eski güzlerden kalma sancılı yaşım
acılar benim oldukça hissediyorum
diğerlerinin acısını.
yalnızlığıma hoş geldim...
biz
şarapçı ekber, sefil seyfi
izmaritçi mahmut ve ben
yakamozda rakıya çıktık düş denizine
hani diyorum
rakıya meze de olmak vardı işin içinde
az önce,
yani sen bu kenti
ateşe vermeden
biraz önce
ben kendi içimde
zaten yanıyordum
ve dayadım namluyu şiirlerime
hışımla tekmeledim dizelerimi
gardenyalarımı, sıratımı,
ademin kızlarını
bir çırpıda kırıp kalemimi
idamına verdim hükmümü...
yıldızlar üstüme üstüme dökülürken
en kalabalık yalnızlığımdayım ömrümün
yoksunluğunun hüznündeyim
ekmeğim, suyum gibi
destursuz girdiğin, kutsal toprağımdan
zaferle çıkıyorsun ya
erguan kokusuna maskelenmiş
cenab bu kentte
bak martılar da havalandı
bense bıraktığın yerdeyim
şarapta ve bende
uğruna
bir asır yol gittim
hem toprakta
hem bulutta
seviştim çığlık çığlığa
şimdi yüzünü çiz deseler
Hangi boyutlarda yaşamalı ki insan? Sevda hangi boyuta ekmek hangi boyuta tuz hangi boyuta sığdırılmalı? İnsan neyi neden sorgulamalı...
-Adını koyamıyorsun değil mi?
-Evet... İlle de yürürken, otobüsteyken... Eve dönerken...
entelliği nerede öğrendin akdeniz
kimden aldın bu çalımı
kime sattın
suzidilara
boynumda bohem bir atkı
zamana karşı ısınmaya çalışıyorum
sabiler geride kaldı,
kendimden kendime geliyorum.
kadınları çoktan doğurdu çingene gülüşlerin.
papatyaları çoktan verildi palyaçoların..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!