Süleyman Demirel anlatıyor. ’’ 12 Mart diye bir olayın olmasına sebep yoktu ama oldu. Kumanda heyyeti geliyor ve size muhtura veriyor. Düşündük taşındık Cumhurbaşkanına gittik. Dedi ki, ‘Bizi aştılar.’ Nereye gideceğiz? Bizim yapacağımız bir şey var: ‘Ey genelkurmay Başkanı, gel bizi al buradan.’
O zaten almayı kafaya koymuş. Bizim kafamız ise düz, ne koysak durmaz biliyoruz.
‘O şapkayı aldı gitti’‘’ diyor ya adam.
Şapkayı alıp gitmeyecektim de ne yapacaktım? Yani giderken telaşla şapkayı bırakacak halim yoktu ki. O şapka benim öz şapkam yani. Kime bırakacağım onu? Nekadar gerçekçi görüyor musunuz? Bu devlet onların öz malı değildir. Bu devletin onların şapkaları kadar değeri yoktur.
EY BU DEVLETİN GERÇEK SAHİBİ ÜRETENLER; EMEKÇİLER BUNLARI DUYUN VE UYUMAYIN, DEVLETİNİZE SAHİP ÇIKIN!
Siz canınızı verirken onlar şapkalarını bile gözden çıkaramıyorlar… Hocanın dediği gibi ‘’el sizin malınızı oyun oynayarak güder’’ Ve işte Kurtuluş savaşında Emperyalizmden canınız pahasına aldığınız bu topraklar, şimdi parfüm almak için satılıyor.
Haziran 1977’de rahmetli Ecevit’e suikast yapılacağını MİT müşteşarı haber verdi. En sevmediğim iştir muhbirlik. Ben ne yapacağım bu haberi? MİT müşteşarı işten atılmayı çoktan hak etmişti ama, iş daha da büyüyecekti. Yani sizin anlayacağınız ‘’Aşağı tükür sakal, yukarı tükür bıyık.’’ ‘Kardeşim tedbir alın’ ‘Aldık’ diyor emniyet… Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e gittim. ‘’Böyle bir durumla karşı karşıyayım. Bunu haber vereyim mi kendisine? Biliyorsunuz 5 Haziranda da seçim var.’’ Düşündü taşındı ‘’Sen bilirsin’’ dedi. En iyisi sayın Ecevit’e haber vermek dedim aradım. Yani devlet tedbirini alıyor ama, sen de tedbirli ol, Sayın Ecevit bu haberi alır almaz ‘’Bana suikast var, devlet beni koruyamıyor’ diye avazı çıktığı kadar bağırdı.
Evet Sıvas’ta Mdımak yanarken nasıl seyirci kalmışlarsa aynı durum…
Bunları da öğrendikten sonra o şapkanın değerini öğrenmiş olduk. Hani hepimiz biliriz, insanın donu çekilince nasıl bir refleksle donumuzu tutarız, işte sayın demirelin de şapkasını aynı reflekle tutmasının sebebi varmış. Adamın bütün ayıbı o kafasındaymış…
Adam Denizlerin asılmasına üzülüyormuş ama üç sağdan üç soldan asarak adaleti korumak adına zorunluymuş bu infaz… O kafadaki adalet anlayışına hayran olmamak mümkün mü?
Vatanın şapka kadarı değeri yoksa onların nazarında, üç gencin değeri olur mu?
Eyyyy! hala hayatta kalanlar. Sizin değeriniz var mıdır onların gözünde?
Devletin tepesindeki adamların acizliğine, pardon sinsiliğine bakın ki, muhalifleri nasıl sindirmeye çalışıyorlar…
‘’Şimdi ne gereği var 40 yıl önceki olayları gündeme taşımanın? ’’ diyenler çıkacaktır. Şimdi ne değişti?
Aynı mantığın devamı şimdi de adaleti sağlamak için olmalı, her gün 8-10 Kürd’ü, 8-10 Türk’ü yargısız infazla cezalandır mıyor mu?
İşte 40 yıl başımızdan eksilmeyen adamın şapkasını, donumuzu tuttuğumuz refleksle koruması bundan.
Bizim kıçımızdaki ayıp onun kafasındaymış…
Not: Siyahlar gazeteden aynen alındı. Maviler benim.
Mehmet HalilKayıt Tarihi : 15.9.2012 00:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!