sözleşmesi var;
Birincisi bin dokuz yüz on ikide.
Yalnız İtalya ile, konu adalar.
Adalar verilmişti bu birincide...

Tarihçiler adlar karışmasın diye
Birinci Lozan’a hep dediler “Uşi”
Andılar Lozan’da semtin adı ile
Ne yazık ki bunu bilmez çoğu kişi.

Şimdi icralık araba mı Adalar?
Âdeta verilmiş bir yediemine(!)
Şayet böyle verilirse ey aymazlar!
Yedi kez emin olun, çöker üstüne!

Birinciye sessizler, ya ikinciye...?
Sormayı akıl etmediler bir gün de
Alacak imkan, donanma var mı diye?
Hiç yoktu adalar Misak-ı Milli’de!

İşin sırrı donanma, bakın Haliç’e!
İşgal altında, bize olmuştu uzak.
Zaten çürümüştü gemiler Haliç’de
Tamir imkansız, kaymıyordu kızak!

Çıkarma zordu, alınmazdı adalar...
Bakın Anadolu denizden kapalı!
Donanma yok, yapsak, kapalı boğazlar.
Kısmen Karadeniz sahili açıktı.

Masa başında yoksa tehdit gücünüz
Öyle kolay vermezler bir karış toprak.
Savaşlar ve fakirlik, bitap düşmüşüz!
Macera olmaz! Zafer edilmez helak!

***

Ben sizden biri Gazi Mustafa Kemal!
İmza atmıştık asrın son finaline!
İkinci Lozan’dan edelim hasbihâl;
Şu iki buçuk asrın neticesine...

Neler olmuştu bu iki buçuk asırda?
Osmanlı kaybetti her yerde topraklar.
Kayıp milyon metrekare topraklarda
Çok sayıda vilayet devlet kurdular...

Ancak onlar bu finali görmediler;
Toprak verene dediler cennetmekan.
Üstelik bizden soruldu verilenler?
Utanmadan konuştular arkamızdan?

Yenilgiler nedense konuşulmadı?
Farkındayız, sözler çekildi sineye.
Devleti çadırda kuranlar ağladı
Torunlar saraylarda dağıttı diye...

Daha güçlüyken verilen kayıpları
Neden “Cennetlik adamlara” sormadık?
Daha kötü şartlarda kurtaranları
Sorgulamak vallahi de şarlatanlık!

Güç imkan buydu, öteye gidemezdik!
İzmir sonrası yöneldik İstanbul’a…
Zira işgal altında, biz karar verdik
Ve mevcut gücümüz ile düştük yola!

Musul’a, Kerkük’e bakalım buradan;
Milleti zayıf düşürmüştü savaşlar.
Elde zayıftı kartlar, derim buradan.
Hem Filistin gibi etraf hain kaynar...

Bugün iyi bakın şu Orta Doğu’ya;
Doğru yerden bakacak göz yok bunlarda!
Bitmezdi harp, cephe kapanmazdı daha
Eğer açsaydık Kerkük’de ve Musul’da...

Çok konuştular Haim Nahum adını!
Lozan heyetimizde o bir üyedir.
Tanımıyorlar, o siyonizm karşıtı;
Mezarı bile Kahire merkezdedir?

Zira İsrail’de itibar görmedi?
Kalan ömrünü geçirdi Kahire’de!
Siyonizme karşı büyük kavga verdi!
Yaşamıştır hep bir İslam ülkesinde!

Ezcümle bir danışmandır Haim Nahum!
Doğrudur, o görev almıştır Lozan’da.
Azınlıkları temsil etmiştir malum
İlk iki buçuk ay süren toplantıda...

Hiç bulunmadı ikinci toplantıda!
Bundan sonrası da bir komedi malum;
Hemen çökmüş Osmanlı altınlarına
Bizim Hahambaşı “Hırsız” Haim Nahum(!)

Oysa Osmanlı Hazinesi tamtakır;
Altını olsa bile çalmak kolay mı?
Üstelik Düyûn-ı Umûmiye vardır…
Yahu hangi bankacı verir, aptal mı?

Eğer bu hırsızlık olsaydı, Hanedan
Elbet konuşurdu, kalmazdı hiç ketum!
Haim Nahum Türk dostu kaldı her zaman!
Hanedan da onu çok severdi malum.

