Yorgunluğun Ontolojisi

Sabit Süreyya Sirer
131

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Yorgunluğun Ontolojisi

Ülkemden, sevdiklerimden, anılarımdan -
Gitmek mi zor?
Yoksa kalmak mı bu çürüyen gerçekliğin içinde?
Belki de soru yanlış…
Belki de zor olan gitmek ya da kalmak değil,
Hiçbir anlamın kalmadığı bir dünyada
Hâlâ anlam aramak.

Kesin olan bir şey varsa,
O da şudur: tükeniş, artık varoluşun kendisi oldu.
Yorgun düşmedik biz…
Yorgunlukta yeniden doğduk.
Çünkü bu topraklarda nefes almak bile
Bir direniş biçimidir artık.

Adalet… Bir zamanlar yüce bir idealdir derlerdi.
Şimdi bir put gibi çökmüş önümüze -
Taşlaşmış, kırık, içi boş.
Kimin sesi daha yüksekse, hak onundur.
Kimin eli daha kanlıysa, yasa ondan yanadır.
Ve biz, sesimiz kısılana dek bağırdık,
Sadece sessizliğimiz yankılandı bize.

Liyakat… Bir zamanlar insan emeğinin anlamıydı.
Şimdi bir ironi.
Çünkü en vasıfsız eller taşıyor en ağır mühürleri.
Çünkü sadakat zekânın, bağlılık bilginin yerini aldı.
Çünkü değer, artık değersizliğin ölçüsüdür.
Ve biz, değersizliğin ortasında anlam arayan
Absürt varlıklarız artık.

Gelecek diye bir şey yok.
Sadece tekrarlanan bir şimdi var -
Her gün aynı yanlışların tekrarlandığı,
Her sabah bir önceki gecenin uzantısı gibi yaşandığı bir şimdi.
Plan yapamıyoruz; çünkü plan,
Henüz var olmayan bir geleceğe duyulan inançtır.
İnanç ise bizden çoktan alınmış bir lükstür.

Umutsuzluk…
Bir duygudan fazlası artık, bir varoluş tarzı.
Tıpkı nefes almak gibi, yemek yemek gibi, uyumak gibi
Umutsuzlukla yaşıyoruz.
Çünkü umut, insana verilmiş en zararlı uyuşturucudur.
Ve biz, ayık kalmanın acısıyla sarhoşuz artık.

İnsan hakları…
Bir metnin satır aralarında unutulmuş eski bir kelime.
Kendini ifade etmek?
O da artık bir suçun diğer adı.
Çünkü düşünmek ihanet,
Sorgulamak terör,
Susmamak delil sayılıyor.

Siyasi baskı -
O artık sadece bir yönetim biçimi değil;
Bir varoluş koşulu.
Çünkü bu topraklarda doğan her çocuk
İlk çığlığını korkuyla atar.
Ve korku, büyüdükçe kimliğe dönüşür.

Gitmek mi zor?
Evet. Çünkü gitmek, geçmişini inkâr etmektir.
Çünkü ardında bıraktığın sadece insanlar değil -
Bir kimliktir, bir dil, bir varlık sebebidir.
Ama kalmak…
Kalmak, her gün biraz daha yok olmaktır.
Kalmak, canlı bir mezar taşına dönüşmektir.

Belki de asıl trajedi burada saklı:
Gitmek ve kalmak arasında değil,
Gitse de ölecek, kalsa da ölecek bir ruhun çırpınışında.
Çünkü bu topraklar artık bir coğrafya değil,
Bir yara.
Ve biz, o yaranın içinde doğduk, büyüdük,
Ve sonunda yara olmaya mahkûm edildik.

Ama belki de mesele hiç bu kadar kişisel değildir.
Belki de sorun, sadece bu ülkenin değil -
Varoluşun ta kendisidir.
Çünkü her insan, bir anlam yanılsamasının peşinden koşar.
Ve her çağ, kendi boşluğunda boğulur.
Biz sadece bu çağın daha karanlık bir dip noktasına denk geldik.

Gitmekle kurtulamayız.
Çünkü nereye gidersek gidelim, taşıdığımız şey biziz.
Çünkü adaletsizliği içimize işlemişler,
Liyakatsizliği ruhumuzun dokusuna kadar kazımışlar.
Çünkü korku artık bir dış koşul değil -
Bir iç refleks.

Ve yine de hâlâ buradayız.
Hâlâ düşünüyor, hâlâ acı çekiyor, hâlâ var olmaya çalışıyoruz.
Çünkü insan, en çok da umutsuzluğuyla insandır.
Çünkü anlam, ancak yokluğuyla hissedilir.
Ve belki de en büyük isyan,
Artık hiçbir şeye inanmamak ama yine de nefes almaktır.

İşte bu yüzden gitmek de kalmak da çözüm değil.
Çünkü biz artık sadece “gitmeyen” ve “kalmayan” değiliz.
Biz, hiçliğin ortasında “var olmaya çalışanız.
Ve belki de tam da bu yüzden,
Bizim varlığımız bir yenilgiden ibaret değil -
Bir direnişin ta kendisidir.

Sabit Süreyya Sirer
Kayıt Tarihi : 4.10.2025 14:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!