Yetmez mi?
Bir sahil kasabasında yaşlanmak istiyorum ben,
Herkesin birbirini tanıdığı,
Çok şey istemiyorum öyle, gerçekten.
Denize sıfır olmasın evim illa,
Ne kat ne yat olsun, ne araba ne villa;
Küçük bir kulübe yeter işte, ne bileyim.
Bir iki odası olsa da yeter,
Ama mutlaka bahçeli olsun.
Ben ıhlamur ağacını ellerimle dikeceğim,
Sen de türlü türlü menekşe ekersin işte.
Ahşaptan bir çit yaparız bir de, birkaç meyve ağacı, tamam.
Öyle eşya falan da istemem,
Ne öyle odalar dolu dolu aman.
Mümkün olsa elektrikten bile kaçarım;
Sedir bile fazla, inan bana.
Her taraf yer minderi olsun, ne var?
Duvarlar boyu yastık yetmez mi?
Ne televizyon derdimiz olsun, ne de uydu, öyle çeşit çeşit.
Ha, tamam, eski bir radyomuz var,
Türküye sabitlerim olur biter.
Arada efkârlı türküler dinleriz, sen közde kahvemizi pişirirken.
Ben küçük lokumlar alır gelirim Hasan Amca'dan.
Haftada bir gün çıksak yetmez mi şehre?
Bir iki dergi alırım senin için sahaftan,
Onca kitap yeter zaten ikimize.
Hem yazmaktan vakit mi kalır?
Sen söylersin, ben yazarım hikâyelerini hayatın,
Yorulunca gökyüzüne bakarız.
Kaldırdığımda başımı gökyüzü olsun isterdim hep, bilirsin.
Odamız annemin çeyizlik yastığı gibi koksun,
Ve sadece birkaç gaz lambası olsun içinde,
Babamın kokusu sızlasın burnumda,
Her akşam gazyağı kokusunu çekeyim içime derin derin.
Öyle sessizce ağlayayım arada.
Anamın dokuduğu ilk seccadeyle
Nenemden kalma tespih asılı dursun.
Akşamları beraber kılarız namazlarımızı;
Sabahları mazur görürsün beni;
Küçük mescidinde kılarım kasabanın.
Mehmet Amca'nın ellerini öpmezsem
Ve eğer seherin kokusunu çekmezsem
Ali kardeşimin küçük balıkhanesinde, gücenirler bana.
Sen kahvaltıyı hazır etmeden gelirim ben.
Mümine Teyze'min kapısının önünde;
Sırtını duvara yaslamış tespih çekişini görür görmez gelirim.
Hem Hidayet Dayı kahvesinin önünü sularken,
İçime çekerek toprağın kokusunu,
Ve Kazım Amca'mın bahçesinden yeşil soğanımı kapar kapmaz gelirim.
Sen Ayşe Teyze'min verdiği yeşil zeytinler ve bir parça peynirle
Ve ellerinle pişirdiğin mayalı ekmeği koydunsa sofraya,
Bütün dünyayı veririm sana.
Bilirsin, bir de çay olsun yeter!
Ha, bir de üstümüzde gökyüzü,
Uzanıp da dizine,
Öyle içimden geldiği gibi şiirler söylerim bakarken ay gibi gözlerine.
Ağarmış saçlarıma inat, hayatın bütün nankörlüklerine misilleme,
Ve yaşanmış bütün acılarıma nispet olsun diye,
Gencecik bir delikanlı gibi sarıp da belini,
Sonra da sıkıca kavrayıp ellerini,
Ve her namazım, her niyazımdan sonra
Ölüme adım adım giderken hep,
“Seni çok seviyorum,” desem,
Yetmez mi?
Kayıt Tarihi : 6.10.2025 12:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!