"Yana Yana"
Bir yangının ortasında
yaşamak için kanat çırpan
alaca bir kuştum.
Uçuşan küllerimden
sır gibi
sabır dökülüyordu toprağa.
Biraz da kehanet sanki.
Beni yok etmeye
yemin etmiş gibi
ateşi harlayan
bir kalabalığın içinden,
siz
bir adım öne çıktınız Bayım.
Yalın ayak koştunuz çırpınışıma.
Korkusuz, sarsılmaz bir inançla.
Bilge bir edayla,
suskunluğunuzdaki asırlık şifayla
sardınız beni.
Hiç susmayan,
acımasız ahaliye inat.
Bir izdihamın içinde
kaybolduğuna inandığım düşlerime
umutlar işlediniz.
Anka olduğuma inandırdınız beni.
Bir mucize,
bir dua gibi
eğildiniz yaralarıma.
Yandıkça çoğaldığımı,
arındığımı,
ateşin içinden geçip
suya kavuşacağımı fısıldadınız.
Herkesin unuttuğu o eski ben’i
hatırlattınız önce.
Dünya,
o an biraz daha yavaşladı sanki.
Kafamın içindeki korkunç
gürültü kesildi.
Ben ilk defa,
birinin sessizliğinde
bu kadar çok şey duyabildiğimi
ve iyileşebildiğimi fark ettim.
Ateşlerde dövülmüş
bir harftim ben.
Siz beni cümleye dönüştürdünüz.
Kırılmış alfabelerim vardı;
içinde hiçbir ses barındıramayan.
Siz hecelerimi onardınız.
Tenimde hâlâ yangının izleri varken,
Siz
kelimelerden dokunmuş
bir rüzgâr gibi
o izlere dokundunuz.
Acının bile secdeye vardığı
bir şefkatle.
Bir küle hayat üflediniz.
Ben artık sadece
kendime ait değildim:
Bir yangının hatırasıydım.
Siz ise Bayım,
o hatırayı saran tek el,
öpmeye kıyamadığım
bir sükunettiniz.
Siz beni
sarıp sarmaladığınızda
sandım ki,
yüzümü döndüğüm her karanlıktan
bir nebze olsun aydınlık sızacak.
Sandım ki
kelimelerimin gövdesinde dinlenen
bir anlamdınız.
Meğer öyle değilmiş.
Başkalarına sakladığınız cümlelerin
kıyısından bakıyormuşsunuz bana.
Ne çok yanılmışım Bayım.
Ne çok büyütmüşüm
sizin küçücük adımlarınızı.
Ne çok anlam yüklemişim
sizin anlamsız suskunluklarınıza.
Sükunetiniz şifa değil
zehirmiş meğer.
Ben size,
annemin sakladığı
çocukluk fotoğrafları gibi:
Temiz,
kırışmamış,
en mahrem duygularla inanmıştım.
Ben sizinle
bir kız çocuğuna isim adamıştım.
Henüz doğmamış bir hayalin
saçlarını tarıyordum rüyalarımda.
Örgülerle süslüyordum.
Her gün baş ucuma bıraktığınız
günaydınlar
en umutlu sabahların
ayak sesiydi.
Tamamlanmaya
bir adım kalmış gibiydi.
Meğer zaaflarıma yenilmişim.
Her gideni uğurlamakta ustayken
ilk kez “kal” diyecek kadar
acemilik etmişim.
Şimdi bende susmayı öğrendim.
Cümleleri ağzımda kırarak.
Gözlerimin içine yerleşen
o yorgun kırmızıdan
hiç bahsetmedim kimseye.
Gardımı düşürmedim bir daha.
Küllerimle ördüğüm
bir yalnızlığın
sessiz şahidiyim artık.
Her yanılgı
bir öğretidir ya hani.
Ben "yana yana" öğrendim
kimseye ihtiyacım olmadığını.
Herkesin
kendi karanlığından kurtulmak için
ışığımdan çalmaya geldiğini.
Ve acı da olsa gördüm Bayım:
Sizin de daha öncekilerden
bir farkınız olmadığını.
Mazur görün kırık inancımı.
Kül ne bilsin
kimde hayat, kimde son var?
...
ESRA NİZAM
Esra NizamKayıt Tarihi : 22.7.2025 04:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!