Bunu hep yazar söyler bütün kaynaklar...
Onunla hep dost kalmıştır hanedan da!
Ve bu dostluğu sürdürmüştür torunlar…
O vefat etti bin dokuz yüz altmışta!

Yazar hep Mısır, Türkiye arşivleri
Ancak kimse aramaz bu arşivlerde!
Fikri namus, ahlak, adalet çok geri;
Bir de uydurdular Nahum Doktrini de…

Akraba değil Bernar-Haim Nahumlar!
Ve girmediler asla bir ihanete...
Hem Lozan’da şu gizli madde ne arar?
Zaten bunları teyit etti Cimer de...

Haim Nahum’a iftira haksızlıktır;
Hatırat yazıp İngiliz’e bırakan
Asıl Rıza Nur’a bakın, ne ayaktır?
Lozan’da köstebek belli, iz bırakan!..

***

Yurttaşlarım! Ben Gazi Mustafa Kemal!
Öyle böyle değil, ortam kaos, işgal...
Ne şerait düşünmüştük ne de ahval!
Kurduk milletle meclisi behemehâl…

Sorun onlara, artık cevap versinler;
Var mı hiç Kur’an’da kral ya da saltanat?
Kur’an adalet, meşveret, maslahat der
Ve devamında emanet ve liyakat…

Bu ilkeler olmaz ise sonu hüsran...
Nebi, Ebubekir’e vermez hilafet
Ve değil oğlu, olamazdı hanedan...
Allah adına sultan yok, rıza elbet…

Yönetenler hesap vermeli halkına!
Hesap bu dünyada verilmezse şayet
İstismar, münafıklık, şirk, şirret, riya…
Alır başını gider, sarsılır devlet...

Mahşerde bu hesaplar daha da büyür.
Hem sultan Allah’ın gölgesi olursa
Hep olur hikmeti hatası örtülür;
Der “Hesabımı vereceğim Allah’a”

Doğrusu her vatansever görmelidir;
Sevmezler ne Türk, ne Osmanlı aslında...
Yolları İslam değil, bilinmelidir…
Bakara’dan bakıp yarışın hayırda…

Bakara yüz kırk sekiz de önemlidir;
Şura, meşveret, emanetle birlikte
Bu cumhuriyettir ve demokrasidir.
Bunların adını biz koyduk sistemde.

Halk hesap soruyor, sandıktan kaçarlar;
Cumhuriyet, demokrasi halkın yanı…
Monarkı, tiranı İslama soktular;
Oyun kurmak için severler sultanı.

Şura, Meşveret, maslahat ve emanet
Diyen Kur’an’a ters mi düştüm, sorarım?
Hem Kur’an’da yok saltanat ve hilafet!
Ne hanedanlık, ne varlık; yok mirasım…

Ömrü hayatımda olmak istemedim
Ne tek adam, ne padişah, ne de bir kral...
Ömrüm boyunca kendimi ihmal ettim;
Elli yedi yıl yaşadım, sanki hayal!

Olmaz başka irade millet üstünde!
Ben bu iradeye hep saygılı kaldım.
Ve tüm varlığımı bıraktım millete!
Her şeyi millet için milletle yaptım!

Ezcümle ömrümü milletime verdim!
Milletimi ve şerefli ordusunu
Hem üstün tuttum, üzerine titredim,
Hem cumhuriyet ile çizdim yolunu!

***

Ben sizden biri, Gazi Mustafa Kemal!
Kendim için ne büst, ne de heykel diktim!
Korunmak için kanun? Olmayın aptal!
Vallahi ben bunlara gülüp geçerim!

Ancak heykele, resme, tüm sanatlara
Tarihe not düşmek olarak bakarım.
Ayrıca Türk Milleti tapmaz bunlara
Ve benim korunmaya yok ihtiyacım!

Onların derdi ne put, ne heykellerim;
Türkler tapmaz bunlara, bunu anlayın!
Sorun anti emperyalist fikirlerim!
Biraz araştırın, kafadan atmayın!

***

Ben Mustafa Kemal, kafa yorun biraz!
Dediniz bana: “Ömründe yenilmedin!”
Yanlış yolda giden muzaffer olamaz!
Allah utandırır, vermez buna izin!

Kötüler yaşamamıştır hep yenerek;
Allah rezil eder, aksini görmedim.
Ancak Allah tarihe not düşürerek
Bana yaşatmadı, buna şükrederim!

