yaşam...
ey sevgili
sevdalar şehrinin çekim gücünün,
ismi konmamış gizemi gibiydi gülüşün...
nazlı bir gül gibi gülerek gelen ölümün değil,
hayattan vaz geçişindi gönlünce...
hüzünle gülümsüyordum ben...
ılık damlalar yağarken yanaklarıma...
yıldız kaydı diye dilek tutarken meydanlar
sen hayattan kopuşuna dilekler tutuyordun
yaşamanın hakkını sonuna kadar verirken...
ölüm
diyorsun ki...
eyyy yaşam...
tadında yarım kalan her sey gibi
bilemedin yaşamayı ve sevmeyi
oysa ki türkü tadında yaşamak lazım
mor çiçeklere tutunan çiğ damlası gibi
tutunmak lazım boşluğa meydan okuyarak...
daha doğmamışken güneş
gebeyken bir tomurcuk güne...
sevdaya hazırlanmalı ölüme inat...
yaşam...
belki yaşam,
kim bilir belki de ölüm....!
kimsenin hayal bile edemediği sır...
ne olabilir ki acep?
bir başına yaşarken sancıları..
tohumun çatlaması,
ağaç olma sevdasından-mıdır
yoksa alın yazısı-mıdır tohumun,
boynunu bükerek kabul ettiği...
ölüm...
camın özüdür kum
ve bir araya gelmesidir tanelerin, kum...
senin ki ne, yaşam? ya da benimki si?
sevginin ardındaki özü, kim bilebilir ki?
ve ölümün ardındaki gizi ey sevgili...
ve kim bilebilir hangi zamanda...
ikimiz bir beden olacağız ey sevgili...
bunu da tebessümle düşünmek gerekmez mi?
yaşam...
düşlerim sınırsız ama, ey sevgili...
bir gönül,
kaç sevdayı daha taşır ki ömrünce...
hangi sınırsız düşü kurabilir ki,
sadık yari toprağa sevdalanınca?
ve sevişmeyi ibadet saymadıkça...
hangi sevda şehrinde barınabilir ki?
ölüm...
zaman mekan
çocuğuna ağlayan kadın ve oyuncağına sevdalı çocuk
nereden bilsinler sevda şehrinin kapılarını...
ve nereden bilsinler sevda şehrinde yaşananları,
anlatılanlardan gayrı...
zaman, yalan aslında, mekan yalan...
yazılanlar deli zırvası
ve seni saklıyorum özümde,
düşürmüyorum sözüme
gözlerimde ayrılığının ılık esintisi
iliştirme bakışlarını sakın yaşama
bu gizem bende kalsın ey sevgili...
yaşam...
ey sevgili...!
öperek alınlara konan kutsanmış ekmek gibi mübarek şu aşkın
tek sultanı sensin...!
ey sevgili çıkmaz sokakları sevdaya çıkarırsın da
Ferhat şenlenir
tenime dokunsan
güller kızarır da al al olur...
ve bülbüller coşa gelir...
eşsiz nağmeler havada uçuşur da,
beyaz küçük bulutlar eflatuna dönüşür...
ölüm...
ey sevgili
bir nida gibi düştün kutsal kitaba...
dilden dile, gönülden gönüle akarak evrene yayıldın
o günden sonra sevda şehri gök kuşağı oldu
reklendi ışıldadı sevgi...
hasedinden çatladı kötülük...
yaşam...
ey sevgili...
o günden sonra kıymetini, yalnızca,
seni yüreğinde hissedenler...
ruhunu seninle yıkayanlar
erdemli ruhlar,
kutsal kitaplar...
ve birde ben anladım....
erdal yalçın
12/09/2014
Kayıt Tarihi : 12.9.2014 19:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
sevda üzerine yazılan bir şiir...

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!