Yarım kalan aşkların adamıyım ben,
Gökyüzünün derin mavisinde kaybolan yıldızlar gibi,
Yarı gerçeklere sarıldım,
Yarı bir hayal kurdum,
Yarı umutlar ardında savruldum.
Söyleyemediğim yarım cümleler var içimde,
Hep sonuna kadar ertelediğim
O sessiz, sonsuz gülümseme…
Bir ay ışığının kıyısında kaybolan düşünceler gibi,
Yarım kalan bir aşk,
Bilmediğin onca kelime arası boşluklarda
Var olmaya çalışan ruhum.
Yarım kalan aşkların adamıyım ben,
Bana en yakın olan;
Bırakıp gidenlere yabancı kalan,
Ve sonunda beni yabancı kılan şey
Mutlak bir güçsüzlük anıdır.
Aşka ömür biçtiklerini hiç bilmezler…
Ben, rüzgarın savurduğu bir yaprak gibi,
Bir yanı hep eksik,
Bir yanı hep seninle dolu…
Adını koyamadığım özlemlerle
Dolaşırım zamanın kıyılarında,
Ve her düş, seni arayan bir fısıltıdır.
Bazen deniz olurum,
Dalga dalga içimde yükselen hasretle,
Bazen bir gölge gibi sessiz,
Ama gözlerim hep yıldızları arar;
Her yıldız, senin hayalini taşır karanlıkta.
Yarım kalan aşklar öğretir bana
Sabretmeyi, beklemeyi, susmayı…
Ama en çok da kendimi sevmeyi…
Ve bilirim ki, her terk ediliş,
Beni biraz daha bütün kılar,
Bir nebula gibi parlayıp sönen
Ama sonunda ışığını bulacak bir yıldız gibi.
Yarım kalan aşkların adamıyım ben,
Ama hâlâ inanırım
Güneşin doğduğu her sabah gibi
Umudun da yeniden doğacağına…
Ve belki bir gün,
Eksik yanlarımız birleşir,
Tam oluruz,
Sessiz ve sonsuz bir gülümsemenin ardında,
Evrenin bütün sırlarıyla örülmüş
Bir aşkın kalbinde.
Kayıt Tarihi : 1.10.2022 03:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir zamanlar, yarım kalan aşklar ülkesi vardı. Burada yaşayan insanlar, bir türlü tam olamayan duyguların gölgesinde büyür, her kalp bir eksik yanıyla yaşamayı öğrenirdi. Bu topraklarda biri vardı: Yarım Kalan Aşklar Adamı. O, çocukluğundan beri tamamlanmamış her hikâyeyi yüreğinde taşıdı. İlk aşkı, gözlerinin içine bakmadan gitmişti; kelimeleri söylemeye cesaret edememişti. Bir bakışta anlamıştı hayatın bazen tam anlamıyla yaşanmadığını, bazen de duyguların yarım kaldığını. Yıllar geçti; o, yarım kalan her aşkın izini sürmeye başladı. Her kaybolmuş gülüş, her söylenemeyen cümle, her ulaşılamayan kalp onun peşindeydi. Ama bu yolculuk onu yalnızlaştırmadı; aksine derinleştirdi. Kendisiyle, yıldızlarla, rüzgarla ve gökyüzüyle konuşmayı öğrendi. Çünkü her terk ediliş, her eksiklik, onu biraz daha bütünleştiriyordu. Bir gece, yalnız başına deniz kıyısında otururken, dalgaların fısıltısı ona bir sır verdi: “Eksiklikler, aslında seni tamamlayan parçadır. Tam olmak, hep tamamlanmak değildir; bazen yarım kalmak da bir bütünlüktür.” O andan sonra Yarım Kalan Aşklar Adamı, aşkı bir karşılık arayışı olarak görmeyi bıraktı. Her his, her özlem, her suskun gülüş, onun ruhunu besleyen bir yıldız haline geldi. Yarım kalan aşklar onun gücü oldu; onları sakladı, besledi ve kendi ışığını yarattı. Yıllar sonra insanlar ona sordular: “Neden hiç tamamlanmamış bir aşk aramıyorsun?” O, gülümseyerek yanıtladı: “Çünkü aşk, tamamlanmak için değil, yaşamak için vardır. Ve bazen, eksik kalan her parça, beni kendime daha yakın yapar.” Ve öylece yürüdü, yarım kalmış aşklar ülkesi boyunca, eksik parçalarıyla bütünleşmiş bir yıldız gibi, sessiz ve derin bir ışık bırakıp…
TÜM YORUMLAR (1)