Yasemin Ünlü 16 Ocak 1981’de Kastamonu’da doğdu. Katkı sağlamış olduğu sosyal sorumluluk proje kitapları ile tanınan Yasemin Ünlü aynı zamanda kendini gençlerin bilinç, düşünce ve anlam dünyalarında mantıklı kazanımlar sağlamasına adayan bir yazardır. Şair ve hikayeci olarak tanınan yazar basın kökenli olup, absürt edebiyat ile de yakından ilgilenmektedir. Bir dönem edebiyat dergilerinde yayın sorumlusu olarak görev yapan yazar; hayvanların dünyasına farkındalıklı bakış açıları getiren yazıları ile de tanınmıştır. Hikâye, şiir, absürt edebiyat ...
"bizi bize getir"
🕊 🕊 🕊
//beni hiç olmamış gibi unut, sonra yepyeni hatırla//
yârin gözleri seher vakti olsa,
içimdeki ufukları bahara çeviririm.
Münferit veryansınlarla doludur bazen yürekler… Sigara yeni başlamış bir kalbin yorgun yanında duran bir kıpırtısınız siz, bayım.
Uzun bir seferden dönmüş gibi yorgun düşüyorum gözlerinize bakınca.
Artık kalbimden neler geçtiğini bilmenizi istiyorum. Çünkü bunca vakit, boşuna, tadını kaçırdım gecelerin.
Ne zaman İstanbul giyinse yüreğim ve seyrine dalsam tüm heybetiyle yalnızlığımın, mecalsiz bir dilencinin kirlenen sakallarının rengine bulanır düşlerim. Şimdi hangi iskeleden atsam sevdayı, hangi köprüden itsem, kanadında onlarca kesik uçamıyor eskisi gibi!
Ne zaman İstanbul giyinse yüreğim, sen düşüyorsun yüreğimin yanı başına. Miras bıraktığın bu yalnızlıkla hangi sahilinde yeniden dirilsem olağanca gücümle yine sevda düşüyor sevdanın yanı başına tökezliyorum! Sevgilim mi İstanbul oldu, İstanbul mu sevgilim bilmiyorum. Ey yalnızlıklar şehri, düşlerimi geri ver!
Manzaranın sırrında kaybolurken tüm yalnızlığımla bir martının kanadına takılıyor gözlerim. Sonra bir çocuk koşarak geliyor ve simit atıyor martılara. İşte o an çocukluğuma dönmek istiyorum ama… Çocuk sesimle çağırıyorum beni gelmiyor!
Ne zaman İstanbul giyinse yüreğim, aldanmış bir aşığa takılıyor gözlerim. Soluğu gözyaşı kokan, unutulmuş saatlerde yalnızlığın eşiğinde kaybolan.
Ne zaman İstanbul giyinse yüreğim, sus diyorum yüreğime sus! Sen incindin kimse incinmesin! Oysa ne günahı vardı ki İstanbul’un onca şaire ayıp olmaz mıydı şehr-i sevdayı suçlamak?
vuslatın şulesi
/ neden çatlar zamanın aynası insanın avuçlarında?
yalnızlığın göğsüne sızan bir ay ışığı mıdır dualar?
İmdadına yetişir mi tanıdık bir ruhun sesi?
bir resim neden ağlar insanın içinde?
Yaşamak, bazen eski bir sinema perdesine yansıyan silik bir gölge gibidir. Görürsün ama dokunamazsın. Bir pazar sabahı, kimsenin uyanmadığı bir apartmanın merdiven boşluğunda yankılanan çocuk ayak sesleridir. Hayatın ağırlığı, o yankıda gizlidir. Bir sigaranın külüne, bir yağmur damlasının cama bıraktığı iz kadar geçicidir bazen mutluluk. Yine de, vazgeçemezsin.
Gece çöker, karanlık yalnızdır; yıldızlar bile birbirine bakmaz. O sırada caddenin köşesinde bir şişe şarapla konuşan adama takılır gözlerin. “Bu da yaşamak mı?” diye sorarsın kendine, lakin cevabı bilir misin? O adamın ayakları nasırlıdır belki; bir zamanlar sevdiği kadının adını kazımıştır köhne bir ağaca, şimdi o ağaçtan dökülen yapraklarla konuşur. Sen ise bu manzarayı seyrederken, kendi içindeki boşluğu bir çukura gömmeye çalışırsın. Fakat bilirsin, çukurlar dolmaz.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!