Yeni çıkan kitabının imza gününde gördüm bu gün seni, kısacık kestirmişsin saçlarını. Bir şeyler kırılıp döküldü içimde. Sonra küçük bir çocuğun ağlamak öncesindeki halleri gibi, gelip de demirledi dudaklarıma tarifsiz bir hüzün. Darılma ama gülüm, sonbahar rüzgârlarıyla usul usul salınan sazlıklar gibi uzun siyah saçlarından nasıl vazgeçebildin? Hiç söylemedim sana fakat sen güldüğünde, saçlarının her bir teli de sanki seninle birlikte gülümsüyor gibiydi. Ne tuhaf bir sevinç değil mi çocuk? Ne muhteşem bir sevinç değil mi?
Oralarda da soğudu mu havalar? Kırlangıç kuşları da göçtü mü sizin diyarlardan? Hatırlıyor musun ne mücadeleler vermiştim kırlangıç kuşunu tarif edebilmek için sana? Aklıma geldikçe gülüyorum bu gün bile çocuklar gibi. Sen de gülüyorsundur mutlaka. Gül tabi / gül ki / çiçekler açsın yüzünde / dönsün sonra mevsimler / Gül ki / ömrümüzün kara kışları / bahara devretsinler / gülüşlerinle birlikte nöbeti.
Yeşilden kızılın tonlarına doğru dönüyor artık yaprakların rengi. En çok bu mevsimde tuvalin karşısına geçip bir resme başlama isteği coşuyor içimde. Belki de bu yüzden, gözlerinde ve yüzünde sonbaharı taşıyan kadınlara âşık oldum hep. Tıpkı senin gibi kuşum, tıpkı senin gibi.
Şu anda oralarda olmak vardı diye geçiyor aklımdan. Bir anlığına da olsa unutmak vardı kavgamı. Gözlerinin ikliminde savrulup, bir bardak su ile sarhoş olmak vardı ellerinden. Ve elbette gülüm, gelinlik bir kızın yüzünde salınan sevinç ve hüzün gibi, seninle birlikte izlemek vardı Qecresh’de sonbaharı.
Kim bilir kaçıncı kez dinledim bu gün şarkımızı. Havaalanının kapısında ayrılırken, başka başka yönlere doğru çevirmiştik ya hani yüzlerimizi, yan yana olsak da bakamamıştık ya birbirimizin gözlerinin içine. O gözlerimiz ki Hazar’ın çanağında ne sağanak yağışlar biriktirmişti değil mi?
Benden yana soracak olursan eğer, merak etme iyiyim. Davamın uslanmaz bir neferi olarak, her gece vurulup, her gece sessizce ölsem de ve duymasa da hiç kimsecikler ‘sokaklarda mızıka çalan çocuklar’ gibi yürüyorum boyun eğmeden hayatın içerisinde. Her geçen saat daha da büyüyor içimde senden ayrı kalmanın sancısı. Ne konuşmak, ne de yazmak dindirmiyor sana olan hasretimi. Baş edemediğim tek şey içimde kök salan sensizlik. Biliyor musun? Dün ikinci kez minik bir hece şiiri yazdım, senden bahsettim o minicik şiirde, yorumların altında okursun. Birazdan bitirip göndereceğim mektubumu. Ve sonra gecenin gündüze el uzattığı saatlerde dışarı çıkıp gökyüzünde arayıp bulacağım seni. Yedi kız kardeşin gözlerinde tekrar buluşacağız yani.
Sana dair her şeyi ama her şeyi, en kıymetli hazinem ve kavgam gibi yüreğimin sana ait olan en derin köşesinde koruyup saklıyorum. Vadem dolup da payıma düşen o son nefesi alacağım güne dek aklımda ve gönlümde olacaksın. Seni çok özlüyorum, sadece sevginle tutunabiliyorum hayata.
Gözlerinden öpüyorum çocuk. Sevgimle kal, hep sevgimle.
“sokaklarda mızıka çalma çocuk” Attila İlhan. “Askıda yaşamak” şiiri
Yunan mitolojisinde Pleiades, "Yedi Kız Kardeş" olarak bilinir.
Ülker yıldız kümesinde yer alan bu yıldızlar çıplak gözle görülebilir
Anadolu’da “Büyük kepçe” ve “Süreyya” olarak da isimleri geçer.
Mehmet Akif Ersoy “ Çanakkale şehitleri” için yazdığı şiirinde “yedi kandilli süreyya” dizesiyle bu takımyıldıza atıfta bulunduğu söylenir.
Kayıt Tarihi : 4.10.2025 00:04:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
https://www.youtube.com/watch?v=0a23bOjYpJ0