Ancak tarih yazar çok eğildiğimi
Ben doğayı çok sevdim, kavga yapmadım!
Bir çınar için taşımıştım evimi.
Çocuklarla diz çökmeden konuşmadım!

Toprağı görmedim emlakçı gözüyle!
Çocuk, doğa; milletin bekası derim!
Bu gerçek ibadettir, bilinsin böyle!
Aksi davranışlara, ihanet derim!

***

Sizden biri, ben Gazi Mustafa Kemal!
Toprak verene dediler: Ulu Hakan?
Devamı da var, biraz edelim sual;
Teslim olana dediler: Mağdur Hakan?

Onlar bunları söylerken arkamızdan
Toprak alan ben ve kurmaylarım için
Hep dediler: “Az aldılar” utanmadan!
Söylerken mantık gerek, bunları geçin!

Doğrusu şudur: Bu idi mevcut imkan...
Hükmü verdiler, hem öteki dünyadan(!)
Toprak verenlere dendi “Cennetmekan”?
Bunlar mahşeri öğreniyor Allah’tan(!)

Bir tuttular Vahdettin ile Fatih’i?
Biraz düşünün! Fatih halife değil!
Ancak dünyaya gösterdi dirayeti;
Cihan devleti kurmuştu, edin tahlil!

Fatih tüm dünyaya hükmetti bilfiil;
Değildi halife, az düşünün lütfen!
Hilafet politik makam, dinden değil,
Hem kılıç zoruyla gelmişti fetihten...

Bakın halifenin destek çağrısına;
Nedense İslam Âlemi kaldı sessiz.
Bir kısmı başkaldırmıştı Osmanlı’ya!
Bir kısmı bağımsız değil, hem yetersiz...

Dediler hep “Halifelik büyük güçmüş”
Güya bize kaldırtmış şu İngiltere(!)
Bir defa halife ellerine düşmüş,
Hatta yanında Araplar ve petrol de...

Ben de derim, büyük insan Fatih Mehmet!
Ancak Fatihler doğmaz hep aynı soydan!
Sallamayın hurafe, akla ihanet;
Şu Ebu Leheb’i okuyun Kur’an’dan.

Cennete cehenneme bilet keserken
Benim için “O cehennemlik” dediler?
Bu tanrıcılığı kıskandım gerçekten(!)
Ölünce arkamdan hakaret ettiler?

Bir de Ankara’nın başkent olması var;
Güya talimat almışız dış güçlerden?
Ankara’dan kurtardık yurdu, baksınlar!
Bir de güvenlik, vefa, ikisi birden...

Dönmemizi beklediler İstanbul’a!
İstanbul’dan tez gelmedi elçilikler?
İngiltere taşındı ta otuzlarda...
Hiç araştırmaz, düşünmez bu eblehler!

Gelelim Ayasofya meselesine:
Art niyetim yok, bu tapudan bellidir...
Giderken Hatay’a ve Montrö Akti’ne
Yola döşediğim taşlardan biridir!

Hele Osmanlı İstanbul’una bakın;
İstanbul ismi bilinmezdi dünyada.
Ad: Kostantinapolis, dünyada yaygın
Yurt dışından gelen bütün postalarda...

İstanbul adını kabul ettirmiştim.
Kolay ikna edemedik şu dünyayı...
Evrakı, postayı geri çevirtmiştim...
Sonrası malum, ben kazandım davayı...

Hakkımda konuşurken hep tutarsızlar!
Gırla gidiyor yalan, iftira, gıybet…
Vicdanları hiç yok, Allah’tan korkmazlar!
Mahşerde görülecek hesaplar elbet...

Ben dünyada yenilmedim, yazar tarih!
Kabrim ışıktır milyonların yoluna!
Ölüm de yenilmez, fikrim zikrim sarih!
Uyarırım, uğraşmasınlar boşuna!

Bir önerim var şu tuhaf adamlara;
Önce aynada tiplerine baksınlar!
Bu Türklüğümü sorgulasınlar sonra,
Leşlerini görse kusar şu Bozkurtlar!

Milletime “Sizden biriyim” diyorum!
Mete Hanlar ecdadımdır, bu biline!
Bu yolda; genç yaşta ölüme baş koydum!
Söylemiştim: “Ne mutlu Türküm diyene!”

Pendik/29.10.2023

Mustafa Bulan
Kayıt Tarihi : 7.8.2025 06:19:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!