Çıkmaz yollar arasında kalmış, yolunu ve gideceği yeri bilmeden özgürce tutsaklığa cıkmış bir yolcuyuz.
Hangi han veya hangi hancı yardım edebilir bilinmez.
İşte tam burada başlar zaten, ‘ömür biter yol bitmez’ türküsü…
Yürümeye devam ettikçe, bir öncekinden farklı kavşaklar ve bir ötekine benzemeyen yollar sonu hep aynı yere çıkacaksa bu çeşitliliğin maksadı ne? Yoksa sevgiyle çıkılan yollar, kesişmeyebilir mi? Sevgiliyle gerçekler acıdır derler hep… O zaman söylesene; gördüğümde sevindiğim, dokunduğumda ürperdiğim, sığındığımda kollarına rahatladığım, sen gerçek değil misin?
Uyandıran sen olmadıktan sonra, kâbus dolu uykularımdan uyumanın anlamı ne? Azığımda, ekmeğimde tuzum, sürümde kuzum, toyumda gelinim olmayacak bir gerçeksen, acısın demek ki!
Ama ne acı ki gerçek değilsen ben, uyuya kalmış bir kamyon şoförünün yapacağı kazanın hemen öncesinde gördüğü bir rüyayı görüyorum.
Oysaki özgürce çıktığım şu yolculukta, kendimi bilinmez yollarda bir sürgüne, bitmeyecek bir yolda ölüme mahkûm etmişim; heyhat hani özgürdüm!
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin